Bahçıvan gayet iyi duymuştu.
Tecavüz ve deney...
Ne yapmıştı beyi? Pisliğin tekiydi doğru ama tecavüz mü etmişti birine? İğrenç bir deneye birini mi bulaştırmıştı? Yo yo bunları yapacak biri değildi o. Bu kadar da değildi. Merhamet denen kavramdan bu kadar mı yoksundu?
Dışarıdan şiddetli iki ağlama sesi duyuldu. Hanım ve hizmetçi bağırmayı duymuştu anlaşılan.Hanım içeri girmek için ayaklandı. Hizmetçi ona refakatçi olmak için koluna girdi. Kadınlar içeri girince kokudan yüzlerini buruşturdular. Ev çöplük kokuyordu sanki.
Derken hanım bir anda arkadaşın yanına gitti ve kısık sesle:
"Kes sesini. Ne yaptığını zannediyorsun? Bunlar ulu orta konuşulacak şeyler değil."Anlaşılan hanım da bir şeyler biliyor diye düşündü bahçıvan. Kısık sesli konuşmayı duyacak kadar keskin kulakları vardı bahçıvanın ama bu olayları önceden duyamayacak kadar da sağırdı.
İçeri bir anda takım elbiseli,yaşını almış,sinirli bir yüz ifadesine sahip bir adam ve rahip girdi. Gelen adam savcı olmalı diye düşündü aşçı. Rahip etrafa bakındı,evin hanımını görünce yanına gitti ve:"Ah kızım ağlama. Beyefendinin ruhu hala bizimle."dedi.
"Bu kokuya rağmen bizimleyse baya değerliyiz demektir."dedi savcı olduğu düşünülen adam.
Bir adım öne çıktı:
"Öncelikle herkesi selamlıyorum. Adım Louis. Kasaba yetkilileri tarafından davaya bakmakla görevlendirilen savcıyım. Olayı dinlemeden önce herkesi dışarı almak istiyorum. Yardımcılarımla olay yerini incelemem gerekiyor çünkü. Daha sonrasında ifadeleriniz alınacak. Lütfen acil bir işiniz yoksa ortalıktan kaybolmayın. Bu durum sizin aleyhinize olur çünkü." dedi.
Ev halkı hızlıca dışarı çıktı. Zira bu kokuya daha fazla dayanamazlardı.
Savcı yetkililer tarafından görevlendirilen ekibiyle birlikte ortalığı incelemeye başladı. İlk bakılan yer kapı oldu. Herhangi bir zorlama yoktu. Demek ki ya katil kapıdan girmedi ya da anahtarı vardı diye düşündü Louis. Ardından yatak odasına geçti. Ceset hala oradaydı. Burası daha ağır kokuyordu. Cesetle işini bitirip kurtulmalıydı ondan. Cesete yaklaştı. Karnı nerdeyse tamamen yarılmıştı. Öldürüldüğü nesne bıçaktı ve kanla kaplı bir şekilde pencere kenarında duruyordu. Pahalı,iyi kalite bir bıçağa benziyordu. Cesete tekrar yaklaştı savcı ve yer değiştirdiğini,öldüğü pozisyonun bu olmadığını hemen anladı. Kapı yanındaki kan gölü de bu durumu kanıtlıyordu. Hemen evdeki görevlilerden birinin çağırılmasını istedi. Yardımcısı Alex koşarak en iyi durumda olan aşçıyı çağırdı. Zira diğerleri ölü gibiydi. Aşçı içeri girdi ve girer girmez sorulara maruz kaldı:
"Bu adamı bulduğunuzdaki yer neresiydi?
Bu kan gölü de neyin nesi?
Bu bıçağı daha önce gördün mü?"
Aşçı savcının bağırarak sorduğu bu üç soruyla yerinden sıçradı."E-efendim beyefendiyi ilk gördüğümde kapı kenarındaydı. Ölmüştü. Kan gölü de yanı başındaydı. Bahçıvanla beraber ayak altında durmasın diye yatağına taşıdık. Bu bıçak... Aman Tanrım bu bıçak geçen ay kaybolmuştu. Mutfaktaki bıçaklardan biriydi bu. Takımı var hatta. Kaybolduğunda çok üzülmüştüm." dedi aşçı Francisco.
Savcı çok sinirlenmişti:
"Siz iki beyinsiz kim olduğunuzu zannediyorsunuz da olay yerine müdahale ediyorsunuz? Delilleri ne hakla yok ediyorsunuz?"dedi bağırarak.
Aşçı çok korkmuştu. Savcının bu kadar tepki göstermesine de anlam veremiyordu.
Tam o esnada yakın arkadaş içeri girdi:
"Size anlatacaklarım var. Lütfen burayı başkaları incelesin. Çünkü bunları şu an anlatmazsam bir daha anlatacak gücü bulamam kendimde." dedi.
Savcı yardımcısı Alex'e olay yerinin iyice incelenmesi,her bir delile dikkat edilmesi gerektiğini söyledi ve eliyle arkadaşa kapıyı işaret etti. Birlikte bahçeye çıktılar.
Bahçe çok genişti. Beş adet oturma yerine sahipti. Anlaşılan beyefendinin çok misafiri oluyordu.
İki oturma yeri doluydu. Bunlardan birinde evin hanımı ve rahip,diğerindeyse hizmetçi ve bahçıvan oturuyordu. Arkadaşla savcı bu iki oturma yerine en uzaktaki oturma yerine doğru yürüyordu. İkisinde de çıt çıkmıyordu. Arkadaş gergin gözüküyordu. Elleriyle oynuyordu. Anlaşılan anlatacakları önemli şeylerdi.Oturma yerine varınca arkadaş hemen oturdu ve rahatlamış gibi tuttuğu nefesini verdi. Savcı da oturunca hemen konuşmaya başladı:
"Adım Diego. Charles'ın en yakın arkadaşıyım. Charles...
Ölen beyefendinin ismi. Gerçi bunu biliyorsunuz. Her neyse. B-ben bunları anlatmak zorunda hissettim kendimi. Ben anlatmasam bile siz öğrenirdiniz zaten.
İki ay önceydi. Charles çok tuhaf davranmaya başlamıştı. Ona neyi olduğunu defalarca sormama rağmen hiçbir şey söylemiyordu ama her şeyden dert yakınıyordu. Bu davranışlar iki hafta kadar sürdü. Ben de bu davranışlarının sırrını öğrenmeye karar verdim. Öğlen saatlerinde ortadan kaybolduğunu fark etmiştim. Bir öğlen onu takip etmeye karar verdim.
At arabasına atlayıp kasabanın dışına çıktı. Issız bir yola gelince de arabayı durdurdu. Arabadan inip yürümeye başladı. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra ağaçlık bir alana girdi. Ben de peşinden. Hala beni fark etmemişti. Ağaçlık alandaki yürümesi daha kısa sürmüştü. Ağaçların bitiminden sağa döndü ve karşısında bir kulübe belirdi. Ben burada bir kulübenin olmasına şaşırken o kulübeye doğru yürüdü ve ahşap kapıyı ritim tutuyormuş gibi çaldı. İçeriden boğuk bir ses geldi ve kapı açıldı. Charles içeri girdi. Ben olanların şokuyla ağaçların arasında duruyordum. Yaklaşık beş dakika öyle durmuşumdur. Charles neyin peşinde diye düşünmekten kafayı yemiş bir vaziyette oradan çıkmasını bekledim. Henüz o eve yürüyecek cesareti kendimde bulamıyordum. Charles içeriden çıkana kadar etrafı inceleme fırsatım olmuştu. Issız bir arazideydik. Etraf çalılıklar ve ağaçlarla kaplıydı.
Burada olmamam gerektiğini fısıldıyordu rüzgar ağaçlar yardımıyla. Kulübe başlı başına felaketin habercisi gibiydi. Tahtası eksik çatı, pencerelerdeki kırık camlar... İnanın orada ne kadar bekledim bilmiyorum. Ama havanın kararmaya başladığını hatırlıyorum. Korkunun tüm vucüdumu ele geçirdiğini hissettiğimi de...
Artık gitmem gerektiğini düşündüğüm ve bunun için hareketlendiğim esnada kapı aniden açıldı. Charles şapkası elinde dışarı çıktı. Biriyle konuşuyordu ama o kişi her kimse göremiyordum.
Daha fazla dayanamayacağımı düşündüm ve kulübeye doğru yürümek için adım atıyordum ki bu hareketimin yanlış olduğuna karar verdim. Bunu böyle bir yerde değil de kasabada konuşmamızın daha sağlıklı olduğunu düşündüm ve oradan ayrıldım.
Keşke ayrılmasaydım. O akşamüstü olanlar... Çok kötü şeylerdi ancak ben o akşamüstünü değil kulübenin hikayesini anlatmak için sizinle konuşmak istedim. Çünkü ben Charles'ın bu kulübedeki deney yüzünden öldüğüne eminim."
Diego'nun son cümlesi savcıyı dehşete düşürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgi Deneyi
Mystery / ThrillerTaşlı yolda yürürken planını düşünüyordu. Eksik bir şey yoktu. Hızlıca halledip sonlandırmalıydı bu meseleyi. Gecenin sessizliği zaten dehşetin habercisi gibiydi. Bıçağına baktı. Ay ışığının altındaki parıltısı cezbetti onu. Adamın karnına sokup çı...