"Bu düzen bana ait."Duyduğum şey ile öne atılarak ona karşı bir hamlede bulundum. Evet, eğer Jungkook'un kolumu sıkıca tutan eli olmasaydı planım üstüne atlamaktı. Başımı hafifçe çevirip onun ile göz göze geldiğimde kolumdaki eli, bulunduğu noktayı okşamaya başlamıştı. Sakinleşmem gerektiğini söylüyordu.
Gözlerimi kısa bir süreliğine kapatarak boştaki elimi saçıma atıp avucuma yerleşen tutamları çekiştirdim. Kapattığım gözlerimi açtıktan sonra etrafta hafifçe gezdirip tekrar Jungkook'a geldiğimde başımı sallayarak istediğim mesajı verdim. Yavaşça salondaki herkesi dışarı çıkartıp onun ile yalnız kalmamı sağlıyordu. Yanından geçen bedenleri umursamamıştı. Gözlerini öylece üstüme dikmişti. Bende öyle yapıyordum. Herhangi bir duygusu yoktu. Sanki bir an önce herkesin gitmesini istiyor da bu sırada yapacak başka bir şeyi yokmuş gibiydi. Sonunda duymak istediği, kapının kapanma sesi duyulduğunda başını yana yatırarak gülümsedi.
"Benim topraklarımda savunmasız bir şekilde bulunma gayenizi merak ediyorum, Bayan Kim. Bu cesareti göstermeniz ilginç." Söylediklerim ile salonun bir ucuna giderek benden uzaklaştı. "Şaşırtıcı, Bayan Manoban. Gerçekten de öyle. Umarım bir yıl süresince yaptıklarınızın size olan getirisini de düşünmüşsünüzdür." Bana gözlerini değdirmeden konuşurken aynı zamanda etrafı incelemeye devam ediyordu. Rahattı. Alışmış olduğu saygı ve korkudan cesaret alarak gayet rahat bir şekilde tablolarımı incelerken beni tehdit edebiliyordu. Zordu. Gerçekten zor bir insandı fakat bunu seviyordum. Hayatımdaki tehdit olmasını seviyordum.
Dışarıdan kırılabilir gözüküyordum fakat onun gibi birinin benim ile düşman olması zevkimdi. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Karın bölgemde hissettiğim boşluk bacaklarımı birbirine bastırma isteğimi uyandırıyordu. Dudaklarımın titremesini umursamadan aldığım zevki yansıtan bir gülüş sundum. Ortamdaki tek ses, çıkardığı iki kadehe şarap doldurma sesi iken konuşmaya başladım. "Tanrı'm şahit, henüz bana getirisini düşüneceğim bir harekette bulunmadım, Bayan Kim. En azından, az sonranın aksine." Kafasını kadehlerden kaldırıp bana diktiğinde yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleşti. Benziyorduk.
İkimizde yolumuza çıkan zorluklardan zevk alıyorduk. Bakışlarımızda kesinlikle nefret yoktu. Birbirimize muhtaçtık. Bakışlarını benden çekerek eline aldığı kadehi hafifçe sallayıp içindeki sıvının dönmesini sağladı. Hazırladığı şarabını ağzına götürüp küçük bir yudum aldıktan sonra yanıma yaklaşarak konuşmaya devam etti. "Sana karşı koymam, küçük insan. Ne de olsa aynılarını annene yaşatmıştım, öyle değil mi?"
Kendini tatmin ederek sorduğu soruya karşı başımı sallayarak cevap verdim. Gülüyordum. Beklemiyordu. Sinir krizi falan geçireceğimi sanmıştı. Karnımı tutup biraz eğilerek devam ettiğimde hala şaşkın bakışları üzerimdeydi. Dışarıdan bakıldığında büyük ihtimal beni aklını kaçırmış biri gibi gösteren gülüşümü sırtımı dikleştirdiğimde yavaşça sonlandırdım. Bir anda ciddileşen yüzüm ile ona yaklaşarak sert yumruğumu suratı ile buluşturdum. Elindeki kadeh yere düşerek kırıldığında kendisi de yerdeydi. Şaşırtıcıydı. Yer ile buluşur buluşmaz gülmeye başlamıştı.
Tanıdık gelen an ile bende hafifçe gülüp kendi kadehime doğru ilerledim. O kadar ucuz bir insan değildi. Sanırım ona olan tek güvenim bu konudaydı. Bu yüzden iki kez düşünmeden elime aldığım kadehi kafama diktim. Arkamı döndüğümde çoktan ayağa kalkmış tablolarımı inceliyordu. "Sanatına bilinçaltını yansıtıyorsun. Basit numaralar." Söyledikleri ile şımarıkça güldüm.
"Sizin anlayabileceğinizin çokça ötesindeler, Bayan Kim. Uğraş vermeniz sizin için pek yararlı olmaz." Anlamazcasına arkasına dönüp bana saçma bir ifadede bakmaya başladı. Aklından neler geçiyordu, bilmiyordum. "Kızımı şeytan olarak resimlendirmen pek hoş olmamış ama yine de ona duyduğun arzuyu tek bakışla anlayabiliyorum." Duyduklarım ile kaskatı kesildim. Anlamıştı. Zeki bir kadındı fakat bu kadarını asla beklemiyordum. Aramızdakileri bildiği gerçeğinden bile uzaktım ki bilse bile zihnimde kavramlaştırdığım varlığın kızı olduğu anlayabilmişti. Aklıma gelenler ile gözlerimin dolmasını engelleyemeden gözyaşlarımın aktığını hissettim. İncelediği tabloyu geçtiğimiz bir yılda ağlayarak yapmıştım. Tek rutinim buydu. Uyuyor, uyandığımda ise direkt karşısına otuyordum. Yarı kapalı da olsa gözlerim, yine de yapıyordum. Gereği de yoktu. Ellerim benden bağımsızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cafunè | jenlisa
FanfictionLalisa Manoban, Murć Klanı'nın başı olan Bayan Park'ın kızıydı. Hayatı sadece ölümü pahasına olsa koruyacağı kız kardeşi Yerim ve küçüklüğünden beri başına geçmek için eğitim aldığı klanından ibaretti. Öyle de kalacaktı. Tabii hayatına habersiz gi...