22° Öpücük

2.1K 243 319
                                    

Seonghwa telefonunu cebine atıp, Hongjoong'un elini tutarak yürütmeye başladı. "Taksiye binip Saturday'e gidelim. San bugün oranın sakin olduğunu yazmış."

"Olur, taksiye binelim. Uzak kalır buraya." İkisi taksi bekleyebilecekleri bir yere yürürken, Seonghwa dondurmasını bitirmişti. Hongjoong elini koluna sürterek kendini ısıtmaya çalışırken, dondurmasını Seonghwa'ya uzattı. "Üşüdüm ben, dondurma yiyecek hava daha gelmemiş."

Uzun olan gülerek ağzını açtığında Hongjoong külahı ağzına bırakmış, gülmüştü. Oldukça havalı görünen çocuğu ne hale soktuğunun farkındaydı ve eğleniyordu. Seonghwa üzerine dökmemek için uzun bir mücadele verip, kibarlığı bir kenara bırarak dondurmayı yemek zorunda kalmıştı onun yüzünden. Hala üşüyen çocuğa baktı. "Gel, sarılayım." Hongjoong ona yaklaşırken, üzerindeki kıyafetin iki parça kumaşını tutup kendine yaslanan çocuğun kollarını onunla örterek sarıldı. "Bedenin sıcacık." Soğuk ellerini uzun olanın beline sardığında, Seonghwa irkilmişti. "Yuh, buz kraliçesi misin o ne soğuk?"

Hongjoong gülerek iki parçalı kıyafetin içinden çıkıp arkadaşının karnını kapatarak taksiyi durdurdu. Seonghwa'yı çekerek taksiye bindiklerinde direkt barı tarif etmiş, Seonghwa'ya sarılmıştı. "Isıtsana beni, üşüyorum hâlâ."

"Bebek gibisin." Söylense de ufak bedene sarılmıştı.

"Sadece nazım sana geçiyor n'apalım?"

"Umarım Mingi de seninle böyle ilgilenir." Seonghwa söylediği şeyin gerçekleşmeyedeğini biliyordu. Mingi konusunu tamamen kapatmak için değerlisini Saturday'e götürüyordu zaten.

Taksi bir süre sonra ikisini barın önünde bırakmıştı. Korumalar ikisine selam verip içeri geçmelerine izin verdiğinde ikisi de içeri girmişti. Bar tezgahına yaslanıp San'a seslendiklerinde, San gülümseyerek yanlarına geldi.

"Hoş geldiniz hyunglarım, yorgunsunuz gelmezsiniz sanıyordum."

"Biraz içecek kadar gücümüz var." Hongjoong güldüğünde San kaşıyla gözüyle arkayı işaret etmişti. Seonghwa arkasına yavaşça dönüp baktığında bunu gerçekten beklemiyordu.

Mingi koltuğa yayılmış, kucağındaki kızın belini okşarken dudaklarını sömürüyordu. Seonghwa ağzından 'oha' nidasını kaçırdığında, Hongjoong'da dönmüştü. Seonghwa o görmeden onu kendine çekti. "Şu köşeye gidelim biz, rahatça otururuz hem daha sakin. Oraya iki tane güzel ama ağır olmayan bir şeyler getirirsin San."

San başıyla onaylayıp onlar için içecek hazırlarken, Seonghwa küçük bedeni en köşede, Mingi'yi görmeyecek yere götürüyordu. Tamam, ondan ümidi kesmesini istiyordu ama kucağındaki kızı resmen yerken görmesi çok büyük hayal kırıklığı olurdu. Hongjoong yerlerine oturduklarında "Ne gerek var, işi var çocuğun ben alırım." diyerek yerinden kalkıp tezgaha yürüdü. San içkilerini doldururken, etrafı izliyordu. Gördüğü şeyle büyük bir dehşete düşerken, onu tanımak için arladaşına karşı bağırmayı seçtiği çocuğun böyle bir şey yapıyor olmasına inanmak istemiyordu.

Mingi, kucağındaki kızın vücudunda ellerini gezdirirken, kız onun boynunu öpüyordu. Tezgahtaki biraların ikisini de eline alıp San'a döndü. "İki tane daha hazırlar mısın? Çünlü bunlar boşa gidecek." Hızlı bir şekilde Mingi'nin yanına yürürken, San hyunguna işaret etmişti. Seonghwa kavga çıkmasın diye yerinden fırladığında, Hongjoong oldukça sakin görünüyordu.

Elindeki biraları ikisine uzattığında gülümsemeye devam ederken, kız geri çekilip uzun saçlarını savurduktan sonra biralardan birini almış, nefes nefese içmişti. Mingi bardağı alacağı sırada Hongjoong ve güzel gülümsemsini görünce, put kesilmişti.

FRIENDS || SEONGJOONGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin