Magnus'un yanında yatarken uzun bir süre gözüme uyku girmemişti. Sanki gözümü kapasam Magnus'a bir şeyler olacak gibi hissediyordum.
Ne korkumu ne de üzüntümü gösterebilen bir insandım, bu yüzden bu duygularımı içime atmıştım ve şu an bunların etkisi uykusuzluk olarak bana geri dönmüştü.
Zaten her zaman böyle oluyordu. Bir şeyleri kafaya takıyor sonra da bunun etkisini çok kötü bir şekilde bedensel olarak çekiyordum.
Ama Magnus ileyken her şey çok farklı oluyordu. Çok farklı, çok güzeldi.
Sanki toz bulutu arasından çıkıp bembeyaz bir dünyaya adım atıyor gibiydim ama bu beni korkutuyordu. Çünkü Magnus o kadar saftı ki... onun bu saf halini kirletmek istemiyordum.
Ya da belki de çoktan kirletmiş olabilirim.
"Neden uyumuyorsun?"
Magnus'un sesini duymamla irkildim ve gözlerim ona çevrildi.
"Uyku tutmadı. Sen niye uyandın?"
"Bilmiyorum, bir an içimden garip bir ürperti geçti." Deyip elini yüzüme çıkardı ve yüzümü okşadı. "Üşümüşsün. Örtüyü üstüne çek hadi."
Örtüyü tutup ikimiz üstüne çektiğimde Magnus bedenini bana çevirmişti.
"Neden bu kadar şekersin, kafayı yiyorum seni izlerken." Deyip burnuna bir öpücük bıraktım. "Seni sabaha kadar öpebilirim."
"İzin veriyorum. Ah bir de şey... benim sana bir hediyem vardı. Gece verecektim ama bu olay yüzünden veremedim. Yarın sabah veririm."
"Hediye mi? Magnus bana hediye almaktan vazgeçmelisin."
"Almadım, kendim yaptım. Bence çok beğeneceksin."
"Merak ettim şu an. Biraz ipucu ver." Dediğimde başını hayır dercesine salladı.
"Olmaz, yarın görürsün."
"Beni çok şımartıyorsun yalnız. Böyle hediyeler filan... benim yapmam gerekirken senin yapman biraz tuhaf oldu."
"Neden sen yapmalısın ki? Bunlar içten gelerek yapılmalı bence." Deyip yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarım ile oynadı. "Sakallarını sevdim."
"Sakal bırakayım mı?"
"Sakalsız da çok iyisin. Karar veremedim şu an." Deyip yüzüme yaklaştı ve yanağını yüzüme sürttü. "Hayır sakalsız daha iyi, yüzüme batıyor sakalların."
"Senin istediğine göre mi bırakacağım yani ben bu sakalları?"
"Tabii ki öyle yapacaksın." Deyip dudaklarıma bir öpücük bıraktı. "Seni çok seviyorum Alec."
"Bunu sürekli söylüyorsun."
"Olsun. Seviyorum işte, söylemek istiyorum."
"Benden karşılık almıyorsun ama, farkında mısın?"
"Karşılık almak için söylemiyorum ki. Hem herkes sevdiğini açık açık söyleyemez. Bazen duygular içte kalır, tavırlar bunu belli eder."
"Tavırlarım seni sevdiğimi mi gösteriyor sence?" Dediğimde başını olumlu anlamda sallamıştı.
"Evet. Bu ne kadar fazla, ne kadar az bilmiyorum ama beni seviyorsun."
"Bence boyutu hakkında da bir tahminin vardır." Dediğimde alt dudağını dişledi. "Yanılmıyorum sanırım."
"Miktarını söyleyemem." Deyip elini yüzümden çekti. "Sonra kendimi kandırıp bir yalana inanmaya başlarım."
"Neymiş bu yalan?"