yatakta doğruldum. saat iki ama kimin umrunda? uyuyamıyorsam geceler niye var ki zaten? aptal, boş geceler. sabahlar da farklı değil. hepsi aynı boşluğun içinde aynı aptal rutinlerin bir parçası.
bundan sonra inanmayacağımı söylemiştim. doğruydu, inanmıyorum artık. iyi mi bu kötü mü bilmiyorum ama en azından saçma hayal kırıklıklarından biraz daha uzağım.
hayallerim eskisi kadar sık kırılmasalar da saçlarımla tırnaklarım eskisinden sık kırılıyorlar. her baktığımda tırnaklarımdan birkaç parça kaybolmuş oluyor. bazı zamanlarda ruhumun tırnaklarımın arasında durduğunu ve asıl kaybolan parçaların ruhumdan kaybolduğunu düşünüyorum.
annem görse korkardı şimdiki halimden. saçlarım dağınık, gözlerim şiş, tırnaklarım ve kalbim de kırıktı. boktan göründüğüm kadar boktan hissediyordum. halbuki eskiden severlerdi beni, şimdi kimse sevmiyor, kediler bile. tırmalayıp ısırıyorlar.
eskiden o da beni severdi. en güzel o severdi. ama sonra uzaklaştı benden, lanet olsun, hep aynı şey olmuyor muydu zaten? hayatıma giren herkes benden uzaklaşmıyor muydu? terk etmiyorlar mıydı? beni unuturlardı sonra, ben de salak gibi arkalarından ağlayıp gece yarıları yazdığım mektuplarla kalıverirdim ortada. verilen sözlerin tutulmadığını ve inanmamam gerektiğini o sözlere, ilk kez o zaman anladım.
ah, hâlâ buradayım. başka gecelerin ikileri ama hâlâ buradayım. bir yaz akşamı kadar buruk hislerim ve gözlerimin içinde saklanan ruhumun hayaletiyle buradayım.
kendimi kaybettim ama hâlâ buradayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefes almayı mı bıraktım yoksa sadece fotosentez mi yapıyorum?
Short Storyah, hâlâ buradayım. başka gecelerin ikileri ama hâlâ buradayım. bir yaz akşamı kadar buruk hislerim ve gözlerimin içinde saklanan ruhumun hayaletiyle buradayım. kendimi kaybettim ama hâlâ buradayım.