Alec:
Magnus odadan çıktıktan sonra uzun bir süre sakinleşmeyi beklemiştim.
Sinirimin nedeni Magnus değildi. Ya da yaptığı sürpriz. Ama gelip bana bu konuda hesap soramazdı.
Kimse bana herhangi bir konuda hesap soramazdı.
Zaten Diana sinirimi yeterince bozmuştu. Magnus'un beni sakinleştirmesi gerekirken daha da sinirlerimi germişti.
"Bir de suçluymuşum ve üste çıkıyormuşum. Söylediği lafa bak."
Kendimi yatağa bırakıp bir süre az önce dağıttığım yemeklere baktım. O an için kendime sinirlenmiştim.
Uğraşıp benim için bir şeyler yapmışken bunu neden bir anlık sinirle mahvetmiştim ki?
Prens olmam gerçekten istediğim her şeyi her an yapma özgürlüğü mü veriyordu bana?
Ayrıca Diana kaç gündür onlarca şey söylerken bu denli tepki vermeyip neden Magnus'un tek lafıyla bu kadar delirmiştim?
Diana haklı mıydı? Kendime bir nevi köle mi istiyordum cidden?
İtiraz etmeyen, sürekli her dediğimi yapan, bana sadık kalacak birisi.
Böyle birisini mi istiyordum cidden?
Kafamı yastığa iyice gömüp ağrımaya başlayan başımın ağrısını unutmaya çalıştım.
Anlaşılan bu gece de bana uyku yoktu.
....
Sabah gün ışıyana kadar tek bir gram uyku bile girmemişti gözüme.
Dün gece çok farklı olabilirdi.
Diana ile o konuşma olmasa bu odaya geldiğimde beni güler yüzle karşılayan bir Magnus olacaktı.
Sonra benim için hazırlığı yemekleri anlatıp sürekli olarak heyecanlı heyecanlı gülecekti.
Birlikte hazırladığı yemeği yiyecektik ve sonrasında güzel bir uyku çekecektik. Şu an uyanıp kollarım arasında duran Magnus'u izliyor olabilirdim.
Bir süre daha hiçbir tepki vermeden yatmaya devam etmiştim. Sonrasında kapım tıklatıldı.
Belki de Magnus dün geceki aptallığını fark edip özür dilemeye gelmiştir.
"Gelebilirsin."
İçeriye sevimli sevimli gülen kız kardeşim girdiğinde yüzüm birden düşmüştü.
"Dün gece nasıldı diye... bir saniye burada neler oldu?"
Isabelle odayı süzerken ben de oturur pozisyona geçmiştim.
"Magnus ile kavga ettik."
"Magnus ile kavga mı ettiniz yoksa sen Magnus'un üstüne mi gittin? Çünkü seninle çift taraflı kavga edebilecek birisi yeryüzünde yok."
"Isabelle, uzatma."
"Ne oldu anlat."
"Diana ile konuşmalarımıza şahit olmuş. Sonra bana işte neden anlatmadın diye sordu."
"Sen de sinirlendin ve sonuç da bu."
"Durduk yere sinirlenmedim."
"Eminim öyledir."
"Isabelle, seninle tartışmak istemiyorum."
"Benimle tartışma zaten çünkü haksız çıkarsın. Ya Magnus dün bütün gün bu yemekleri yapmak için uğraştı, senin haberin var mı? Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyorsun aklım almıyor."
"Uğraşmasaydı o zaman, benim problemim değil. Bir şeyleri yapmadan önce benden izin alması gerektiğini ona defalarca kez söyledim."
"Sen ne ara bu kadar kalpsiz bir insana dönüştün Alec? Zamanında yanlış kişilere çok değer verip şimdi doğru kişilere hak ettiği değeri vermeme kararı mı aldın yoksa?"
"Benimle bu şekilde konuşma!"
"Seninle nasıl istersem öyle konuşurum. Birisinin senin gözünü açması gerekiyor artık. Sürekli sinirlisin, herkese karşı otoriter olmaya çalıştıkça kendi içinde yalnızlaşmaya başlıyorsun. Magnus'un sana ne kadar iyi geldiğini hepimiz görüyoruz abi. Onunla takılmaya başladığından beri yüzün gülüyor. Önceden çektiğin o derin baş ağrıların neredeyse bitmişti. Yaşadığını ilk defa hissettik ve sen gidip böyle yaparak onu kendinden uzaklaştırıyorsun."
"Olayı fazla abartmıyor musun sence de?"
"Evet kesin ben abartıyorumdur. Sen her zaman haklısın çünkü."
Isabelle odadan çıktıktan sonra sinirle nefes alıp verdim. Daha fazla odada durmanın bir anlamı olmadığı için üstüme değiştirip odadan çıkma kararı almıştım.
Dışarıdaki birkaç kişiye odamın toplanması emrini verdikten sonra odadan çıkmıştım. Bir süre koridorda yürüdüğümde Magnus'un odasının kapısının açıldığını ve Clary'nin odadan çıktığını fark etmiştim.
Beni görünce kapıyı kapadı ve önümde eğildi.
"Günaydın prensim."
Yanımdan geçeceği sıra önünde durup gitmesini engelledim.
"Magnus nasıl?"
"Yorgun. Uyuyor şu an."
"Sen ne zamandır onun odasındasın?"
"Dün geceden beri." Dedi Clary derin bir nefes alarak. "Dün gece onunla konuşmaya geldiğimde pek iyi durumda değildi. Ben de yanında kaldım. Sabaha doğru uyudu ama."
"Sen?"
"Ben uyumadım, yani... onu yalnız bırakamadım. Şimdi odama gidip uyurum zaten."
"Çok mu üzülmüş?" Dedim dayanamayarak. Clary bir şey dememeyi tercih etmişti.
"Ben odama gitsem iyi olacak."
"Önce bana cevap ver."
"Üzülmemiş olma ihtimali var mı sizce?" Demişti biraz vurgulu bir tonla konuşup. "Onu neden üzüyorsunuz anlamıyorum, Magnus böyle bir durumu hak etmiyor."
"Clary bak..."
"Hayır, cidden anlamıyorum. Jace'i de anlamıyorum. Sizin yaptığınızı da anlamıyorum. Magnus'un tek amacı sizin mutlu olmanızı sağlamak. Diana olayını ona anlatmamışsınız. Neden anlatmadınız ki? Ah ben biliyorum, çünkü siz bir prenssiniz ve kendinizi kimseye açıklamak zorunda değilsiniz öyle değil mi?"
"Senden işte bu yüzden hoşlanmıyorum Clary."
"Doğruları söylüyorum diye mi?"
"Her şeye burnuna sokuyorsun diye."
"O zaman size kötü bir haberim var. Dün geceyi Magnus ile güzelce geçirebilirdiniz ama onun yerine onun sabaha kadar ağlamasına ve en sonunda ağlamaktan yorgun düşüp uyumasına neden oldunuz. Ve o ağlarken yanında ben vardım, onunla birlikte ben de ağladım. Siz naptınız bu süreçte? Odanızda kendi haklılığınızı mı düşündünüz?"
"Böyle küstah konuşma cesaretini nereden buluyorsun? Valentine dönmüş olabilir ama babana bu kadar güvenme derim."
"Benim kimseye güvendiğim yok."
"Biz Magnus ile iki gün sonra barışırız ama senin bu laflarını iki günde unutmam ben. Bil istedim."
"Aramız zaten kötü, en azından haklı bir sebepten kötü olsun. Sebepsiz yere benden nefret etmeniz sıkmaya başlamıştı zaten."
Clary yanımdan geçip giderken sinirle nefes alıp verdim.
"Jace yine reddetti sanırım seni. Bu sinirinin başka bir sebebi olamaz."
Yerinde durup bana döndü ve gülümsedi.
"İkinizin de yanlış tercihler yaptığı buradan belli oluyor işte."
...
Bu bölüm Clary ve Isabelle çok alfaydı 💙💙