8| Tebessümün Emaneti

3.1K 231 457
                                    

To Vals Tou Gamou - Remastered

"Ben bir tutam acıyım,
avuçlarım bunu hisseder.
Kalbim bir Kuzgun'un mirasıydı, yüreğim buna vurgun,
yüreğim buna kor."

23 Nisan 1945

Uçsuz bucaksız zihninin derin düşünceleri yeniden tohumlarını ekmişti nezih ruhuna. Yeni günün habercisi olan güneşin selameti üzerinde iken, açık kahve saçları, uçuşan perdenin arasından sızan bu güneş ile birlikte inci tanesi misali parlıyordu. Mutfağın bahçeye açılan aralık kapısından içeriye ilişen ferahlatıcı sabah rüzgarı tenini okşuyor, bu serinlikle çokça çöküntüye uğramış, bir harpı zor atlatmış omuzlarını havaya kaldırmadan edemiyordu, öyle ki bu esinti ile tüyleri dâhi uyanıyordu. Bugün üzerinde, diğer çalışanlardan farksız olarak yeniden bir beyaz frenk gömleği giymiş, ince bacaklarını siyah kumaş bir bol pantolon sarmalamıştı. Ek olarak omuzlarına yükselen pantolon askısı yer ediniyordu bedeninde. Fanusunu süslemiş çiçeklerinin izlerini taşıyan parmakları arasında tuttuğu mürekkepli kalem ile önünde duran küçük parşömen kağıdına bakmaktaydı. Zihni o kadar düşüncelerin istilasına uğramış vaziyetteydi ki, hangi duygusunu bu soluk renkli parşömen kağıdına dökeceğini düşünemiyordu, öyle ki mürekkebe batırdığı kalem ucu dâhi kurumaya yüz tutmuştu. Saatlerce oturuyordu mutfak sandalyesinde, lâkin bir kelime dâhi henüz yazmaya ilişmemişti ince parmakları. Zira gözleri ardında beliren yüz, tüm ehemmiyetini dâhi unutturuyordu o lahza Taehyung'a.

Lâkin boğazında yükselen o sert poyraz yakıyordu canını, keza nezih ruhunu da.
Parmakları titriyordu, gözlerindeki o hüzün noksansız parşömen kağıdını eziyordu. Bakışlarındaki bu hüzünü ise yok sayamıyordu bir türlü Taehyung. Gözleri ardına çekemiyordu duygularını, nasılsa öyleydi, gizleyemiyordu onları. Şimdi ise geçip giden bu iki günün ardında saatler boyunca göremediği o noksansız sureti yeniden görecekti. Nefessiz kalacaktı yeniden Taehyung. Ölüp dirilecek, bu ölüm canını yakarken aynı zamanda da yaşatacaktı onu.

Adını bilmediği, kasaba merkezine bir hayli uzak bir yere iki günlüğüne gitmek zorunda kalan Bay Jeongguk, nihayetinde dönüyordu büyük evine. Bu iki koca gün evin sessizliğinden ve Bay Jeongguk olmadığı için yapacak bir işi de olmadığından patikanın gerisinde kalan küçük evine gitmiş, ailesiyle gününü geçirmişti çokça özlemle. Ancak bu sabah yeniden bu büyük evin çiçeklerle süslenmiş kapısından içeriye girdiği vakit, sanki köşe bucağa sinmiş onun zambak kokusu bilerek üzerine üzerine gelmiş, o geceyi yine kendisine hatırlatmıştı. Azarlandığı gecenin sabahında öylece kendi küçük odasında gün ağardığı vakit uyandığında tüm zihninde yeşermişti önceki gecenin hüzünlü hatırası. Üzerinde iki koca gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ duyuyordu Bay Jeongguk'un yüksek sesini kulaklarında.

"Genç adam, yardım eder misin?"

Mutfak masasında oyaladığı gözlerini, duyduğu bu ince tonlu ses ile mutfak kapısına yönlendirdirmişti Taehyung. Kapıdan başını uzatmış, evin çalışanlarından birisi olan genç hanımefendi ona doğru sesleniyor, muzipçe bakıyordu kendisine. Beklemedi, beklemedi ve kalktı sandalyeden. Fransız beyefendilerine oranla kısa boyu ile atladı yüksek sandalyeden. Hemencecik topladı eski defterinin parşömen kağıtlarını ve koydu gömlek cebine. Mürekkebi kurumuş kalemini kapatıp attı kumaş pantolonundaki cebinin en derinliklerine.

"Geliyorum Bayan Chloe." demişti kısık sesiyle. Gün ağardığından bu yana kimseyle konuşmamış olması, nitekim gizlemişti sesini. Hafifçe öksürmüş kapıdan çoktan çıkmış olan bu genç hanımefendiyi takip etmek niyetiyle ilerlemişti arkasından. Hâlâ her bir yanından burnuna çalan o zambak kokusunu duyabiliyordu Taehyung, ve bu kendisini iyi hissettirirken aynı zamanda da çokça hüzün ile çökmüş omuzlarının varlığını kendisine hatırlatıyordu yeniden.

nepenthe Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin