"Sonra biri çıkıyor karşına ve seni aşkın varlığına inandırıyor."
____________________________________
Özgür'den;
Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara karşısında gülümsemeden edemedim.
Afra kollarını omuzlarıma dolamış, başını da başıma yaklaştırmış bir şekilde uyuyordu. Ona hiç bu kadar yakından bakmamıştım, bu sayede onu yakından inceleyebilirdim.
Cildi çok pürüzsüzdü, bebek cildi gibiydi.
Kirpikleri uzun ve kıvrıktı, kirpiklerinden öpesim gelmişti.
Dudakları dolgun ve pembeydi, bu yüzden onu her öpüşümde durmak bilmiyordum ve durduğum anda yeniden öpesim geliyordu.
Sağ elimi kaldırıp yanağına götürdüm ve okşadım.
Ben bu kızı çok seviyordum.
Gözlerini kırpıştırarak açtı, bir iki saniye baktıktan sonra tekrar kapattı ve uykusuna devam etti. Aradan on dakika geçti ya da geçmedi ani bir şekilde gözlerini fal taşı gibi açtı.
Bizi bu kadar yakın görünce kollarını omuzlarımdan çekip geriye gitmeye çalıştı ama belinden tuttuğum için gidemedi.
Kendime çektim ve yaklaşıp dudaklarını sertçe öptüm.
"Günaydın, Çimen gözlüm."
İçten bir şekilde gülümsedi.
"Günaydın, hocam."
Yüzümü astım, bu hâlime kahkaha attı.
"Şaka yapıyordum sadece, bozulma hemen." Dedi ve devam etti gülüşüne.
Tek kaşımı kaldırdım.
"Ya, demek öyle?"
Başıyla onayladı.
Yatağa sırt üstü yatırdım ve üzerine çıkıp gıdıkladım.
Kahkahaları odayı doldururken, bundan fazlasıyla memnundum.
Üzerine giydiği tişörtüm beline kadar açılmıştı ama ne o umursuyordu bunu ne de ben.
Eğleniyor muyduk? Evet. Gerisinin ne önemi vardı ki?
"Ö-özgür.. b-bırak.. l-lütfen."
Sonra gıdıklamayı bıraktım, nefes nefese kalmıştı.
Hâlâ üzerindeydim, kollarımı bedeninin iki yanına, yatağa uzatmıştım.
"Uyandığımda ilk seni görmek çok güzelmiş." Dedim ve yaklaşıp köprücük kemiğine öpücük bıraktım.
Dudaklarının arasından nefesle karışık inilti çıkmıştı, hoşuma gitmişti ve bu kez de boynunu öpmüştüm.
"Özgür." Dedi.
Adım sesine ne çok yakışıyordu.
"Sen hep bana Özgür de, olur mu?" Dedim ve kulak memesinin tam altını öptüm.
Yutkundu.
"Bana hiç bilmediğim, kalbimin ve vücudumun ermeyeceği hisler tattırıyorsun. Kendimi garip hissediyorum."
Kulağına yaklaştım.
"Tutku, arzu.." dedim ve elimi açıkta kalan bacağına götürüp okşadım.
"Eski ben olsam.." dedim, kulağına fısıldarken ve devam ettim.
"Şu an benim olmuştun, bedenen." Kulak memesini dişlerimin altına aldım ve hafifçe acımayacak şekilde ısırdım ve daha sonra tekrar konuştum.
"Ama ben eski ben değilim ve benim olman için bile sana kıyamıyorum."
Sonra alnına küçük bir öpücük bırakıp üzerinden kalktım.Afra'dan;
Kahvaltı yaparken hâlâ aklım birkaç saat önce yaşananlardaydı, bilmediğim tarifi mümkün olmayan şeyler hissetmiştim az önce ve utanmam gerekirken bundan utanmıyordum.
Tutkuysa.. sonuna kadar yaşamak istiyordum!
Aşksa.. sonsuza kadar!
Özgür beni çok güzel seviyordu.
Öğretmenim bana sevgiyi öğretiyordu, aşkı ve tutkuyu öğretiyordu.
"Ne düşünüyorsun?"
Düşüncelerimi bir balonu patlatır misali patlatmış ve yok etmiştim.
"Bozcaada'ya gitmeden benim evime geçeceğiz ya, ne giyeceğim diye düşünüyordum."
Yalan!
Ama beyaz yalan..
"Düşünme hiç, çünkü ben seçeceğim."
İtiraz etmeye hazırdım ki konuştu.
"Hiç bana öyle bakma, sen fazla açık giyiniyorsun ve benim sana karışmak gibi bir hakkım var."
Kaşlarımı çattım.
"Ne zamandan itibaren?"
Sandalyesinde geriye doğru yaslandı ve piçimsi bir gülüş gönderdi bana.
"Dün akşam beni ateşli bir şekilde öpüşünden itibaren."
Kollarımı göğüsümün altında birleştirdim.
"Hiç unutmayacaksın değil mi?"
Dilini şaklattı.
"Hayır, asla. Ama biraz daha o kollar göğüslerinin altında durursa ve o göğüsler askılından taşacak gibi gözükürse senin de hiç unutmayacağın şeyler yaşanacak birazdan."
Ellerimle göğüslerimi kapattım.
"Pis sapık!" Dedim ve dil çıkarttım.
Dudaklarını yaladı.
"Bakalım daha ne olacağız?"
Gözlerimi kısarak baktım.
"Çok seksi oluyorsun böyle." Dediğinde çatalımı koluna batırdım.
"Afra! Canım acıdı be!"
Kıkırdadım.
"Oh, iyi oldu."
Utanmıştım!
Kahvaltım tamamen bittiğinde Özgür'ün de bittiğinden emin oldum.
"Sen toplarken ben üzerimi değiştireyim de çıkalım."
Başımla onayladım sadece ve sonra Özgür'ün odadan çıkışını izledim.
Birkaç gün önce öğretmenim olan, öyle gördüğüm ve belki de bana karşı bir şeyler hissetmeseydi öyle göreceğim adam şu an öyle değildi.
Dünden beri yaşanılanlar sanki rüya gibiydi, çok güzeldi.
Ben o rüyaya henüz tam alışamamış olsam da, yine de çok güzeldi.
Bulaşıkları makinaya dizerken kapıya başını dayamış, kollarını göğüs altında birleştirmiş olan Özgür girdi görüş alanıma.
Beni izliyordu!
Ona baktığımı fark etti ama pozisyonunu bozmadı.
"Mutfağıma, evime çok yakıştın biliyor musun?"
Söylediği her şeyde sanki bir şey gizliydi, altında sanki çok farklı bir şey yatıyordu.
Ama çok özel, çok güzeldi.
Pozisyonunu bozup yanıma geldi, ben de o sırada ellerimi yıkadım ve kuruladım.
"Bazen böyle bir şeyler söylediğim zaman ne tepki vereceğini bilemiyorsun, utanıyorsun ya hani." Dedi, yaklaştığında ve yüzümü avuçları arasına aldı.
"Çok hoşuma gidiyor." Dedi ve yaklaşıp burnumun ucuna küçük bir öpücük kondurdu.
Bu adam yüzümde öpülmeyecek bir yer bırakmış mıydı?
En içten bakışlarımla baktım.
"Çok güzel seviyorsun, küçücük kalbime fazla gibi geliyor ve sanki kalbim atom parçalanır gibi parçalanacak gibi geliyor."
Dudaklarını ıslattı.
"Belki de benim sevgimle büyür kalbin, ne dersin?"
Gülümsedim.
Ellerini yanaklarımdan ayırdı ve elimi tutup beni de beraberinde mutfaktan çıkardı.
"Hadi sana gidelim de üzerini değiştir."
***
Anahtarları kapının anahtar yerine sokup sola doğru iki kere çevirip kapının kilidini açtım.
"Evim evim güzel evim!" Dedim içeriye girdiğim zaman.
Gözlerimi kocaman açıp Özgür'e döndüm.
"Bahçemi sulamalıyım!"
Başıyla onay verdi.
"Sen üzerini değiştir de, evde kahve içmeyi unuttuk burada sen yaparken ben sularım."
Kaşlarımı hafifçe çatarak, şaşırdığımı belli ettim.
"Sen bu kadar kahve içmezdin, benden çok içiyorsun kahveyi artık."
Göz devirdi.
"Bir tane küçük kız çocuğu yüzünden alıştım."
Dil çıkarttım ve sonra da odama gittim, tabii Özgür de peşimden geldi.
Ne demişti o?
Kıyafetlerimi o seçecekmiş, kısa ve açık giyiniyormuşum.
Allah Allah!
Odama ilk defa giriyordu değil mi?
Odam beyaz ve haki yeşilden oluşuyordu, ben odamı çok seviyordum.
"Odan tam da hayal ettiğim gibi, gözlerin gibi." Dedi.
Dudak büktüm.
"Gözlerim haki yeşil değil benim."
Göz devirdi.
"Ama sonuçta yeşil?"
Kıkırdadım.
Kitaplığıma göz gezdirirken ben giyinme odama açılan kapıdan içeriye girdim.
Benimle birlikte geldiğinde, gözlerinde şaşkınlık vardı.
"Ne kadar çok dolap var, gerçekten bu kadar fazla mı kıyafetin var?"
Dolap kapakları camdandı ve içi gözüküyordu, odanın tam ortada kocaman masa gibi üzeri aynadan oluşmak çekmeceli dolap vardı, aslında sığmıyordu bile!
"Evet, zor sığdırıyorum hatta."
Göz devirdi.
"Siz kızlar bir giydiğinizi bir daha giymiyorsunuz zaten, tekrar dolaba koymaya ne gerek var?"
Olumsuz anlamda başımı iki yana hızla salladım.
"Öyle bir şey yok, ben dünyanın parasını vermişim niye ikinciye giymeyeyim? Giyiyorum! Çoğu gerçi annemlerin moda evinden ama onları da giyiyorum, annemle babamın emeği var orada!"
Özgür dolapları açmak için ilerlerken uyardım.
"Düzgün aç, cam olduğu için el izi oluyor!"
Omuz silkti.
"Bana mı sordun cam yaptırırken?"
Pislik.
"Sen bana açılınca bayağı bir şekilde rahatladın, kibarlığın gitti öküzlüğün geldi."
Bön bön baktı.
"Ne yapayım? Sevdiğim kızın karşısında yapmacık mı olayım?"
Derken bir çekmeceye gitti eli, tam açma diyecektim ki artık çok geçti.
İç çamaşırlarımla doluydu orası! İç çamaşırlarım hiçte öyle masum renkler ya da modeller değildi.
Ben iç çamaşırında kadınsılığı seviyordum, ayıcıklı falan sevmiyordum.
Bir süre iç çamaşırlarına baktı ve arasından yarı transparan dantelli bordo olanını aldı.
Yer yarılsa da dibine girsem dedim.
Yutkunarak eline aldığı iç çamaşırımla birlikte ayağa kalktı.
O konuşmadan ben konuştum.
"Bakma hiç öyle, elbiselerimin altına giymek için aldım ben öyle şeyleri. Hem bak, etiketi bile duruyor!"
UTANMIŞTIM, HEM DE AŞIRI!
Farklı bakıyordu, gözlerinde hiç görmediğim bir şey vardı. Gözleri daha çok koyulaşmıştı.
"Bunu üzerinde görmek istiyorum, Çimen göz."
Yutkundum.
"Ne?"
"Cuma akşamı bana geldiğinde kıyafetlerinin içinde bu olacak."
Dedi, fısıldar gibi.
"H-hayır."
Başıyla onayladı.
"Evet."
Geriye doğru birkaç adım attım.
"Saçmalama." Dedim, fısıldar gibi.
"Görmek istiyorum, Afra." Dedi, uyarıcı bir ses tonunda.
Sesli bir şekilde yutkundum.
"Neden?"
Bir adım yaklaştı.
"Merak ediyorum."
Fazla yakındık, hemen bulunduğum yerden kaçıp odanın bir başka ucuna gitmeyi planlıyordum ki belimden tutup beni camla kendi arasına sıkıştırdı ve bedenini bana bastırdı.
"Ihm." Ne? Benden çıkan sese inanamıyordum!
Bunu fırsat bilip daha çok bastırmıştı kendini! Benim için fazlaydı bunlar, çok fazlaydı!
"İçimde oluşan o büyük koru görsen, ah Afra! Beni deli ediyorsun!" Dedi ve dudaklarımı büyük bir açlıkla öpmeye başladı.
Başta karşılık vermedim, ama bu kez de dudağımı ısırmıştı.
"Ah" gibi bir ses çıkarttım.
Sol kolunu sırtımın hemen altındaki bel boşluğuma koydu ve beni camdan ayırıp kendine yapıştırdı!
Kendimi ondan ayırmaya çalıştım, ama bu mümkün değildi.
Hissettiğim başka bir şey vardı.
Büyük bir şişkinlik!
Ne!
Aklıma gelen şeyle gözlerimi açtım ve tüm gücümle Özgür'ü ittirdim.
Şaşkın bir şekilde yüzüme baktı.
"Bunlar benim için çok fazla!" Dedim.
Derin nefesler alıp veriyordum, kast ettiğim şeyi anlamıştı.
İkimiz de nefes nefese kalmıştık.
Başıyla onayladı.
"Haklısın, özür dilerim."
Yanına gittim ve sağ elimi yanağına götürüp, yeni çıkmaya başlayan sakallarında gezdirdim.
"Lütfen özür dileme."
Kolunu belime sardı ve yanağıma uzun kokulu bir öpücük bıraktı ve sonra da beni bırakıp kıyafetlerime yöneldi.
"İç çamaşırı konusunda kararlıyım." Dediğinde yeniden utanmıştım.
"Giymeyeceğim."
Bana doğru döndü.
"Şöyle söyleyeyim o zaman Çimen göz, eğer giymezsen ben giydiririm."
Aklına bir şey gelmiş gibi suratıma baktı.
"Hatta şöyle yapalım, ben onu alayım."
Güldüm.
"Ne yapacaksın, sen mi giyeceksin?"
Göz devirdi.
"Garanti olsun, bende giyersin."
Gerçekten giyecektim yani, kaçışım yok?
Derin bir nefes verdim.
Bir şey demeyecektim, ama onu da giymeyecektim.
Kıyafetlerime bakarken bir anda bana döndü.
"Bir tane düzgün kıyafetin olmaz mı? Hepsi açık!"
Göz devirdim.
"Seviyorum."
Gözlerini kıstı.
"Benim yanıma gelirken de giysene bunu." Dedi elindekini gösterirken, ses tonu yapamayacağım anlamındaydı.
"Giyerim, ne var?"
Dalga geçercesine güldü.
"Sıkıysa iç çamaşırını giysene?"
Kaşlarımı çattım.
"O ayrı!"
"Bunu giy o zaman." Dedi, uzattığı şey tulumdu ve hava çok sıcaktı.
"Hava çok sıcak!"
"Afra, ben milleti senin bacaklarına baktırmam!"
Ya resmen karı koca gibi didişiyorduk.
"Ama çok sıcak." Dedim dudak bükerek.
"Tam bir şey buldum diyorum hepsi de dekolteli, seninle baş başa alışverişe çıkmamız gerekecek."
Omuz silktim.
"Ben kıyafetlerimle mutluyum."
Piçimsi bir şekilde sırıttı.
"Ben de iç çamaşırınla mutlu olacağım ama olmuyor işte görüyor musun?"
Dudaklarımı yaladım ve aynı zamanda başımla onaylayıp elindeki tulumu aldım.
"Tamam pes ediyorum, ver giyeceğim!"
Aslında fena sayılmazdı, kumaşı yazlık ince bir kumaştı krem rengiydi ve kalından inceleşen askısı vardı, tam omuz tepelerinden bağlı ipleri vardı ve kruvaze geliyordu. Üzerime geçirip, aynı kumaştan olan kumaş kemerini bağladım. Ayağıma kalın kısa topuklu topuğu açık karamel rengi olan şeffaf bantlı ayakkabılarımı giydim.
Beyaz yuvarlak üzerinde pervane modeli olan ayakkabımın topuğunun renginde ince ipli çantamın içinde telefonumu, cüzdanımı ve anahtarımı koydum.
"Hazır mısın?"
Saçımı makyajımı yapacaktım daha!
Dilimi şaklattım.
Saçlarımı ortadan ikiye ayırıp taradım ve düzleştirdim, sol bileğime de ince krem rengi tokamı taktım.
Ben bu işlemi gerçekleştirirken Özgür pür dikkat bana bakıyordu.
Yüzüme yakından baktım, kapatılacak herhangi bir yer yoktu.
Rimelimden bolca sürdüm, bir de dudak rengimde kadife bir ruj sürdüm o kadar.
En son parfümümü sıktığımda Özgür yanıma geldi ve parfümü sıktığım yere, yani köprücük kemiğime yaklaşıp önce kokladı ve sonra de öptü.
Dudakları köprücük kemiğimdeyken ellerimi kaldırdım ve saçlarına götürdüm.
Yumuşacık saçları vardı.
"Ne olursa olsun, iyi ki beni seviyorsun. İyi ki, kalbin beni seçmiş." Dedim.
Olduğu pozisyonu bozup olduğu yerde doğruldu.
"Aramızdaki büyük engele rağmen iyi ki sen, Çimen göz. Sen benimsin, bunu unutma ve hep benim kalacaksın. Gizli tutacağımız bir seneden az bir zaman var ve bunu başarabiliriz. Sonrası ise kolay." Başımla onayladım.
"Bana aşık olduğun gibi, beni böylesine sevdiğin gibi sevmek istiyorum seni. Bu aşkın karşılığını vermek istiyorum."
Çenemi tuttu.
"Her şey zamanla, güzelim."
Haklıydı.
***
Vapur'a bindiğimizde büyülü gözlerle baktım Özgür'e. Daha önce sadece bir defa binmiştim vapura ama bu özeldi benim için, bana aşık olan adamla birlikteydim.
Aşık olduğum adamla demek isterdim...
Ama hissettiğim şeyler var, yani bu oldukça açık aslında.
Acaba gerçekten ne zaman emin olup Özgür'e o büyülü iki kelimeyi söyleyecektim?
Ne zaman Seni seviyorum diyecektim?
Elbet bir gün.
O günü Özgür büyük bir sabırla bekliyor, biliyorum.
"Fotoğraf çekilelim." Dedim, vapur ilerlemeye başladığında.
Yanımızdan geçen bir adamın yanına gitti Özgür ve ona bir şeyler dedi.
Denizi arkamızda bıraktık ve adam karşımıza geçip bizi boydan çekti.
Elimi göğsüne koyup kendimi Özgür'e yanaştırmıştım.
Şu an iki sevgili gibi değil de nişanlı çift gibi gözüktüğümüz emindim.
Sevgili mi dedim?
Sevgili dedim.
Sevgiliydik değil mi?
Ah, sevgiliydik galiba..
Ön kameradan da birkaç poz çekilmiştik.
Sonunda Bozcaada'ya geldiğimizde vapur kıyıya yanaştı.
Heyecanla Özgür'e baktım, benim bu hâlime gülümsemişti.
"Her yeri gezelim, gezilmeyecek tek bir yer bırakmayalım olur mu?" Dedim.
Elimi tuttu.
"Elbette."
