Ben geldim yine yaw.
Canlarımsınızzzz...
Valla okuyun diye internet kullanıyorum değerimi bilin.
Yıldızı turunculaştırın yaw.
Dövün onu güzelce, sevmediğiniz biri gibi düşünün djdndksmms.
Bölüm şarkısı: Taylor Swift- Holy Ground
Başlayabilirsiniz👇🏻Uyandım. Alarm çalmadan önce. Bugün derse girmek zorundayım, çok boşladım. Ayrıca son ders günüm. Bugün akşam eve gidiyorum. Çok mutluyum. Ya da öyle hissediyorum. Banyoda rutin işlerimi hallettim. Geri döndüğümde alarm çaldı. Kendiminkini kapatmaya giderken Madeleine'ın üstüne atlayıp onu uyandıracaktım ki sadece tek bir alarmın çaldığını fark ettim kapatınca. Yüzüm soldu bir anda. Kendimi kötü hissettim. Solgun bir şekilde üstümü giyindim.
Salaş siyah bir kazak ve altına da dar siyah pantolon ile hazırlandım. Saçımı saldım, yemekhaneye doğru yürürken etraftaki insanların hakkımızda konuştuğunu duydum, diğerlerinin bana bakarak bir şeyler söylediğini ve benzeri şeyleri. Ama en çok dikkatimi çekense uzaktan gelen şarkı sesiydi. Birileri Taylor Swift'in Holly Ground şarkısını dinliyordu. Ve o cümleyi işittim, diyordu ki "and the story's got dust on every page (ve hikayenin her sayfası tozlu)". Benim hikayem gibi diye düşündüm. Dersler biter bitmez temizlik yapıp bu şarkıyı dinlemeyi kafaya koydum.
Kahvaltıdan sonra sınıflara dağıldık. Herkes dersi dinlemeye çalışırken arada uygulamamız gereken şeyler oluyordu. Derste herkesin gözü yine üstümde, herkesin dilinde biz. Neyseki bu haftayı burada bitirmeyeceğim.
********
Derslerin sonuna kadar gözlere karşı dayanabildim. Zaten söylediklerini duymazdan gelmek daha kolaydı. Ama gözleri görmemek için hem kör hemde izlenme hissinden yoksun olmak gerekiyor. Odama vardığımda zaten temizlenmiş olduğunu gördüm. Ama hala kimsenin aynanın içindeki odadan haberi yok. Aynaya girmeden önce banyoya girip yüzümü yıkadım. Ve sabahtan beri tuttuğum göz yaşlarımı saldım. Yaşlı gözlerle aynaya girdim. Masanın üstündeki kitapları aldım elime. Hepsini türüne göre raflara dizdim. Kağıtların hepsini topladım ve dosyalardan birine koydum. Temizliğe tam başlamadan önce telefonumu elime aldım ve sabah duyduğum şarkıyı açtım. Yerlerdeki tüm kağıtları da toplayıp boş bir dosyaya doldurdum. Bilgisayardan flaş belleği çıkarıp çöpe attım. Bilgisayar normalde çalışıyor mu diye denemek için açtım ve çalıştı. Ama masaya monte edilmiş olduğu için taşınamıyordu.
Boşverip kağıtları toplayıp dosyalara yerleştirdim ve dosyaları raflardan birine kaldırdım. Etrafa bakındığımda kapısı açık bir malzeme odası gördüm. İçinden bir kova ve bez aldım. Lavaboya girip suyu doldurdum. Suya çamaşır suyu ve deterjan döktüm. İçine elimdeki bezi atıp ıslattım ve kaldırıp sıktım. Arkama döndüm ve üstünü boşalttığım masayı sildim. Öyle bir kir çıktı ki bir an bezin rengini unuttum. Suya geri batırıp çıkardığımda iyice sıktım yine. Tekrar masayı sildim ve yeniden bezi temizleyip raflara yöneldim. Bu sırada şarkı devam ediyordu, hatta her bitişinde tekrar başlıyordu. Bu böyle devam ederken üzüntümü biraz da olsa hafifletebilmiştim.
Rafların tozunu aldıktan sonra yerlere geçtim. Eski tip süpürgeyi elime alıp her yeri süpürmeye başladım. Böyle devam ederken müzik durdu ve arayanım oldu. Telefona baktığımda annemin aradığını gördüm. Telefonu açıp hoparlöre aldım. "Anne" "Yıldız'ım, nasılsın kuzum?" "İyi gibi işte" "niye? Ne oldu? Bak bana her şeyi anlatmıyorsun üzülüyorum bak" "anne, bugün eve geleceğim. Gelince anlatırım. Mecburum zaten içimi dökmem gerek" "hmm... gel bakalım eve. Ama önce saçına bir peruk al be yavrum, baban ne der? Ayrıca ne oldu da içini dökeceksin? Bana bak yoksa..." "annecim düşündüğün gibi bir şey değil bir olay yaşandı gelince anlatırım dedim. Hem... yarına bir şey ayarlama benim için. Bir arkadaşla buluşacağım" "kimmiş bu arka..." "anne!" "Tamam tamam sustum. Neyse, hava kararmadan çık gel. Yolda çok duracağını sanmıyorum zaten. Hadi yavrum, dikkatli gel" "tamam anne, görüşürüz" "görüşürüz" deyip kapattı telefonu.
Süpürmeyi bitirdikten sonra vileda kovası aradım. Aradığımı bulduğumda gülümsedim. İçini doldurduktan sonra yerleri silmeye başladım. Bu sırada şarkı devam ediyordu. Yerleri tamamen sildikten sonra odanın çok karanlık olduğunu fark ettim. Tepede bir ampül vardı ama yeteri kadar aydınlatmıyordu. Raflar, masa ve sandalye kahverengiydi. Gelirken büyük bir kutu beyaz boya, beyaz büyük ve güçlü bir ampul almayı unutmamalıyım. Ha bir de rafları ve masa sandalyeyi boyamak için beyaz yağlı boya ve zımpara. (Ben niye biliyorum bunları ya? Djdjdjsm). İşim bitince odama geri döndüm. Artık bana ait olan odama. Bomboş kalmış olan... unuttum!
Hemen rehberime kaydettiğim fotoğrafçıyı aradım. "Merhaba ben birkaç fotoğrafı basıp büyükçe bir çerçeve içine koymanızı istiyorum. Ama şu an gelemiyorum. Size fotoğrafları göndersem ne zamana hazır olur? Gelip almam gerekir mi?" "Siz bu numaraya fotoğrafları gönderin biz de size elimizdeki çerçevelerin resmini gönderelim siz seçin, bugün yarım saate gelir" "tamam çok sağolun". Telefonu kapatıp Whatsapp'a girdim. Fotoğrafları az önceki numaraya gönderdim ve karşılığında çerçevelerin fotoğraflarını aldım. Büyükçe bir tanesini seçip okulun adresini verdim.
Telefonumu komodine koydum ve üstümü giyinmek için dolabımı açtım. Ne giyeceğimi bilemezken yine telefonum çaldı. Bu sefer arayan Güneş'ti. "Güneş'im" "Yıldız'ım, geliyormuşsun. Niye bana söylemedin? Hem kim o yarın buluşacağın arkadaş?" E yok artık! "Annem tutamadı değil mi ağzını?" "I-ı. Söyle bakalım kimle buluşacaksın yarın?" "Mert'le" "kim lan o?" "Arkadaş işte. Ne yapacaksın ki?" "Ay nasıl ne yapacağım, sen benim çocukluk arkadaşımsın ama bana ondan bahsetmiyorsun, bu nasıl iş? Darıldım ama! Kimin haberi var bu Mert'ten?" "Çilek biliyor, yani tesadüfen öğrendi. Beni arıyormuş bulduğunda onunla oturuyordum" "vay cadaloz, iki günlük tanıdığının haberi var ama benim yok?" "Dedim ya tesadüfen öğrendi Güneş. Hem boşver onu. Eve döndüğümde biz neler yapacağız sen onu bir düşün. Hem Ada'yı da alırız yanımıza eğleniriz ne dersin?" "Olur, çok güzel olur hatta" "peki anlaştık, yarın Mert'in yanından döndüğümde birlikte bir şeyler yapacağız" "tamam. Görüşürüz" "görüşürüz".
Yarım saatin sonunda tamamen hazır bir şekilde kapıya yöneldim. Ama eşyalarımı almadan önce dışarı çıktım bir kere çünkü fotoğraflar gelmişti. Parasını verip yukarı elimde kocaman bir çerçeveyle geri çıktım. Ama maalesef asmak istediğim duvarda çivi yoktu. Alınacaklar listesine çivi ve çekici de eklendi! Ya da belki bir çekiç yeter, yan duvardaki çiviyi söküp bu tarafa takabilirim, o zaman çekiç almaya da gerek kalmadı! Ödünç alabilirim. Yere koyup eşyalarımı aldım ve çıktım. Uçmaya başlamadan önce etrafa bakındım, kimsenin göremeyeceğini anladığımda uçtum, ve yolculuğum boyunca hiç durmadım.
*********
Eve vardığımda kapıyı çalacaktım ki son anda dank etti. Peruğum yok! Geri dönüp hava kararmadan hemen önce peruk bulabileceğim bir yer aradım. Bir tane benim eski saçıma benzeyeninden aldım ve eve gittim. Kapıyı çaldım. Annem açtı. "Hoşgeldin kızım" dedi ve içeri geçmen için yol açtı. "Hoşbulduk anne" dememle ve bana sarılması bir oldu. Kemiklerim kırılacakmış gibi hissettiğimde bıraktı. Bu sefer ban ona sarıldım ama daha hafif ve içten bir şekilde. Sonra babamı gördüm. Koşarak ona da sarıldım. Kardeşim olmadığı için bu kadardı sarılma faslı. "Sizi çok özlemişim". "Bizde seni Yıldız". Odama geçip eşyalarıma baktım. Çantamı yere koydum ve kapıyı arkamdan kapatıp çıktım. Kapı kapatmayı bile özlemişim.
Günümün geri kalanını ailemle geçirdim. Beraber bir sürü şey yaptık ve artık gün bitmişti. Odama girip kapıyı kapattım. Ama uyumaya niyetim yoktu. Son bir kez Holy Ground dinledim ve bilgisayarımı elime alıp bir film açtım. Tabi film bitince uyuyacaktım...
Canlarım.
Yıldız geri döndü.
Ha şu aşağıdaki yıldızı turunculaştırmayı unutmayın yaw.
Her an yeni bölüm gelebilir uyarısı yapıyorum!
Dksjjsskns
Ben kaçar.
👋🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmurlu Geceler /Tamamlandı/Wattys2020
FantasíaAilesiyle birlikte yaşayan Yıldız, bir gün arkadaşı Güneş ile gezintiye çıkar. İkisi beraber yürürken Güneş kaçırılır ve onu kurtarmaya giden Yıldız içinde gizli olan bir farklılığı ortaya çıkarır... Çalınma ve ya kopyalanma durumunda yasal işlem ba...