💫40💫

7.9K 497 35
                                    

Sudan zor bela çıktığımda öfke topundan başka bir şey değildim. Belki son on gününün birikimi belki de yalnızca o günün birikimi, bilmiyorum. Ama bir birikimin olduğu aşikardı. Tüm vücudumun zangır zangır titremesinin başka bir açıklaması olamazdı.

Yerdeki çantalardan birini kaptığım gibi piç sırıtışıyla beni izleyen Yalın'a fırlattım. Göğsüne çarpıp yere düşen çantanın ardından deli gibi bağırarak sövmeye başladığımda ne ara sudan çıktığını fark etmediğim ağabeyim kaşlarını çatarak Yalın'a doğru yürümeye başladı.

"Aptal! Bir de sırıtıyorsun! Bir bok becerdi sanki! Tipini s..." derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalışırken Arda elinde havluyla önümde durdu.

Havluyu alıp kurulanırken bir yandan sövüyor bir yandan da Ali'yi izliyordum. Yalın'ın yanına gitmiş, kısık sesle bir şeyler söylüyordu. Söylediği şeyle Yalın'ın sırıtışı solmuş ve sert bakışlarını Ali'ye çevirmişti.

"İyi misin?" Arda'nın sorusu ile bakışlarımı onlardan ayırıp Arda'ya çevirdim. Başımı sallayarak havlu için teşekkür ederken tüm grubun sudan çıkıp olanları izlediğini fark ettim. Sarışın bir kız, ismi ya Yeliz ya da Beliz'di, yanıma yaklaşıp Arda'nın sorusunu tekrarladığında daha sesli bir şekilde, "İyiyim, bir şeyim yok." dedim.

Ali yanıma gelip kolumu tutarak beni kamp yerine doğru götürürken Yalın'a son bir ölümcül bakış atarak onu takip ettim.

"Geleceklerini biliyor muydun?" diye sorduğumda Ali yandan sert bir bakış attı.

"Bilmiyordum. Bir gözümü açtım bu pezevenk!"

"Ve sonra ben uyurken beni onunla yalnız bırakıp balığa çıktın!"

"Ne yalnızı? O da bizimle geldi. Özellikle yanında durmasına izin vermedim." Dediğinde gözlerimi devirdim.

"Kesin vermemişsindir."

Kamp yerine geldiğimizde kolumu bıraktı ve çantaları işaret ederek, "Toparlan hadi, gidelim." dedi.

"Sen kal. Akşamki mangalı kaçırma, boşuna. Ben yalnız giderim."

"Lavin, abicim zaten tepem atmış, yorma beni. Topla eşyaları."

Gerçekten sinirli görünüyordu. Benimle kafes dövüşü yaparkenki halinden daha sinirli hem de. Dediğini yapıp ortalıktaki eşyalarımızı çantalara koyup ayaklandığım sırada Yalın'ın bize doğru yürüdüğünü gördüm.

"Ali!" diye sert bir sesle seslendiğinde Ali elindeki çatayı yere bırakıp ona döndü. "Ben dönerim, siz kalın."

"Yeterince tadımızı kaçırdın, kardeşim. Kalsakta bir boka yaramayacak zaten."

Çenesiyle beni işaret edip, "Onun yüzünden mi bana tavır yapıyorsun? Yüzüme bile bakmıyorsun?" Diye sorduğunda kaşlarım istemsizce havalanmıştı.

Ali ona küs müydü? Bara artık gitmiyor muydu? Eğer öyleyse Ali hayatından vazgeçmiş demekti. Hem de benim yüzümden. Evde yaptığı konuşmanın nedenini açıklıyordu bu durum. Bana söylemese de bir derdi olduğu belliydi.

"O diye seslendiğin kişi benim kız kardeşim Yalın. Önce bunu bir kafana sok. Onu üzersen beni de üzmüşsün demek oluyor. Onu kızdırmışsan beni de kızdırmışsındır."

"Haklısın, ama sen de şunu bil. Tüm bunların olacağını bile bile bara sen soktun kardeşini."

"Neyse ne, Yalın. Ne de olsa artık hiç biri önemli değil. Ne bar, ne dost."

"Öyle diyorsan." Sesindeki hüzün müydü? Pişmanlık mı?

Verdiğim tüm zararı bu tabloda görebiliyordum. Ben ağabeyimin elinden yalnızca barı almamıştım. Aynı zamanda onu dostundan da etmiştim. Aynı şey Yalın için de geçerliydi. Belki o bana karşı iyi değildi. Beni üzüyordu ama ağabeyimle sıkı bir dostluğu vardı. Belki ikisi tüm yalnızlıklarını, tüm acılarını birbirinde dindiriyordu. Ve ben cesaretsizliğim ve  aptalca korkularımla hem kendimi hem onları mahvetmiştim.

En kötüsü de bunu nasıl düzelteceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

💫💫💫

Biraz geç geldi bölüm, üzgünüm. Umarım uyumamışsınızdır. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, yarın daha erken bölüm atmaya çalışacağım♥️.

BÜYÜCÜ | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin