"Fazlalık?", dedi Aisha. Bir şeyleri kavramaya çalışıyordu. "Ve bana Felix'i vereceksin?"
"Bir çoğunu," diye mırıldandı Tom, dişlerinin arasından. Aisha onun ne dediğini tam duyamadı. "Ee ne diyorsun?"
Kız tek kaşını havaya kaldırıp onu süzdü. İçinden bir ses bir komplo diyordu ama kalbi kandırılmaya fazla müsait ve kırıktı. Gözlerini oğlandan ayırıp yere çevirdi. Bir şeyler var, ama ne?
Çözmek için öğrenmek lazımdı değil mi? Kabul ederse Tom ona neyden kurtulacağını söyleyecekti. Kafasında bu düşünceyi tam olarak oturtması birkaç dakikasına mal oldu. Tom Riddle'ın değerli birkaç dakikasına.
"Kabul ediyorum," diye yanıtladı onu Aisha. "Neyden kurtulmam gerektiğini söyleyeceksin değil mi?"
Tom'un yüzünde pis bir gülüş belirdi. Aisha o gülüşten ip ucunu kapmıştı. Kendisinin bile yapmak istemeyeceği kötü bir şey.
"Ester," dedi. Duraksayıp etrafına göz attı. Ardından cümlesine geri devam etti. "Ondan kurtul Aisha, ben de sana Felix'i vereyim."
Aisha'nın beti benzi attı. Bakışlarını yerde gezindirip Tom'a doğru çıkardı. "Kurtulmak?," dedi, tek kaşını kaldırarak. Anladığı şeyin doğru olmamasını umarak sorusuna devam etti, "Öldürmemi mi istiyorsun?"
Oğlanın yüzünde az önce oluşan gülümseme tekrar belirdi. Aisha, bunun bir evet olduğunu biliyordu. Kendine birini öldürecek o gücü bulamıyordu. Tom da bundan dolayı güçlüydü değil mi?
Kız kafasını iki yana sallayıp ona dolu gözlerle baktı.
"Ah, yapma Robinson, bana öldüreceğini söyledin," dedi Tom, sesindeki sahte hayal kırıklığı hissediliyordu. Oyuna katılmasına izin verilmemiş bir çocuk gibi...
"Ben sana kimseyi öldüreceğimi falan söylemedim!" diye bağırdı, Aisha. Tom'un yüzündeki hoşnutluk ifadesi birden soldu. Kızın üzerine tehtitkar şekilde iki adım attı. Ardından fısıldarcasına konuştu. "Eğer dediğimden çıkarsan ne Felix'ini görürsün," duraksayıp Aisha'nın yere bakan kafasını çenesinden tutarak kendisine bakmasını sağladı, "ne de sevgili anneciğini."
Kız inatla gözlerine bakmaktan çekiniyordu. Dolmuş gözlerindeki yaşlar yavaş yavaş Tom'un ellerini ıslatıyordu. "Anladın mı beni!" diye bağırdı Tom. Kız korkuyla sıçrayıp kafasını sallarken ağlamaktan başka yapacağı bir şey yoktu. Doğanın bir kanunu da bu değil miydi? Güçlü güçsüzü yenerdi. Öldürürdü... Ama Aisha, Ester'dan güçlü olduğunu düşünmüyordu. Bunu Tom'un onu başından sağmak için planlıyor olabileceğini düşündü. Ama az önce söylememiş miydi? Onu öldürebilirdi. Aisha'ysa bunu daha yeni kavrayan bir salak oluyordu.
"Güzel," dedi Tom, fısıltıyla. Sıcak nefesi kızın yüzüne vuruyordu. Aisha en sonunda cesaretini yarım yamalak toplayarak oğlanın gözlerine baktı. İki kırmızı bilye gibi, ona gülümsüyorlardı...
***
"Hey Ester," dedi Aisha. Kızın kısa kızıl saçlarına bakarak. Ester, arkasına dönüp ona kısa bir bakış attı. Yanındaki Bernadette'e kafasıyla işaret verip gitmesini istedi. Büyük ihtimal Aisha'nın söyleyeceklerini dinlemeyecekti ve bu yüzden arkadaşlarının boşu boşuna beklemesini istemiyordu. Ne arkadaş ama...
Ester'a doğru yürüdü. Ester ona ne var gibisinden kafasını salladı. Aisha yüzüne zoraki bir gülümseme koyup onun mavi gözlerine baktı. "Bu gün nasılsın?" sesi titremişti. En kısa zamanda Tom'dan kısa süreli bir kurs almalıydı.
Ester ona kaşlarını çatarak baktı. Ardından kafasında kendi bahanesini belirleyerek ona göre kafasında konuşmasını hazırladı.
"Benden Bernadette'le aranı düzeltmemi isteyeceksen gidip onunla konuş, şu an derse geç kalıyorum."
Aisha gülümseyerek kafasını iki yana salladı ve "Önemli değil, sana iyi dersler," dedi. Ah, tabii yalakalık konusunda da bir ders güzel olurdu. Ester onun bu saçma tavırlarını önemsemeden çekti gitti. Aisha ise kafası dolu bir şekilde eşyalarını almaya gidip ardından zindanlara indi. Günün sonunda bir de Slughorn ve verdiği yanlış tariflere katlanacaktı...
İksir sınıfına girdiğinde ilk olarak kafasını eğerek Slughorn'dan geç kaldığı için özür diledi. Gerisi ise üç kelimeyle anlatılabilirdi; berbat, boş, yanlış. Yaptığı hiçbir şey doğru olmazken, karşısındaki yeşilimsi renkteki sıvıdan berbat kokular geliyordu. Asası yardımıyla onu buharlaştırıp tekrar yapmayı denedi... Ama sadece bundan ibaretti. Denemek.
Slughorn, diğer zamanlarda artık onunkini incelemekten vaz geçmiş bir şekilde diğerleriyle sohbete başlamıştı. "Gerçekten çok yaklaşmışsın Zack," falan.
Aisha, asasını çaktırmadan Slughorn'a doğrulttu ve çok kısık bir sesle "Confundo," diye mırıldandı. Ardından yapmacık bir şekilde Slughorn'a seslendi.
"Şey Profesör Slughorn bir bakar mısınız?" Slughorn yavaşça ona döndü. Aisha Ester'a gülümsediği gibi ona da gülümseyerek "Dışarı çıkabilir miyim? Biraz hava almam lazım da, burası fazla bunaltıcı," dedi. Slughorn ise kafasını sallamaktan başka bir şey yapmadı.
Aisha sevinç içinde eşyalarını toplayıp sınıftan çıktı. Tabii onun çıkmasıyla diğer öğrencilerin dışarı çıkması pek de zaman almadı. O henüz ikinci kata çıkabilmişken diğerlerinin de çıkması boşuna uğraştını gösteriyordu. Hele Slughorn bir öğrense...
Asılmış suratıyla yoluna devam etti. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Onu yolun ortasında durup bas bas bağıran Minerva McGonagall ile yürüyüşü son buldu.
"Bu kız okulda gizlice Felix Felicis ticareti yapıyormuş."
Ah, cidden mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memories of Tom Marvolo Riddle /Felix Felicis
FanfictionSiz hiç duygusuz bir insan tanıdınız mı? Ben tanımadım. O bir canavardı. Ya da canavar olmaya zorlanmış biri. Hiç yaşayamamış ama ölmekten korkmuş biri. Kötü oldu diye hep suçlanmış biri. Hey, sen! Duygusuz olup başkalarına acımamayı bilir misin? Se...