One Hundred Thirty One

467 44 61
                                    

Elimde sandviçimle kaşlarını çatmış önündeki kağıda bakan James'in yanına geçtim.

"Neye sinirin bozuldu yalnız kurt?"

"Bir adamın dosyasına bakıyordum. Kanser ve kocaman bir ailesi var. Tanrım.."

Bir ısırık aldım.

"Ona söyledin mi?"

"Cesaretimi toplamaya çalışıyorum."

"İyileşme ihtimali yok mu?"

"Oldukça az."

Mırıldandım.

"Doktor olmanın bu yönünden nefret ediyorum."

"Ben de öyle."

Bir süre sessizce oturduktan sonra sordu.

"Bu akşam kesin geliyorsun, değil mi? Eğer gelmezsen ölümüne sıkılırım."

"Geliyorum tabi. Evini görme şansını asla kaçırmam."

"Alt tarafı bir ev ve son kez söylüyorum buzdolabımda ölü parçaları bulma ihtimalin yok."

"Yine de bakacağım."

Bu akşam ben ve işten birkaç kişi James'in evinde toplanacaktık. Onun doğum günüydü. Kutlama istemediğini kesin bir şekilde dile getirdiğinde en azından sohbet edip biraz takılırız diyerek onu ikna etmiştik.

İş çıkışında evine gitmek üzere onun arabasına binmiştik. Ben ve diğerleri evinin nerede olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorduk.

"Kesin ıssız bir yerdedir."

"Evet, bir ormanın içi gibi."

"Saçmalamayın, bence sıradan bir apartman dairesinin giriş katında oturuyor."

Herkes bu fikre karşın onaylamayan bakışlar takınırken konuşmaya devam etti.

"Bodrumunda ceset olan."

Hepimiz gülerken "Niye herkes katil olduğumu düşünüyor?" diye sordu direksiyon başında olan James.

"Çünkü geçenlerde oynadığımız oyunda sen potansiyel katil çıktın. Mesela ben grupta herkesin yüzünü dağıtabilecek olan kişiyim. Claire yiyen ama kilo almayan, William da eşcinsel." dedim kıkırdayarak. Will bir iç çekip başını geriye attı.

"Dostum, benim resmen şu an yanında oturan bir kız arkadaşım var."

"Ona söylemedin mi yoksa?"

"Mel!"

"Tamam tamam, sustum."

Bu hallerimize kahkahalarla gülünürken James'in evinin önüne varmıştık.

~~

Koltukta oturmuş kolamı yudumladığım sırada omzumda birinin elini hissettim ve o tarafa döndüm. James suratı kıpkırmızı bir halde yanımda oturuyordu.

"İyi misin James?"

"Claire beni öptü."

Sevinçle elimi çırptım.

"Sonunda! Gerçi ben ilk sen öpersin diye düşünüyordum."

"Neden bahsediyorsun?"

"Şu an bu evde olan sen ve Claire hariç herkes sizin birbirinizden hoşlandığınızı biliyordu. Hatta ne zaman birlikte olacağınıza dair iddiaya bile girdik."

"Benim üzerimden iddiaya mı girdin? Ne harika bir arkadaşsın."

Omuz silktim.

"Ben iki hafta demiştim. Bu durumda cüzdanımdan beş dolar eksilmiş oldu."

James gözlerini devirdi ve ayaklandı. Arkasını dönüp banyoya girdiğinde herkese hazırlanmalarını söyleyip mutfağa koştum. Ondan gizli pasta almıştık. Dolaptan çıkardım ve mumları yaktım. Diğerleri ışıkları söndürmüs ve sessizleşmişti. Gözümü banyo kapısından ayırmıyordum.

Açıldığı an pastayı aldım ve tam birlikte şarkı söylemeye başlayacakken James ellerini kaldırıp bizi durdurdu.

"Hayır hayır, şarkı yok. Ben çocuk değilim."

"Peki seni huysuz yaşlı adam. Gel de mumları üfle."

Suratındaki sırıtışla yaklaştı ve mumları üfledi.

"Çilekli aldık," dedim. "en sevdiğin."

Anlamadığını belirten bir bakış attı.

"En sevdiğim olduğunu nereden öğrendiniz?"

"Annen gerçekten çok tatlı bir kadın."

"Ah Mel, sen yok musun."

Hediye verme kısmı geldiğinde sırasıyla anlaşarak aldığımız peluş ayıları ona verdik. James gülme krizine girmişti ve onu ilk defa böyle görüyordum.

Gülmekten akan göz yaşını sildi ve elindeki ayıcığa baktı.

"Hepinizden nefret ediyorum."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
I Need You | sebastian stanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin