Hastanede olmaya alışmıştım artık. 3 gündür buradaydık. Bu süre zarfında kitap okumaya başladım ama zaten pek sarmadı. Düşüncelerimden kurtulmak için çabalasam da geçmiyordu düşüncelerim. Bazen dışarıya hava almak için baktığımda polisleri görüyordum. Neden olduğunu az çok tahmin etsem de sorgulamıyordum. Zaten Bora'ya patron denen adamla merak ettiğim bir soru sorsam direk geçiştiriyordu. Aslı mı? Onun olayı daha farklı. Biz gerçekten Aslı'yla birbirimizi çok iyi tanıyoruz ve tabi birşey sakladığımızda hemen anlayabiliyoruz hatta dün şöyle olmuştu;
Yine odada uzanıp yatarken Aslı gelmişti. Bana
"İyimisin" diye sorunca iyiyim de..."deyip soru soracağımı belli eden bakışlarımı Aslı'ya yollayınca bana " yoo olmaz" dedi geri geri giderken.
"Lütfen" dediğimde çözülücek gibi oldu ama ben daha ne olduğunu anlamadan iki eliyle ağzını kapatarak odadan kaçtı.
Doktor stres yapmıycaksın deyip
bizimkileri tembihlerse olcağı bu olur. Doktor pire istedi. Bunlar deve yaptılar.
Şimdi ise taburcu oluyordum. Aslı bir koluma girmiş. Aynur teyze diğer koluma. Annem kapıyı açmış, babamla koray amca beni görünce hemen yanıma gelip birşeylerle uğraşmaya başladılar. Bora ise bir yandan bana " yavaş yavaş " diyor diğer bir yandan da arabaya doğru yüzü bana dönük geri geri gidiyordu. Bir an ayağı takılıp tökezlese de bana kocaman gülüp aynı şekilde devam ediyordu tabi bende ona.
Bu üç gün içinde aramızın iyi olduğunu gören annem bize çaktırmadan gülerek bakıyordu. Hissediyordum bunu.
Arabaya bindikten daha doğrusu
Bindirildikten sonra yanıma Aslı geldi. Şoför koltuğuna Bora geçti. Yanıma ise Aslı'nın annesi yani Aynur teyze geldi. Bora koltuğa geçerken karnını tutup yüzünü buruşturarak geçtiğinde kaşlarımı çattım.
"İyimisin?" Diye sorunca aynadan bana bakıp başıyla onay verdi. Aslı gülmemek için kendini zor tutuyordu sanki. Dur dur! Aslı dudağını mı ısırıyordu? Merakım giderek artarken artık soru sormaya çekiniyordum çünkü ne zaman soru sormaya kalksam geçiştiyorlardı. Daha fazla dayanamadım ve sordum.
"Sen ne diye sırıtıyorsun?" Diye sorunca Aslı kendini tutamayıp güldü. Ama gerçekten sıkıldım artık ya. Bütün olayları kaçırıyordum. Aynur teyze telefonunu karıştırmakla iyi yapıyordu. Bora ise ara sıra bize aynadan baksa da araba sürdüğü için genel olarak önüne dikkat veriyordu. Bende elimi çantama soktuğumda samanlıkta iğne aramış gibi oluyordu. Ama benim makyaj gibi şeyler değil genelde kitap, kalem,poşet gibi şeyler taşıyordum. Bence hepsi lazım.
En sonunda kulaklığımı bulduğumda sırtımı Aslı'ya dönerek kulaklığımı taktım ve en keyif aldığım müziği açtım.
-EZHEL/ GECELER-
Sırtımı Aslı'ya çevirdiğim için tepkisini göremiyordum ama biryere kadar. Göz ucuyla Aslı'ya baktığımda gülen yüzünden eser yoktu. Camdan dışarıyı seyrediyordu. Ona baktığımı görünce camdan başını ayırıp bana mahcup ve üzülmüş bir şekilde baktı ama hemen koyvermeyecektim ama sırtımı da çeviremezdim. Bu sefer kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapatıp rahatladım.Bora keskin
Bazen kendime hayret ediyorum. Vaybe diyorum. Nasıl kısa zaman içinde bunları yaşayabildim.
Çiğdem'i kurtarmıştım ama onu yerde yatarken bulduğumda zannettiğimden de kötüydü.
Sim kartını bulduğum zaman aklıma bir plan gelmişti. Bazı riskleri olsada başka şansım olmadığını düşündüm. İlk iş olarak Mustafa'nın yanına gittim. Mustafa'ya olanları anlattıktan sonra Mustafa gerçekten çok üzülmüştü. Ona bir planım olduğunu söyleyince planı sormadan kabul etti. Ben bile bu kadar hızlı kabul edeceğini tahmin etmezdim. Planı anlattıktan sonra Mustafa üzerine düşen görevi yapmaya koyuldu ve patronu aradı.
Mustafa " Patron tamam sen bana bir yer söyle ben sana o parayı getireceğim. Tamam." Dedikten sonra telefonu kapatıp bana eliyle onay verdi. Mustafa ele başlarını binadan uzaklaştıracaktı. Sıra bendeydi.
Oraya Çiğdem ve Aslı'yı getirmeden önce incelediğim için adamların sayısını biliyordum. Fabrikada 15 kadar filan adamı vardı ama sadece orada. Mustafa'nın evinden ayrıldıktan sonra personellerden herhangi birine mesaj attım.
"Nerdesiniz?" Diye. Adam beni patronun telefonu sandığı için hemen cevap verdi.
"Kızın başındayız patron." Dediğinde telefona donuk yüzle baktım. Heh nasıl soracaktım şimdi, kız nerde diye. Düşün, düşün. Buldum. Eh biraz patronluk taslayalım deme patronun yerine. Hemen mesaj attım.
" Bana bak benimle düzgün konuş topuğuna sıktırtma hemen konum olarak yerini söyle. Hemen!" Dedikten sonra konumunun bana ulaşma süresi 2 saniyeydi. Konumu aldıktan sonra hemen oraya doğru yola koyuldum. Bu süre içinde Mustafa'yı arayıp ne yaptığını sordum.
"Patron beni bir yere çağırdı ve 1 saat içinde orada ol. Dedi."
Söyledikleri karşısında en azından Çiğdem'e bir adım bile yaklaştığımız için mutluydum.
Mustafa'ya dikkatli olmasını söyledikten sonra telefonu kapattım. Tabiki de Mustafa oraya gitmeyecekti ama olsun. Dikkatli olmakta fayda var. Patron mu? Asıl tehlike onun için bizim koçları gönderdim. Sonunda vardığımda kendimi bir köşede kamufle etmiş etrafı inceliyordum. Fabrikaya göre azdı. Artık her ihtimale karşı hazırlıklı olmam lazımdı. Dosyaları polise teslim etmiştim karakola. O caninin dışarıda kalmasına artık tahammülüm kalmamıştı. Etrafıma dikktalice bakarken telefonumu çıkarıp " hazırım gelin." Deyip telefonu kapattım. Polis arkadaşları çağırmıştım. Onlar gelene kadar bir aksilik olmasına karşı çıkış kapısı aradım. Tam 2 dakika sonra mesaj geldi. Herkez yerlerini almıştı. Bende yerimden yavaşca kalkıp fabrika duvarının arkasına geçtim. Bizimkileri de görmüştüm. El haraketleriyle anlaşıyorlardı. Beni gördüklerinde başımla başlamak için onay verdim ve o an başladı. İşimizi sessiz halletmemiz lazımdı. Çiğdem'in zarar görme ihtimalini aklımdan bile geçirmek istemiyordum. Binanın önüne göz ucuyla baktığımda bizimkilerin benim emrimi beklediklerini gördüm. Tabancamın ucuna susturucuyu taktıktan sonra başımla bizimkilere onay verdiğimde çoktan yerimden fırlayıp adamın bir tanesini bayıltıp kenara çekmiştim. Bizimkiler de başlamışlardı. Koçlardan birisi adamların bir tanesini indirmeyi başarmıştı. Kaldı geriye iki tane. Birtanesini daha aynen indirirlerken ayağı yerde duran tankere çarpmıştı. O anda adam silahını bizimkilerden birisine doğrulttuğunda ben de onu vurmak zorunda kaldım. Ben ve yanımda birkaç kişi ilerlerken diğerleri ise bayılan adamları topluyorlardı. İçeriye göz ucuyla baktığımda odaları olan büyük binanın içinde Çiğdem'i görememiştim. Tam 3 tane adam görebiliyordum. Gerçi bunlara adam denmezya neyse...Bizimkilere baktığımdaysa her zaman ki gibi daima hazır'dılar.
İşaret parmağım ve orta parmağımı birleştirip binanın içini işaret ettiğimde silahlarımızı hazırlayıp içeri daldık.
" At silahı at." Dediğimde bizimkiler de diğer adamların ellerini bağlıyordu. Etrafta Çiğdem'i ararken bizimkilerden adamlara küfür savurduğunu duydum. Genelde kızardım ama bu sefer sesimi çıkarmadım. Diğer odaya geçecekken duvara yaslandım ve aniden odaya dalıp birisi olup olmadığını kontrol ettim. Burada da yoktu. Odadan ayrılıp öfkeyle bizimkilerin yanına gittim.
" lan bana bak Çiğdem nerde hemen söyle yoksa kurşunu beyninde bulursun." Dediğimde çoktan tabancayı kafasına dayamıştım küfürlük adamın.
" Üst katta." Dediğinde hemen üst kata çıktım. Nefes nefese yukarı çıktığımda içimde birşeylerin öldüğünü hissettim. Birkaç saniye donup sadece öyle kaldım sonra hemen yanına koşup kafasını kucağıma aldım göz yaşım gözümden akarken. Sonra ne olduğunu kesinlikle anlamadığım kısa bir yolculuk geçirdik hastaneye.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAL GÜCÜ
Teen FictionHayal gücü kapıdır. Gerçeklere kapanan hayallere açılan türden bir kapı. Ve benim hayal gücümde biraz macera ve aşk olabilir. Hayal güçleri sınırsızdır, kısıtlamaya ne gerek var. Sizlere kendi hayalimin gücünü göstermek isterim.HAYAL GÜCÜNÜN KAPISI...