Eskiden bu kitaba bir günde onlarca yorum gelirdi🥲
•Gözleri dalgın, bakışları yalnızca bedeninin burada olduğunu gizleyemeyecek kadar dağınıktı. Tavanı izlemeyi bırakıp yüzüme baktığında sonunda konuşacağını anlayarak derin bir nefes aldım.
"Mustafa diye bir adama borcu vardı babamın. Ev o kadar para etmiyormuş, ben de kalanını ödeyemem."
Güldüğünde gözlerimi kaçırmadım. Dudaklarındaki kıvrım normal olmaktan çok uzaktı, yine de onu böyle görmeye nasıl aç olduğumu şimdi fark ediyordum.
Yüzünü izlerken sahip olduğu sakin ifadenin çatladığını hissediyordum. Buraya her şeyi yoluna koyup gelmemişti sandığımın aksine. Bittiğine inanıyordu, belki de gerçekten bitmişti. Veda etmek değildi bu; yarım kalan, söylenmeyen hiçbir şey olmasın endişesiydi.
"Polise gidelim?"
Artık ne hissedeceğimi bilmekten acizdim, konulduğu her yerde eğreti duran eski bir vazodan farksızdım. Kimse yaşadıklarımı merak etmiyordu, sadece nasıl hiçbir yere yakışmadığımı konuşuyorlardı.
"Gidemem."
Sorgulamadım, ne o anlatmaya çok hevesliydi ne de ben değişmeyecek düşüncelerini kanıksamaya çalışacak kadar güçlüydüm.
"Ne olacak o zaman?"
Sonunda gözlerime baktığında boğazımdaki keskin ağrı tekrar gelip yerleşti yuvasına.
Anlıyordum artık, dakikalar öncesinin rehaveti çoktan terk etmişti bedenimi. Dönmemişti, yalnızca uğramıştı. Ben yol kenarında durup dinlendiği bir duraktım sadece.
Kalkıp yanına giderken tereddüt etmedim, nasılsa gidecekti. Ne yaparsam yapayım kaybedecektim onu, kurtarılmak istemeyen birisini kurtaracak kadar güçlü değildi insanoğlu. Anlamıştım, artık sonu gelmeyen çabalamalarımın nasıl anlamsız olduğunu görüyordum.
Yanına oturduğumda başını koyduğu koltuktan ayırıp yüzüme baktı. Bir kez daha emindim, hissettiğim ağrı yutkunmakla geçmeyecekti.
"Özür dilerim." Açıklamasına gerek yoktu, fısıldayarak kurduğu cümlenin ne anlama geldiğini biliyordum. Öylece değip geçmişti hayatıma, bunun için bile suçlu hissediyordu kendini. Hiçbir yere ait olamamak nasıl bir şey bilmiyordum ama yüzüne baktığımda hissettiği çaresizlik boğazıma oturuyordu.
"Öylece vazgeçemezsin." Titreyen sesimle kurduğum cümlenin beni nasıl aciz göstereceği umrumda değildi. Artık bilsin, görsün istiyordum. Onu kaybetmemek için sustuğum hiçbir şeyin önemi yoktu, eninde sonunda geride kalan ben olacaktım. Gözlerime baktığında hissettiğim öfke boğazımı yaktı, yumruğumu suratına gömdükten sonra çocuk gibi yalvarmak istiyordum 'Beni bırakma.' diye.
"Özür dilerim." Dudakları bir kez daha aynı kelimelerle kıpırdadığında tuttuğum nefesi yavaşça bıraktım. Artık çare aramaktan yorulmuştum. Bu dünyada ikimize yer yoktu, ikimiz diye bir şey bile yoktu.
"Uyusak olur mu?"
Sesini duyduğumda gözlerime hücum eden yaşları geçiştiremedim. Konuşmak istemiyordu, ben durmadan bir yol ararken o kendi yolunu çoktan çizmişti.
"Sana nevresim getireyim."
Kalkmaya yeltendiğimde bileğime sarınan parmaklarıyla durdum.
"Gerek yok."
Koltukta kayıp bana yer açtığında şaşkınlıkla yutkundum. Birlikte uyumamızdan bahsettiğini düşünmemiştim.
Açtığı boşluğa yerleşirken aramızdaki mesafeyi kapatmadım. Tereddütümü fark ettiğinde yaklaşıp göğsünü sırtıma yasladı. Nefes alamadan öylece uzanmaya devam ettim.
"Uğraşmadım sanıyorsun ya, ilk kez başımdaki belayı atmak için uğraştım." Kelimeleri yalnızca fısıltıdan ibaretti ama bedenlerimiz öyle yakındı ki arkamdaki kısık nefesini bile duyuyordum. "Yine de suçlayacaksan suçla beni. Ama bu sefer suçlu ben değilim."
Sözlerinin altında yatanı düşünemeyecek kadar yorgundum. Sabah burada olmayacağını, hissettiğim sıcaklığın uyandığımda gitmiş olacağını bilmeme rağmen gözlerimi kapatırken tereddüt etmedim. Bana verilenle yetinecektim bir kez daha, bu oyunda kazanan yoktu. İkimiz de eninde sonunda kaybedecektik. Ben sadece en az hasarla kurtulmaya çalışıyordum.
Kendinize iyi bakın ve oy vermeyi unutmayın🤍
🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF | bxb
General Fictionay tutulur, güneş tutulur da insan insana tutulur mu hiç? bxb