Önce Bozcaada müzesine gittik, hem fotoğraf çekmiştim, hem de fotoğraf çekilmiştik.
Oradan Aya Paraskevi adına yaptırılan, Ayazma Manastırına geçip bol bol gezip, fotoğraflar çekildik.
"İyi ki gelmişiz, çok iyi geldi." Dedim ve devam ettim.
"Arada kaçalım buraya, şöyle günlerce kalalım."
Bu fikri sevmişti.
"Benim daha iyi bir fikrim var." Dediğinde merak etmiştim.
"Balayı için buraya gelelim, ne dersin?"
Tükürüğüm boğazıma kaçmıştı!
Ne demişti o biraz önce?
Balayı!
Bildiğimiz, evli çiftlerin gittiği şey!
Öksürüğüm bir türlü geçmemişti, Özgür hafifçe sırtıma vursa da geçmesi zaman almıştı.
"Ne? Ne dedin sen?" Dedim, şaşkınlıkla.
"Balayı dedim? Herhalde seninle gönül eğlendireceğim düşünmüyorsun?" Dedi, gayet ciddi bir ses tonunda.
Dudaklarımı ıslattım.
"Elbette hayır, sadece evlilik benim için çok uzak Özgür."
Kaşları havaya kalkmıştı.
"Sebep?"
Öksürdüm.
"Henüz liseyi bitirmiş değilim, üniversite okuyacağım daha."
Derin bir nefes aldı.
"Elbette okuyacaksın, sen de benim gibi Tarih öğretmeni olacaksın Afra. Beş sene sonrası çok uzun bir zaman ama, üniversiteyi okurken de evlenebiliriz."
Başımla onayladım.
"Önceliğim üniversite sınavı, lütfen aklıma evliliği sokma benim şu an."
Başını belli belirsiz salladı.
"Hadi yemek yemeye gidelim."
"Sanırım bu Ada'nın deniz ürünleri meşhur?"
Başıyla onayladı.
"Sen bana bırak."
Tarihi yapılı bir restoran görüş alanımıza girdi, bahçede oturmak istediğimizden denize yakın yerde oturduk.
Kısa bir süre sonra garson geldi.
"Bize Çipura, Levrek ve Karides getir, deniz börülcesinden oluşan salata, biraz da patlıcan salatası istiyoruz."
Garson siparişleri aldı ve gitti.
"Biz tüm bunları yiyecek miyiz diye sormuyorum çünkü yeriz." Dedim ve güldüm. O da benimle birlikte gülmüştü.
Sonra devam ettim.
"Ama ben daha önce hiç karides yemedim, beğenir miyim bir fikrim yok."
Cümlem bitmişti ki garson geldi.
"Bizi fotoğraf çekebilir misiniz?" Bunu diyen Özgür'dü.
Sonra bana döndü.
"Seninle hep ve çok anılarımız olsun istiyorum." Dedi ve göz kırparak öpücük gönderdi.
Çok tatlı olmuştu!
Ben aynısını yapsam aptala benzerdim, eminim!
***
Evim evim, güzel evim..
Eve geleli yaklaşık bir saat olmuştu, Özgür'le oturmuş cips yerken film izliyorduk.
"Bence balayında evlendikten sonraki ilk gecemizi gerçekleştirmeliyiz, yani Ada'da."
Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Ben öyle düşünmüyorum, o otel odasına bizim dışımızda herkes giriyor ve bizim o gecemiz özel olduğu için kendi yatak odamızda olmalı."
Ben konuşurken Özgür saçlarımla oynuyordu.
"Ne güzel konuştun öyle, kendi yatak odamız." Dediğinde utanmıştım.
Başımı yere eğdim.
Elini çeneme koyup eğik olan başımı kaldırdı.
"Korkarım ki iki üç sene bekleyemeyeceğim."
Kaşlarımı çattım.
"Evlenmeden önce beni öpebildiğine dua et, bu konuda çok katı kurallarım vardı ama senin yüzünden hepsi yıkıldı."
Sırıttı.
"Bana karşı koyamadığını biliyorum, sevgilim."
İster istemez yüzüme bir sırıtma yerleşmişti.
"Özgür, ben duş alacağım."
Kıkırdadı.
"Ne yani, birlikte mi alalım?"
Omzuna vurdum.
"Ben evde biri yokken duş alamam, hep Merve'yi çağırırım bu yüzden. Yani ben duşa gireceğim diye kalkma, sonra gidersin."
"Bir şartım var ama.. normalde gitmezdim zaten ama bunu yapmazsan giderim."
Ne isteyecekti?
"Söyle?" Dedim.
"İç çamaşırları giyeceksin." Dedi sırıtarak.
Gözlerimi kocaman açtım.
"Git, yarın ben Merve'yi çağırırım." Dedim.
Dudak büktü.
"Hadi ama, bu kadar zor olmamalı."
Omuz silktim.
"Onu giydiğimde ve karşında öyle durduğumda ne kadar utanacağımı tahmin edebiliyor musun?" Dedim.
"Seni görmek istiyorum, Afra." Dedi koyulaşmış gözlerle.
Pes etmişçesine derin bir nefes verdim.
"Pekâlâ, odamda bekle." Dedim ve arkamdan gelmesi için oturduğu yerden kaldırdım.
Banyom odamın içinde olduğu için, beraber odaya girdik.
Özgür yatağımda otururken ben ise banyoya girmiştim.
Üzerimdekilerden kurtulup kendimi ılık suya attım.
Duş almak bana her zaman kendimi iyi hissettirmiştir.
Yaz günlerinde her gün duş alırdım, kış günlerinde ise iki, en fazla üç günde bir.
Hindistan cevizi aromalı şampuanımdan elime ceviz büyüklüğünde sıktım ve saçlarımı köpürttüm. Kokusu çok güzeldi, ayrıca saçlarımı da yumuşacık yapıyordu.
Saçlarım köpüklüyken tepede öylesine topladım ve haki yeşil olan banyo lifime okyanus kokulu duş jelimi sıktım ve vücudumu sabunladım.
Bütün işim bittiği zaman çeşmeyi tekrar ayarladım ve durulandım.
Duştan çıktıktan sonra üzerime ince ve küçük olan havlumu geçirdim. Sadece bikini bölgelerimi kapatmaya yetiyordu ama yine de büyük bornozları kullanamıyordum.
Saçlarımı havluyla öylesine kuruladım, kurutma makinası kullanmıyordum çünkü.
Kurutma makinası açtığım zaman elektriğinden dolayı başım ağrıyordu.
Çok nadir kullanırdım.
Saçlarımı taradım önce ve sonra geriden topladım.
Yüzümü yüz yıkama jeliyle yıkayıp daha sonra da yeşil kil maskesi yaptım, maske kururken üzerimdeki havluyu çıkartıp çikolata aromalı vücut kremimi vücudumun her yerine sürdüm ve sonra da kuruyan maskemi yıkayıp, topladığım saçlarımı çözdüm. Havlumu tekrar bedenime sardım ve banyonun kapısını açıp odaya geçtim.
Özgür telefonuma bakıyordu, pür dikkatti ve benim içeri girdiğimi görmemişti.
Kendimi ilk gecelerini yaşacak karı koca gibi hissetmiştim.
Beni fark etmesi için yalandan öksürdüm.
Kafasını kaldırıp bana baktığında sesli bir şekilde yutkundu.
"R-resimlerine bakıyordum da." Dedi, kekelemiş miydi?
Evet!
Beni bu şekilde görünce heyecanlanmıştı, evet!
Bir iki adım yaklaştığımda Özgür de kalkıp yanıma geldi ve elini omzuma koyup okşadı.
Yaklaştı ve boynuma tüy gibi hafif bir öpücük kondurdu.
"Şu an.." dedi ve elini havlumun ucuna koydu.
"Şunu çeksem ve üzerinden çıkarsam ne yapabilirsin ki?"
Yutkundum.
"Ö-özgür." Dedim gözlerine bakarken.
"Kahretsin ki sana karşı koyamıyorum, bundan faydalanmamalısın." Dediğimde anında sırıtmıştı.
Ona karşı koyamamam onun hoşuna gidiyordu.
"Yani şimdi şu havluyu çıkarsam ve devamında..-"
Lafını kestim.
"Evet, durdurmam seni. Bu yüzden yapmamalısın."
Başıyla onayladı.
"Şimdi için söz verebilirim ama biraz sonrası için hayır." Dedi ve kulağıma yaklaştı.
"Hadi seni bekliyorum."
Dedi ve kulağımın tam arkasını öptü.
Arkamı döndüm, tam gidecektim ki belimden tutup beni kendine çekti.
Omzumun arkasını öptüğünde dudağımdan bir inilti koptu.
"Görüyor musun bana neler yapıyorsun?"
Dudaklarımı ıslattım.
"Ben bir şey yapmıyorum." Dediğimde kulağıma yaklaştı.
"Seni seviyorum."
Gözlerimi kapattım, gülümsedim.
Ona döndüğümde kollarımı boynuna sarıp dudaklarımı dudaklarına bıraktım.
İkinci defa onu ben öpüyordum.
Hızlı bir şekilde beni öperken ona yetişmekte zorlanıyordum.
Havlumun ipinin açıldığını hissettiğimde gözlerimi açtım.
Özgür de anlamıştı.
Havlumu tutarken benden ayrıldı.
"Ben seni burada bekliyorum." Dedi ve elimi havluyu tuttuğu yere götürüp tutmamı sağladı.
Giyinme odamın kapısını açtım ve içeriye girdim.
Karar vermiştim.
Onun olmak istiyordum.
Evet, henüz çok erkendi ama onu istiyordum.
Giymemi istediği iç çamaşırlarımı giydim ve derin bir nefes alıp giyinme odamdan çıktım.
İç çamaşırım transparan olduğu için sanki üzerim tamamen çırılçıplak gibiydi.
"Tahmin ettiğimden daha, daha çok tahrik edici."
Yutkundum.
"Özgür." Dedim, ona yaklaştığımda.
Yanına gittim ve yatağıma oturdum.
Ondan önce davranıp Özgür'ü kendime çektim ve dudaklarını öptüm.
Şaşırmıştı bu kez.
Ellerimi boynuna koyup, tırnaklarımı batırdığımda beni yatağa yatırdı ve üzerime kapandı.
Bu kez farklıydı.
Bir eli göbeğimi okşarken, dudakları hâlâ dudağımdaydı.
Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp, göğüsümün açıkta kalan yerlerini öpmeye başladı.
Çok farklı bir histi.
Elini iç çamaşırımın üzerine getirdiğinde dudaklarımın arasından iniltiyle karışık bir nefes kaçtı.
Hafifçe baskı uyguladığında dudaklarımı ısırdım.
Özgür başını kaldırıp gözlerime bakarken, arsızca utanmadan bakıyordum gözlerine.
Elini iç çamaşırımın içine götürüp baskı uygularken bir yandan da dudaklarımı sertçe öptü ve o boğuk inlemem yok oldu.
Kısa bir süre sonra benden ayrıldığında sebebini anlayamamıştım.
"Beni sevdiğini söylemeden, beni sevdiğinden emin olmadan benim olmana izin veremem." Dedi ve odadan çıktı.
Onu seviyor muydum?
Bilmiyordum..
Ama gitmişti.
____________________________________
💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞTEN DAHA PARLAK
ChickLitGüneşten Daha Parlak Gözleri bana güneşin kızgın sıcağını hatırlatıyordu, gözleri üzerime değdiğinde sanki kavruluyordum. Yasaklar her zaman çiğnenmek için değil midir sahi? Üzerine basarak ezmek istiyordum o yasakları.. Hem de iki yasak üst üste...