GİRİŞ

97 4 0
                                    

             CENNETİN ÇOCUKLARI

“Cehennem de kaybolan cennetin çocukları.”
                                                                      

“Dört gencin ölüm saati 02.06”

Hastane koridoruna derin bir sessizlik çöktü.

Sadece ölüm, çaresizliği ve geri dönüşsüzlüğü güçlü bir şekilde hissettirebilirdi. Dünyaya geldiğimiz an ölmeye başlardık. Bunlar bizim elimizde olmadan gerçekleşen şeylerdi. Ama çaresizlik… Bu öğrenilen bir şeydi. Daha da acısı yaşayarak, iliklerine kadar hissedilerek öğrenilirdi.

“Deniz hastane kokusundan nefret ederdi.” Deniz’in omzuna uzanan saçları geldi gözünün önüne. İçeride soluk teniyle sessizce uzanan bedeninin aksine her zaman renkli ve kıpır kıpır olan Deniz’i görmek istedi Özlem.

“Ağca hep bir gün bende öleceğim der dururdu bana.” Kimse bu ölümün bu kadar çabuk geleceğini bilmiyordu. Ağca’nın saçlarının kokusu çalındı Özlem’in burnuna. Her zaman kızarmış gözleri ile dolaşan o adamın bir daha asla gözlerini açamayacak olması çok ağır geliyordu şuan. Bir daha görmek istedi onu. Nefes alıp verirken son bir kez daha görüp “Özür dilerim.” demek istedi.

“Ali soğuktan nefret ederdi anne.” İçi her zaman sımsıcaktı Ali’nin. Bu yüzden soğuktan nefret ederdi. Özlem’in canını en çok yakan şeyde buydu. Zaten bembeyaz olan teni şimdi o soğuk yerde kim bilir nasıldı. Yutkunamadı Özlem.  Usulca gözlerini kapattı. Kafasından bu gece gördüğü, şahit olduğu her şeyi atmak istiyordu. Ama hayatı boyunca ne kadar çok isterse istesin asla unutamayacağı şeyler vardı.

“Bulut. Burası, hastane, onun hayal ettiği yerdi. Bu koridorlarda beyaz önlüğüyle dolaşmak en büyük hayaliydi.” Bu koridorda beyaz önlüğü ile dolaşmak isterken üstüne örtülen beyaz çarşafla geçecekti. Soğukkanlılığı ile herkesi şaşırtan, ölümden bir kere bile korkmayan adam… Özlem bağırmak istedi. “Hani korktuğumuz şeyler başımıza gelirdi.” Ölümün soğukluğunu bu kadar çabuk kabullenmek Bulut’a göre değildi.

Özlem yavaşça dizlerinin üstüne çöktü. Birçok şey yaşamışlardı, birçok acıyı paylaşmışlardı. Günün sonunda hep yaralarını kapatmayı, yara bandı çekmeyi bilmişlerdi ama. Yaşadığı bütün acılardan daha fazlasını yaşayacağını ve o yaranın ömrü boyunca kapanmayacağını bilmiyordu o zamanlar Özlem. O yara bugün zifiri karanlıkta açılmıştı. Bu yara nefes aldırabilir miydi ona? İçeride yatan dört genç onun hayatında çok fazla yere sahip olmuşlardı. Hıçkırıklarının arasından nefes almaya çalıştı.

“Cennete gitmeleri lazımdı.” Bir hiç uğruna kıymışlardı başkalarına, daha da derini kendilerine.

“Onların başka sonu yoktu. Benim de evlatlarım gibiydiler ama bu onların kurtuluş yolu oldu. Hepsi bu kadar belalıyken dünya onlardan kurtulmuş oldu işte. Kaza onlar için en iyisiydi. Mantıklı düşünün.” Yıllardır hepsinin ocağı olan, yuvaları ve anneleri gibi gördükleri Zeliha Hanım ve Özlem hayretle baktı köşede duvara yaslanan Hüseyin Bey’e.

Kimin yüreği dayanırdı daha 20'li yaşlarında ki dört gencin böyle ayrılmalarına.

Zeliha Hanım yavaşça yaklaştı kızına. Eteklerini dizlerinin altına aldı ve kızının önüne diz çöktü. “Aman kızım, sakın deme öyle! Onlar zaten cennetin çocukları. Burada, bu zalim dünyada, olduğu gibi orada da kayboldular sadece. Onlar cehennemde kaybolan cennetin çocukları.”

Öldükten hemen sonra beynin 7 dakika daha aktif olacağına inanılır ve o 7 dakika içerisinde bütün hayatını yeniden yaşar gibi olursun. Çünkü rüyada zaman esnektir. Şimdi ise

SON 7 DAKİKA.

CENNETİN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin