Geçtiğim yıllara baktığımda önümde hep yalnız bir ben vardı. Kendimi bildim bileli yalnızdım ben. Kimseye anlatmadığım ya da anlatacak kimseyi bulamadığım sırlarım vardı.Yalnız olmak aslında kolay olan yoldu. Hayatımı özgürce yaşıyordum. Peki gerçekten özgürce yaşıyor muydum? Zihnimin içinde vurulan prangalar beni özgür kılıyor muydu?
Özgür olmak için yalnız olmak mı gerekliydi?
Aslında yalnızlığı hep ben tercih ettiğimi savunuyordum belki de yalnızlık bana vurulan prangalardan biriydi.
İlk defa birinin kollarında uyuyakalmıştım. Tanımadığım bir adamın kolları beni ısıtmıştı. Bu düşünceyle baş başa kalmak korkunç geliyordu. Ben hep yalnızlığı seven biriydim. Öyleydim değil mi?
Hayatıma giren erkekler hiçbir zaman uzun süre kalamamışlardı. Belki de benim yapım birine bağımlı olmaktan geçmiyordu.
İnsanlar ilk benimle tanıştıklarında çok soğuk olduğumu söylerlerdi. Belki de bu özelliğim ilk görüşe mahsus değildi. Belki de ben gerçekten soğuk biriydim.
Bu düşünce canımı sıktı. Soğuk olmak istemiyordum. İnsanların beni sevmesini istiyordum. Ama insanların beni sevmesi, bu zamana kadar umursadığım bir şey değildi. Şimdi değişen neydi? Neden insanları bu kadar önemsiyor olmuştum?
Belki de insanlar dediğim tek bir insandı.
Dün can çekişerek uzandığım yatakta uyandım. Gözlerim gün ışığına alışmaya çalışırken yanımdaki dağınık tarafa baktım. Odada tek başıma uyanmıştım. Başımın ağrısıyla yüzümü buruştururken yavaşça doğruldum.
Düne dair her şey aklımdaydı. Ya da ben dünü hatırladığım şeylerden ibaret olduğunu sanıyordum.
Ayaklarımı yataktan sarkıtarak bulunduğum odayı incelemeye başladım. Burası sanırım Baran'ın odasıydı. Çünkü bulunduğum oda onun kokusuyla fokurduyordu.
Geniş oda beyaz, gri ve siyaha bulanmıştı. Bulunduğum yatak çift kişilikti. Yatağın hemen karşısında balkon olduğu için cam boydan boya denizi sunuyordu. Ayağa kalkarak balkona doğru yürüdüm. Hemen sağımda geniş bir çalışma masası vardı ve üstünde beni hayretlere sokan kitaptan kuleler. O kadar kitap ve kağıt vardı ki incelemeye kalksam hepsini okumam haftalarımı hatta aylarımı alırdı.
Sakince tekrar yatağa dönerken komidindeki çerçeveyi elime aldım. Çerçeve eski bir fotoğrafı içine hapsetmişti. Fotoğraf bir otobanın kenarında denize doğru çekilmişti. İki tane küçük çocuk önde anne ve baba olduğunu varsaydığım kişilerse birbirlerinin beline sarılmış fotoğrafa poz veriyorlardı. Dikkatlice öndeki 10 yaşlarındaki çocuğa baktım. Gözleri.. Gözleri kesinlikle Baran'ın gözleriydi fakat bir şeyler farklıydı. Fotoğraftaki Baran küçük ellerini iki yanına salmış, üstündeki kot şort kuma bulanmıştı. Yüzündeki ifade sanki lunaparktaki bir çocuğun mutluluğuna bulanmıştı. Kocaman gülümseyerek bana bakıyordu. Bende gülümsememe engel olamadım. Yanındaki ondan büyük olduğu belli olan kız çocuğuna baktım. Siyah saçları dirseklerinden aşağı dökülmüş beyaz yüzünü çevrelemişti. Aynı Baran'ın gözleriyle bana bakıyordu. Demek ki bu gözler yeryüzünde tek değildi.
Çerçeveyi geri yerine bırakırken banyo olduğunu düşündüğüm kapıya yürüdüm. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelirken dün içtiğim tekilaya bir küfür savurdum.
Midem yanıyor hatta bulanıyordu. Başım ise çoğu zaman çektiğim migren ağrısıyla yarışır boyuttaydı.
Koridora çıktığımda iki kapının arasındaki boy ayna gözüme çarptı. İğrenç görünüyordum. Üstümdeki tişört o kadar uzundu ki dizlerimin iki karış üstündeydi. Baran'ın olduğu belli olan eşofman ise yerleri süpürüyordu. Babasının eşofmanını giymiş 5 yaşındaki çocuk gibi duruyordum. Sinirle tişörtü eşofmanın içine koyup çekiştirdim. Bu durumda yapacak başka bir seçenek yoktu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAM
Fiksi UmumBiz birbirimizi tanıdığımızı zannediyorduk oysaki iki yabancıydık. **** Baran.. Yeşil gözlerin sahibi. Hem huzuru hem huzursuzluğu tattıran adam. Beni seven adam. Ama bizimkisi bir aşk hikayesi değil. Biz geçmişimizden kurtulamayanlardanız. Üstümüzd...