Asla sana sıradan gibi davranan birini sevme.
Oscar Wilde
JASON
Kahve makinesi sessizce çalışmaya devam ederken geniş pencerelerden dışarıyı izliyordum. Çelik grisi binalardan oluşan sahil şeridinin ardında karanlık Potomac Nehri'nin kuzey kolu görünüyordu.
Lucy bundan pek hoşlanmıyordu ama bir çatı katında yaşamanın en güzel yanı, kendini Tanrı gibi hissedip tüm şehre tepeden bakmaktı. Hele rakım şu anki gibi yüksekse ve merdiven basamaklarını andıran bina çatıları ayaklarının dibine sıra sıra dizilmişse manzara gerçekten inanılmazdı.
Kulağa komik gelebilir ama eskiden, bu pencerelerden karşı kıyıya uzanan gökyüzüne her baktığımda algılarımın daha çok açıldığını, avımla ilgili en uzak detayları bile karanlık gecelerde daha net görebilrceğime inanırdım.
Keskin sezgilerim olduğundan değildi. Eğer öyle olsaydı Lucy hakkında bu kadar yanılmazdım değil mi?
Bu, daha çok bana özgü bir çalışma sistemiydi diyelim. İyi bir avcı yolunu daima gece bulur.
Eski alışkanlıklarını hatırlayan bedenim, Maya'yı bulmayı görev edindiğim günden bu yana tüm hücrelerine kadar ayaktaydı -yine- ve bu haldeyken yatağa girmem elbette imkansızdı.
Oysa orada beni bekleyen harika bir kadın vardı.
Lucy.
Bardağımı taze kahveyle doldururken başımı çevirip özlemle asma kattaki yatağımıza baktım.
Sevgilimin uykunun kollarına yeni teslim olduğunu bilmeseydim eğer, yanına dönmek için bir an bile tereddüt etmezdim. Oraya döndüğümde yaramazlık yapmayacağım konusunda kendime pek güvenmiyordum doğrusu. O yüzden şimdilik ona uzaktan bakmakla yetinecektim.
Lucy son zamanlarda çok az uyuyabiliyordu. Sebebi, o lanet kabusların yerini bu kez küçücük bir anahtarın almasıydı. Evet, yanlış duymadınız, teyzesinin ona verdiği ve ölmeden önce annesinden miras kaldığını öğrendiği mini minnacık bir anahtar yüzünden gecesini gündüzüne katıp anahtarı gizemini çözmeye uğraşıyordu.
Keşke annesi o anahtarı bırakırken yanında onunla ne yapacağına dair bir ip ucu da bırakmış olsaydı. Ama hayır. Ne yazık ki öyle bir iyilik yapmamış, bir medyum gibi cevabı Lucy'nin bulmasını beklemişti.
O anahtarın ucunda ne vardı bende çok merak ediyordum doğrusu ama şimdilik yanıtımız yoktu.
Rosie Marry Martins'e dair ilk izlenimim olumluydu. Misafirperver ve samimi bir kadına benziyordu. Çiçeklerle dolu bakımlı ve güzel bir bahçesi, sıcak bir gülümsemesi vardı. Ancak güler yüzlü oluşu, Lucy'e ve çiçeklere olan bariz düşkünlüğünü bilmem onu araştırmayacağım anlamına gelmiyordu.
Lucy oturduğu evin büyükanne ve büyükbabasına ait olduğunu söylemişti hatta ev oldukça eskiydi ve yıllardır aynı aileye aitti. Ama öğrendiğime göre onlar öldükten sonra ev bir kaç kez el değiştirmişti.
Rosie'nin evi elden çıkarmış olması bana biraz şüpheli gelmişti. Kim bilir. Belki de paraya ihtiyacı vardı ve yıllar içinde her defasında evi yeniden alacak parayı bir şekilde bulmayı başarmıştı.
Anne ve babasının ölümlerinden sonra yapayalnız yaşaması ve şehir şehir dolaşması da şüphe çekiciydi doğrusu. Ama ben kim oluyordum da insanların seyahat özgürlüklerine karışıyordum ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEMDEN DÖNÜŞ (Araf Serisi-2)
Misteri / ThrillerBir Sage Taylors Romanı... SAHTE CENNET devam kitabıdır. Lucy ve Jason'ın hikayesi kaldığı yerden devam ediyor... Oyuncular Victoria Lee & Thomas Beaudoin Y. T.: 01.08.2019