5

146 11 2
                                    

Aisha yatağından çıplak ayaklarını sarkıttı ve yumruk yaptığı elleriyle gözlerini ovaladı. Sadece iki günde nasıl hayatını mahvedersin?

Düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Ama zaman en kötü anda ilerliyordu. Dakikalar bazen yavaş bazen hızlı geçiyordu. Ona oyun oynanıyordu. O kandırılıyordu. Yatağından kalkarken içinde kabaran bir öfke dalgasıyla hareket ediyordu. Neden boş yere bir şeyler kaybetsindi? Neden hep onun canı yansındı?

Cübbesini üzerine geçirirken elleri titriyordu. Felix'ini geri alacaktı. Kaybettiği gününü geri kazanacaktı. Bedel ödemeyecekti. Başkaları ödeyecekti. En başından olması gerektiği gibi.

***

Herkesin büyük salonda olmasını önemsemeden kütüphaneye ilerledi. Adalet istiyordu. Buna dayanamıyordu. Başkalarının suçlarını üstlenmekten nefret ederdi. Yada suçsuz yere suçlanmaktan. Elindekilerin alınmasından. Belki de Bernadette yerine o Hufflepufflelı olmalıydı.

Kütüphaneye girdiğinde birkaç kişinin daha burada olduğunu fark etti. Ve işte o da oradaydı. Uzun ince parmaklarında eski bir kitap tutuyordu. Kaşlarını çatmış, kitabı büyük bir ciddiyetle okuyordu. Şimdi gidip bir anlık cesaretle elindeki kitabı çekip alsa ölümü o ellerden olur muydu? Yada öldüğünü bile unutur muydu?

"Hey, Riddle," diye bağırdı genç kız. Adımlarını hızlandırıp oğlanın önümde durduğunda Tom, yeşil gözlerini ona çevirmişti. Aisha'nın sert bakışları bir an yumuşadı.

"Seninle işim kalmadığında, ortalıktan toz olmalıydın, Robinson."

Bakışları mı yumşamıştı? Karşısındaki adam bunu zerre hak etmiyordu. Tekrar kaşlarını çatarken gözleri adamın elindeki kitaba kaydı. 'En Karanlık Sanatın Sırları.' Dikkatini başka yöne vermek istemediğinden tekrar çocuğun gözlerine baktı ama çocuk çoktan başını eğmiş rafın başında, ayakta kitabı okuyordu. Tek bir hamlede bulundu. Ama bu bir anlık cesaret değildi. Düşünmeden hareket etmek...

Tom göz kapaklarını yeşillerinin önüne örtüp derin bir nefes aldı. Aisha'nın aklından geçen tek şey ise arkasına bile bakmadan kaçmaktı. Ama şu an etrafta insanlar vardı. İnsan demek güven demek.

Tom, ondan birkaç adım uzaklaşmış olan kızın elinden kitabını çekip aldı. Sinirle burnundan solurken kıza dişlerinin arasından fısıldadı. "Neden her seferinde bu kadar cesaretli ileri atılıp sus pus ve korkmuş olarak geri oturduğunun açıklamasını bana yapar mısın?"

Aisha, bu sefer sus pus olmayacaktı. Ona bir adım yaklaştı. "Sen de her seferinde işlerini neden tehditle yürüttüğünü bana açıklar mısın?" dedi Aisha. Aldığı cevap onu huzursuz etti.

"Çünkü yapabilirim."

Aisha, Tom'un gözlerinde bir an kızıl bir ışık gördü. Ester'ın saçları gibi. Yutkundu ve geri çekildi. Nasıl da cesurdu ama! Kibirinden ölecek bir adamla konuşamıyordu bile.

"Bana Felix'imi geri ver..." Aisha'nın sesi neredeyse çıkmamıştı. Buraya bağırıp çağırmaya gelmişti, şimdi yaptığı da neydi böyle? Tom gülümsedi. "Emin ol bende olsaydı ilk yapacağım şeylerden biri seni öldürmek olurdu. Yakalanma riski yok, zorlanmadan ve kolayca ortadan kalkardın," dedi. Eğer o başka biri olsaydı bunun şaka olduğunu düşünebilirdi. Bu kadar güzel bakan bir insanın şeytan olması, berbat bir şeydi.

"İstediğimi veremedin ve cezanı çekeceksin, sadece ne zaman onu bilemiyorum, Robinson." Kız onun gözlerine bakarken içine işleyen üç şey vardı; hırs, nefret ve öfke...

