Şebnemin ağzından
Gözlerimi açtığımda mink ve şirin bir dağ evindeydim. Ama daha beni kimin kaçırdığını bile bilmiyordum.
Bir anda karşımda duran paslanmış ve tahtadan kolu soyulmuş kapı gıcırtıyla açıldı. Ve ben asla tahmin edemeyeceğim bir simayla karşılaştım.
Selim?
Ne yani beni Selim mi kaçırmıştı?
"Selim?"
"Hı?"
"Beni niye kaçırdın?"
Ve yılın en saçma diyaloğu ödülü Şebnem ve Selime gidiyooor.
"Bilmem. Canım istedi. Belki de benimle zaman geçirmek aşkını itiraf etmeni kolaylaştırır."
"Hiç sanmıyorum."
"Ben sanıyorum. Sence de her şey çok saçma değil mi?"
"Evet. Şu an hiç gişe alamayacak bir filmin içinde gibi hissediyorum."
"Jönü benken hiç öyle olacağını düşünmüyorum, tavan yapar bence."
"Hıhı."
"Ee Şebnem. Ne yaptın? Bensiz nefes alabildin mi? Yemek yiyebildin mi?"
"Hem de nasıl Maceracıyla yarışıcak kadar oksijen ve yemek tüketiyorum."
"Diyorsun?"
"Diyorum!!"
"Neyse hadi giyin yürüyüşe çıkalım."
"Ha yani kaçma olasılığımı göze alıyorsun."
"Biz burada dağın zirvesindeyken... Hayır."
"Off hadi çık giyineceğim."
-
Beraber dışarı çıkmıştık. Ve açıkçası Selim İnanın davranışlarına anlam veremiyordum. Yani belki de bana hala aşık değildi. Ama ben ona aşıktım. Aşk vazgeçmekti değil mi?
-
Yazarın Ağzından
Şebnem ve Selim kaçamak bakışlarla birbirlerini süzerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Etraf zifiri karanlıktı. Ve ayın bu gece o güzel yüzünü ne Şebneme ne de Selime göstermeye niyeti yoktu. Şebnem ve Selim dalgın bir şekilde yürümeye devam ederken bir anda Şebnemin ayağı kaydı. Ve tam dalgınlığın ve gecenin verdiği mayışıklıkla anlayamadıkları uçurumdan düşerken Selim kolunu kavradı. Bir kez daha aşkla bağlanmışlardı birbirlerine.
"Şebnem. Sakin ol. Korkma."
"Tamam. Beni çek."
Selim Şebnemi kolundan tuttu ve çekti.
Ayaklarını tekrar yere basmanın mutluluğu Şebnemin tüm bedenini sarmışken Selimin ona sarıldığının farkına bile varmadı.
Ve evet. Bedenleri ruhlarının kucaklaşmasını engellediği için birbirlerine daha çok sokuluyorlardı. Ve belki bu sarılış aşkın temsiliydi.
"Ahh neyse. Şey yapalım biz. Ehem dönelim."
"Haa tamam." dedi demesine Selim fakat hiçbir yeri göremiyordu.
"Da nasıl?"
"Ne nasıl?"
"Nasıl döneceğiz?"
"Şaka mı yapıyorsun? Yani o kulübeden çıkarken yanına pusula falan almadın mı? "
"Almadım. Hah telefonum." diyerek telefonunu çıkardıysa da şarjı bitmiş bir telefon hiç bir işe yaramazdı.
"Has." dedi Şebnem "benimki düşmüş yok."
"Napıcaz."
"Ne napıcaz. Onu da sen düşün. Karşıdan bakınca danışma meclisi gibi mi görünüyorum?"
-
Yaklaşık yarım saattir ormanda yürüyorlardı. Ve artık ikisi de soğuktan uyuşmuş haldeydi. Bir ağacın dibine oturdular.
"Şebnem?"
"Ne var?"
"Bana şimdiye kadar en az bin kez 'Senden nefret ediyorum ' dedin. Ama şu son zamanlarda söylediklerin beni gerçekten üzüyor. Gerçekten bu kadar mı nefret ediyorsun benden? Hiç mi aşık olmadın bana?"
Söylediklerinden sonra Şebnem sustu. Başını öne eğmişti. Ağzından kaçan küçük hıçkırık güçsüzlüğünü dışarı vurmuştu.
Selim bir hışımla solunda oturan kıza döndü, tıpkı vücudunun solundaki şu küçük organda da tahtta oturduğu gibi...
Bu sert dönüşün aksine ince bir hareketle, incitmek istemezcesine Şebnemin çenesini tuttu. Kendine çevirdi.
"Ağlıyorsun.."
Şebnem cevap vermek yerine burnunu çekti.
"Neden seni kaçırdığımı merak etmiyor musun?"
"Aşkımı itiraf edeceğimi düşündün."
"Hayır, aşkımı itiraf etmek için kaçırdım seni..."
MADEM ORMANLI VE ŞEBSELLİ BİR BÖLÜM BİZİ BEKLİYOR... BEN DE NEDEN BÖYLE BİR ŞEY YAPMAYAYIM DEDİM.
Beğenmeniz dileğiyle ...
Öpücükler güruhu, sevgi sağanağı,...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Zormuş Be...
FanfictionSonsuz bir sevgiyle oluşmuş bir kalbe atılan yaralayıcı oklar misali bir aşk... Eşini benzerini göremeyeceğiniz bir nefret... Selim ve Şebnem