Pet'in, Atlantis'te uyandığı ilk sabahtan beri sekiz deniz dakikası geçmişti ama ne yazık ki daha kendisinden korkmayan kimseyi bulamamıştı. Sirenum hakkında anlatılan hikâyeler o kadar korkutucuydu ki insanlar değil ona inanmak, konuşmaya başladığında kulaklarını kapatıp "yüzmeye" başlıyorlardı.
Pet, Atlantis'te olmanın verdiği huzuru fena hâlde özlemişti. Huzurunu yalnız yaşasa da evinde olmak ona harika hissettiriyordu. Tüm dakikalarda Atlantis'te fır dönüyordu, yeni yüzgeçleri sayesinde oldukça hızlı da olabiliyordu. Şimdilik bu acınası yalnızlığını yeni yüzgeçleri ve Atlantis'le paylaşabilirdi, ama ya sonrası? Yalnız olmaya devam etmesi onu tekrardan buraya sürükleyen amaca çok zıt kalırdı. Pet'i dinlemeleri lazımdı, hepsi Pet'in ağzından çıkacak olan birkaç kelimelik nasihata muhtaçlardı. O aciz ruhların, körpe bedenleri Pet'in kelimelerinden oluşacak cümlelere uymaya mecburdu. Sefilce arzularını ve yüzeye çıkma umutlarını bir kenara bırakıp aralarında en yüce olan kendisini artık dinlemeleri gerektiğini düşündü, Pet.
Burada hâkim olan barışı bozmak istemese de kendi yüceliğini tanıtmak adına her yolun mübah olduğunu düşündü. Aylaklığı bırakıp işe koyulmaya karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Atlantis'in Batısı
General FictionBaşına gelenlere doymayan, büyünün etrafında değil de kendi içinde olduğunu anlayan Pet'in yeni macera arayışları...