Kahverengi gözlerini onun üzerinden çekmeyi hiç istemiyordu. Ona günlerce bakabilirdi. Ve o an aklından tek geçen şey o günleri hatırlamayı ummak oldu. Umut etmek ne güzel. Kızın yüzüne istemsiz bir gülüş konarken Riddle kaşlarını çattı. "Söylediklerim çok mu komik yoksa inanmadın mı?"

"İnandım," dedi Aisha, "ama bilir misin Tom, bazen inanmak yetmez. Sende yapabilecek cesaret var mı bilmiyorum ama yapmayacağını biliyorum. Çünkü o iğrenç köpeklerin senin yerine beni öldüreceklerdir."

"En sonunda bulanıklara olacak olan o Robinson. Senin ölümünün özel olmasını isterim," dedi Tom, yüzündeki alaycı gülüşü sonlandırmıştı. "Özel?" kız bir soluk alışı süresi durakladı, "şu an beni öldürmelisin o zaman Riddle. Emin ol hayatımın şokunu yaşarım."

Tom, kızın suratına bakarken yaptığı kelime oyunlarına ve bu kadar cüretkar konuşmasına inanamıyordu. O her ne kadar bir bavula sahip çıkamasa bile çok zekiydi. Tom kafasını iki yana sallarken, "İşine git, Aisha," dedi. Ama kız onu dinlemek yerine Tom'a doğru bir adım daha attı. Yüzüne bir gülücük koydu. "Neden Tom? Yoksa korktun mu?"

"Beni gaza getirmeye çalışıyorsan yanlış kelimeler kullanıyorsun kızım," dedi. "Ah, öyle mi? Üzgünüm senin kadar güzel kandıramıyorum insanları. Özellikle de cevabını bildiğim soruları sormadan duramıyorum, pardon."

"Söyle o zaman, hiç düşünmediğin bir sorunun cevabını nasıl bilebiliyorsun?" Bu ilk kez adil bir oyundu. Çünkü ilk kez düşünceler birbiriyle konuşmuyordu. İkisi sadece alaycı ifadelerini yarıştırıyorlardı. Ama tek bir sıkıntı vardı. Tom, Aisha'dan bir adım öndeydi. Nefret keşke kolay atlatılır bir duygu olsaydı... ama öyle olsa bile onun atlatamayacağı bir gerçekti. Nefret, onu yönetiyordu.

"Şu andan itibaren," kızın omuzunu silkerek söylediği bu cümle Tom'u hoşnut etmedi. O sırada arkalarından gelen ayak sesi önlerindeki rafın yanında durdu, Tom'un arkasında. Oğlan kafasını çevirirken Aisha dikkatini o yöne çevirmişti bile. Oğlan o sırada çaktırmadan kitabı rafa geri koydu.

"Ester seni çağırıyor, Tom," dedi Myrtle. Onunla konuşurken girdiği hal Aisha'yı hafifçe güldürdü. Neden o da ona öyle bakamıyordu ki?

Tom Myrtle'a tiksinircesine bir bakış atıp kütüphanenin kapısına ilerledi. Arkasında bıraktığını umursamıyordu. İki tane bulanık. Kimin umurunda?

***

Büyük Salon dolmuştu. Herkes önlerindeki yemeği yiyordu. Tom kafasını kaldırıp öğrtemenler masasına bakınca Dumbledore'la göz göze geldi. Bakışlarını hemen kaçırıp Slytherin masasına gitti.Onu gören Ester yanında yer açtı. Tom, Ester'ın yanına oturdu.

"Neredeydin?" dedi kız. Pek meraklı görünmüyordu. Elindeki reçelli ekmekten bir ısırık aldı. Tom kıza bakan gözlerini önüne çevirdi ve "Hiç," dedi, "neler oluyor?"

"İzle ve gör," dedi Ester. Alaycı bir gülüşle Gryfindor masasına bakıyordu. Tom da onun dediğini yaptı. Birkaç dakika sonra masadan bir kız ayağı kalktı, eline bardaklardan birini almıştı. Bardağa çatalla vurdu ve herkesin onu dinlemesi adına "Herkes bir dakika bana bakabilir mi?" diye bağırdı.

Tom, Ester'a doğru eğildi ve "O Minerva mı?" diye sordu kıza. Ester kafa sallamakla yetindi. Yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Minerva bazı şeyleri gün yüzüne çıkartmış, Tom. Ve şimdi onları geri gömüyor."

Memories of Tom Marvolo Riddle /Felix FelicisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin