bölüm 22

4.4K 625 195
                                    

Jeongguk nemlenen kirpikleriyle kaşlarını çattı fakat bir kenara geçip nefes almak yerine müşterinin ürünlerini kasadan geçirmeye devam etti. Hiçbir şey yokmuş gibi. Diğer iş günlerinden hiçbir farkı yokmuş ve tek istediği şey yorgun bedenini yatağına atıp güzel bir uyku çekmekmiş gibi.

Yalan.

Güç bela yutkundu, kendisine uzatılan temassız kredi kartını aldı ve işlemi hallettikten sonra fişle birlikte sahibine verdi. Orta yaşlı kadının teşekkür ettiğini duydu, ağzından yalnızca  kuru bir iyi geceler lafı çıktı. Ellerini kasaya yaslayıp başını  eğdiğinde nefes almanın ne kadar zor bir iş olduğunu bir kez daha fark etti. Nefes almak her zaman kolay bir eylem olmamıştı, öyle değildi. Herhangi bir kötü ruh halindeyken alınan nefes keskin bir bıçaktan farksızdı onun için.

"Hyung?" Kirpiklerini kırpıştırdı ve zor gelse de bir iç çekip başını kaldırdı. Daehyun temkinli bir şekilde kendisini inceliyordu. "Sen iyi değilsin, biraz oturmak ister misin?"

İyi değilsin sözlerini inkar etmek yerine başını iki yanına salladı ve "Böylesi daha iyi," dedi. Bir şeylerle meşgul olmak kısa süreliğine de olsa zihninden geçen tüm düşünceleri yok edebiliyordu. Bu yüzden belki de sabahtan beri bir dakikalığına bile mola vermeden çalışıyordu.

"Daha iyi falan değil," Daehyun gözlerini Jeongguk'un ellerine indirdi ve "İyi değil," dedi yeniden. Jeongguk da onun gibi ellerine baktığında titrediklerini gördü. Şiddetli değildi ama içimde bir şeyler yaşıyorum işte gibiydi. Titreyen ellerini yüzüne kapattı ve saniyeleri sayarken sakinleşmeye çalıştı. Daehyun'u endişelendirmek istemiyordu.

"Hyung-"

"Ben elimi yüzümü yıkayayım," Sesi boğuk fakat sabit çıktı. Ellerini indirdi ve "Sen de kasaya geç, oyalanmadan geleceğim." dedi.

Kasadan çıkarken hızlıydı. Reyonların arasından geçti, personel için olan lavaboya ulaştığında girip ardından kapıyı kilitledi. Daehyun'a dediği gibi oyalanmamak için musluğu kaldırdı ve akan soğuk suyu avuçlarının içine doldurup yüzüne çarptı. Bunu birkaç kere daha tekrarladı ama soğuk su damlaları yüzünden aşağı akarken ağır hissettiriyorlardı. Bir kez daha su çarptı yüzüne ama bunu o kadar sert yaptı ki, sanki kendine ayıl artık diye bağırıyordu.

Doğruldu, yumruk yaptığı ellerini mermere yaslayıp aynada kendisine baktı. Gözlerinin altı mosmordu, bu uykularından hiçbir tat alamadığı için böyleydi. Gözleri kızarmış, dudakları ise ısırmaktan parçalanmıştı. Hasta gibi görünüyordu ama hasta olmakla uzaktan yakından bir alakası da yoktu. Sadece üzgündü.

O güzel başlayan ama kötü biten gecenin ardından Taehyung'u görmemişti. Onu aramak istemiyordu, ona ya hep ya hiç dedikten sonra arayıp kafasını karıştırmak istememişti. Fakat kapıdan çıkıp gittiğinde paramparça hissettiğini  ve bir an için peşinden gitmeyi düşündüğünü hatırlıyordu. Bu çok aptal ve aciz birinin yapacağı türden bir şeydi. Ona iki seçenek sunuyordu ama ilkini seçmesi için sözsüz bir yalvarışta bulunmaktan başka bir anlamı yoktu.

Kendini küçük düşmüş hissediyordu. Buna inanamıyordu işte. Ailesini arkasında bırakıp gitmiş biriyken nasıl olur da Taehyung'a kalması için yalvaracak birine dönüşmüştü? Kendisine hiç mi saygısı yoktu? Ne yani, aşk denen şey böyle çaresiz hissettiren bir şey miydi? Bundan hoşlanmamıştı. Böyle hissetmek istemiyordu ama bunun önüne de geçemiyordu.

Birkaç parça peçete kopardı ve yüzünü kurulamaya başladı. İlk kez tecrübe ettiği bir şeydi bu. Birkaç ilişkisi olmuştu fakat hiçbirine böyle mahvolacağı türden anlamlar yüklememişti. Mahvolmuştu. Taehyung'un onun avuçlarına en güzel duyguları bırakırken karşılığını böyle alacağından habersizdi. Komik olan şey ise bilseydi onunla yaşadığı anıların üzerinden bir kez daha geçermiş gibi hissediyordu.

common love isn't for us (don't you agree?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin