sonunda... sonunda gelmişti cumartesi. ADAMIM YA. yatakla geçirdiğim tutkulu dansın sonunda kafamı kaldırıp etrafı kolaçan ettim. tıp 1 diabet böyle birşeydi işte yemek saatleriniz düzenli olmak zorundaydı. kalktım içmiş gibi sarhoş sarhoş yürüdüme göre şeker yine düşmüştü! ama alışmıştım ben ya! yenilen birkaç lokma sonra ve beklenen 15 dk sonra yapılan iğnenin ardında kendime gelmiştim. Annem için bıraktığım notun ardından kendimi 3 sokak aşağıdaki century park a doğru sürükledim. sabahları genelde bu parka gelirdim içimdeki patlamaya hazır bombalara en büyük çarem bu parktı. Sabahları pek kimse olmazdı burada o yüzden boş bir bank bulmam zor olmamıştı.Banka oturup ipadimden müzik dinlemeye başladım. Tam Adele rolling in deep diye bağırınca bir köpeğin ayaklarımı yaladığını farkettim. beagle cinsi bu köpeğin arkadan gelen sahibine bakmak için kafamı kaldırdım. Adı lazım değil bay sapıktı.Yani ben öyle sanmıştım ya o da başka. onu gördüğüme memnun olmadığımı belli ederek - aaa yine mi sen!?. dedim. o da bana karşılık olarak - aa yine mi ben? dedi.güldüm. ne diye gülüyorsam, şeker beynime vurdu sanırım. geldi yanıma oturdu. cidden oturdu sanırım ona vermiş olduğum nefreti farketmemişti. bana baktı ağzında geveleyerek - adın ne? durdum söylememin bir sakıncası yoktu sanırım. - Alex. bilmeme rağmen sordum adını. - senin... - zack...kızkardeşimin doğum günü partisi var ben de davetiyeleri dağıtıyordum... sen de varsın - kardeşin... - lex... ben de buradan geçiyordum ve vereyim dedim. - vavvv sayın başkan davetiye dağıtıyor ha? - yapmam lazım.dedi. - peki, gelirim. o da - peki. dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
takıldığımız çakıltaşları
Lãng mạnhayat insana çeşitli seçenekler verir. kaybet yada kazan, kendin olanı al yada sonsuza kadar unut... benim seçim şansım ise geçmiş ve gelecekti bugün denilen kavram beni yalnız bırakmıştı.