7. BÖLÜM

794 428 39
                                    

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Değilseniz de ve yardım edebileceğim bir şey varsa buradayım.✨

Bir ricam olacak... oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu?

Bölüm müziği: sizdeee hangi müzik, şarkı olsun?

Tarih bırakırsanız ileride anı olur.

Bir kitap alıntısı yazar mısınız? Her alıntı da vardır bir yaşanmışlık. 🦋

Bölüm sonunda görüşürüz keyifli okumalar : )

Dün gece, beni daha çok içme kapatan cümleleri duyduktan sonra, tek kelime edemeden kalacağım odaya gidip, kapının önünde çömelerek dakikalarca ağlamıştım. Kızlar bloğuna girmek yasak olduğu için arda yanıma gelememişti. Siyam abla ise verdiği kötü haberden dolayı pişman olup, ne kadar özür dilerse de, kendini kötü bir olarak, hissedip dışarıda ağlamıştı.

Her şeyin farkında olup, bunun daha ilerisine gideceğini bilsemde acıtıyordu bazı şeyler.

Beni bu halde gören belen ne yapacağını bilmeyerek yanıma gelip, tek kelime etmeden sarılıp, bir an olsun ayrılmamıştı.

Bende böyleydim işte. Dışarıdan harika hayatı olarak görünen bir harabe...

Herkesin özenerek ve imrenerek baktığı hayatlarımızın arka planında, kılıç çeken onlarca karakter, her perdenin ise kötü fragmanı vardı.

Hayat; düşüşler, yaralar ve engebeli yollarla çıkabilirdi karşımıza. Bazen tükenir, bazen ise alışmak zorunda kalırdı insan.

Alıştığımız ve olmasından korktuğumuz gerçekler yüzümüze çarpıyor ,yüreğimiz ise özgür kalmak için çırpınıyordu.

Korkmadan, kaçmadan, ve olduğu yerde saymadan yaşamak, hiç yaşamamaktan iyidi.

Gece karanlığının çekilip, uzaklaştığı bir sabaha gözlerimi yorgunca aralayıp, ayağa kalktım. Sabaha karşı yağmur yağmış ve gün ışığı ile harmanlayarak huzuru çağırıyordu.

Bulunduğum oda altı kişilikti. Üç kişi uzun bir süredir beraberken, benimle dördüncü bir kişiye kapı açılmıştı. Basit, her yerde karşımıza çıkacak sade bir oda olsada dört farklı karakter, dört farklı hayat vardı. Belki birbirimize sırdaş, belkide kabus olacaktık.

Sessizce yatağımı düzeltip, benim için ayrılan dolaba yöneldim. Albayın vermiş olduğu takımları elime alıp giyinmeye başladım.

Siyah kargo cepli eşofman altı, üzerine giydiğim siyah t-shirt ruh halimi tamamlarken, üzerindeki baskı beni dünyadan soyutlaştırıyordu. Bir yıldız bıçağı ile başlıyordu her şey. Yardım etmek için attığım yıldız bıçağının, beni buralara kadar sürükleyeceğini nereden bilebilirdim ki? Dolabın üzerindeki aynadan kendime bakarken, t-shirt un arkasındaki büyük yıldız bıçağı baskısı ve "Birimiz gidersek hepimiz yok oluruz." Yazısına son kez bakıp, yatağımın hemen yanında duran komodinin üzerine bıraktığım telefonumu alıp, saatte baktım, henüz altı buçuk bile değildi.

Yedide herkesin yemekhanede olması gerekiyordu, sekizde ise antrenmanlar başlıyordu. Bitiş saatleri dışında telefon yasak olduğu için yatağımın üzerine bırakıp, yavaşca kapıya yaklaşıp, ayakkabımı giydim. Henüz kimse uyanmamıştı.

Kahvaltı için en az yarım saatim vardı. Yemekhane kapısında beklemektense dışarıda hava almak hepsinden iyidi.

Üzerime hırkamı almasam da, önemli değildi. Yavaş adımlar ile tehsisin giriş kısmında yapılan küçük bahçeye yürüdüm. Banklar yağmurdan dolayı ıslanmıştı. Bana kalsa ıslaklığı umursamadan direkt yerdeki su birikintilerine otururdum ama burada tesiste iken benliğimi askıya almalıydım.

YILDIZ BIÇAĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin