Elegance 🍷

1K 127 42
                                    

Askerlerin antrenman yaptığı alana indiğimde antrenmanın yeni başladığını görerek köşede bir yere oturmuştum. Magnus biraz ileride Raphael ile bir şeyler konuşurken aynı anda elindeki şeyi yemeye çalışıyordu. Onun bu sevimli halini görünce gülmeden edememiştim.

Kesin kahvaltı ederken çok konuşup yemeği yetiştiremedi.

O an beni fark edince Raphael'e bir şeyler söyleyip yanıma geldi ve o da benim gibi yere çöküp oturdu.

"Bugün erken gelmişsin bizi izlemeye."

"Evet. Kahvaltıda biraz sorun yaşadık."

"Ne gibi bir sorun?"

"Boşver, sonra anlatırım."

"Yoksa bir şeyler yemeden mi kalktın masadan?" Dediğinde ona öylece bakıp önüme dönmüştüm. Sonra birden elindekini bana uzattı. "Ye şunu."

"Magnus..."

"Ye bak yoksa kızarım."

Gülüp elindekini aldım ve yemeye başladım.

"Bekle, ben sana bir şeyler daha getireceğim. Bugün kahvaltıda çok güzel şeyler vardı."

"Sen askerlerle birlikte mi yiyorsun hala yemeklerini?" Dediğimde bana anlamaz bir bakış atmıştı.

"Başka kiminle yiyeceğim ki?"

"Bize hazırlanan şeylerden yemen gerekiyor. Odana kahvaltı getirilmiyor mu senin?"

"Alec, ben burada yemekten gayet memnunum. Odama kahvaltı filan istemiyorum." Deyip ayaklandı. "Geliyorum şimdi, bekle beni burada."

Yanımdan hızlıca ayrılırken ben de arkama yaslanıp öylece onu izlemiştim.

Kısa bir zaman sonra elinde bir tepsi ile yanıma gelip oturdu.

"Siz bunları mı yiyorsunuz?" Dediğimde bana gözlerini kısarak bakmıştı.

"Bunları bulamayan insanlar var." Deyip eline bir şeyler aldı. "Hem tatları çok güzel."

"Magnus, askerlerimin önünde bana çocukmuşum gibi yemek yedirmeyi düşünmüyorsun değil mi?"

"O zaman alıp kendin ye." Deyip tepsiyi kucağıma yerleştirdi. "Hadi, bekliyorum."

Önümdeki şeylerden yerken tatları pek hoşuma gitmemiş olsa da sırf o bakıyor diye yemeye devam etmiştim.

"Güzel mi?"

"Açıkçası pek güzel oldukları söylenemez ama yine de idare eder diyeceğim."

Magnus'un zorlamaları ile tepsideki çoğu şeyi yemiştim. Sonrasında Magnus tepsiyi alıp yana bıraktı.

"Anlat hadi neler olduğunu."

"Anlatacak bir şey yok." Deyip ona baktım. "Hadi bak, antrenman başlayacak. Kaçırma şimdi sen."

"Boşver, ben ayrıcalıklıyım zaten." Deyip gülmüştü. "Şaka yapıyorum, sonra konuşuruz. Akşam yanına geleceğim."

Yanağıma bir öpücük bırakıp ayaklandı ve tepsiyi de alıp yanımdan uzaklaştı. İki dakika içinde moralimi nasıl yerine getirmişti hayret ediyorum şu an.

...

Antrenmanı izlerken gözüm Magnus'un üstünden bir saniye bile ayrılmamıştı. Bir an için onu bu kadar dikkatli izlemem normal mi diye düşünmeden edemedim.

"Nasılsın kardeşim?"

Jace yanıma geldiğinde ona göz ucuyla bakıp tekrar önüme dönmüştüm.

"İyiyim, antrenmanı izliyorum."

"Kahvaltıda olan şey de neydi öyle? Seni tanımasam bize karşı sinirlisin diye düşüneceğim."

"Sinirli değilim, her şey üst üste geliyor bu aralar."

"Seni çok iyi gördüm, Magnus mu düzeltti moralini?" Dediğinde yüzüme bir gülümseme yerleşmişti. "Tahmin etmiştim."

"Benimle iyi ilgileniyor."

"Açık söyleyeyim, bir askerle yakın olacağını öğrendiğim zaman itiraz edecektim ama Magnus'u tanıdıkça ve seni onunla mutlu gördükçe ben de mutlu olmaya başladım."

"Fazla pozitif, bunu seviyorum."

"Ondan etkileniyorsun." Dediğinde bakışlarım Jace'e dönmüştü. "Ondan hoşlanıyorsun."

"Ne var bunda?"

"Hoşuma gitti. Ben senin bu hallerini daha çok seviyorum. Her ne kadar tam aksini de düşünüyor olsan..."

"Öyle bir şey demedim."

"Ben senin her zaman yanında oldum Alec. Sana karşı kimseyi savunmadım ve savunmam da. Herkes bir yana, sen bir yanasın benim için bunu biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum Jace. Ben o an... cidden sinirliydim. Bazen üstümde çok fazla yük hissediyorum."

"Ben senin yükünü hafifletmek için elimden geleni yapıyorum ama sanırım Magnus bu işte benden daha iyi..."

"Jace!"

"Yalan mı? Çok şanslısın bak. Hem çekici, hem sevimli, hem de oldukça saygılı birisini bulmuşsun. Bunlara tek tek sahip olan birisini bile bulmak zor."

"Öyle bir övüyorsun ki, buradan ne çıkacak merak ediyorum."

"Onunla evlenmeyi düşünüyor musun?"

"Hayır tabii ki, saçmalama."

"İkna olmadım."

"Jace, amacın ne?"

"Seni tanıyorum, herkesten fazla tanıyorum. Gözlerine bakınca ne düşündüğünü, ne hissettiğini hemen anlıyorum ve sen bu askere fena kapılmışsın. Eğer ileride onunla evlenmek istersen en büyük destekçiniz ben olurum, bil istedim."

"Neden durduk yere bu muhabbeti yapıyoruz?"

"Annemin istemeyeceğini düşünüyorsun, ben de öyle düşünüyorum ama şunu unutma. Sen istersen kimse itiraz edemez. Annemin isteklerine göre hareket etmeyi bırakma zamanın geldi de geçiyor bile."

"Öyle bir şey yapmıyorum."

"Bence yapıyorsun. Ben de yapıyorum. Hepimizin anneme sonsuz saygısı var çünkü. Ama Alec, şunu hiçbir zaman unutma. Günün sonunda o odada yanında olacak kişi annemi değil seni ilgilendiriyor olacak."

"Bana tavsiye veriyorsun, peki sen niye hala Clary'den uzak durmaya devam ediyorsun?" Dediğimde bir süre düşünür gibi durmuştu.

"Çünkü ben akıllanmaz olan kardeşim, sen de aklı başında olan kardeşsin."

"Kendini ona layık görmüyorsun."

"Öyle bir şey yok, kimse benden daha iyisini bulamaz."

"Peki sorun ne? Akıllanmaya başlama vaktin gelmedi mi sence de?"

"Ben halimden memnunum kardeşim, sen kendi derdine yan."

"Neymiş benim derdim?" Dediğimde başıyla Magnus'u işaret etmişti.

"İstersen birisini tutup Magnus'a zarafet dersleri aldırabilirim. Zira bu gidişle sonunuz evlilik olacak."

"Birincisi öyle bir şey olmayacak. İkincisi olsa bile Magnus zarafet dersi almaz, o dersi bizzat kendisi verir."

"Uuuu, ne demek bu şimdi?"

"Annesi soyluymuş. Çoğu insandan daha iyi biliyor nezaketi."

"Hem sert hem de naif diyorsun. Şöyle birisini bulsam nikahı basacağım." Dediğinde ona bir bakış atmıştım. "Clary sert değil."

"Kız en az senin kadar iyi at sürüp kılıç kullanıyor."

"Sert olmaktan kastım o değildi." Deyip pis pis sırıtmıştı.

"Sen cidden akıllanmazsın Jace."

"Biliyorum, teşekkür ederim."

...

Bunlar çok tatlılar ya abnsmsd

Should See Me in the CrownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin