Yaptığım davranışların bir bedelinin olduğunun farkındayım. Bunun en güzel yanı ise sorumluluğu üstlenmek. Bunu ben yaptım ve şimdi sonuçlarına katlanabiliyorum diyebilmek.
Şimdi neden bundan memnunsun? Diye sorabilirsiniz. Acı çekmek, öfkelenmek veya yas tutmak neden bu kadar tatmin edici olabilir ki?
Çünkü bunu ben yaptım.
Evet, kararlarımdan memnunum çünkü bunu ben istedim ve yaptım.
Zamanında Halının altına süpürdüğüm ne varsa bir gün karşıma daha büyük olaylarla, sorunlarla ya da sıkıntılarla karşıma çıkmayı bildi. En çok da bu anlarda akıl danıştığım, dürüstlüğüne güvendiğim insanların düşünceleriyle hareket ettiğim zamanlarda oldu.
'Onlar benden daha iyi bilir, onlar bu durum karşısında benden daha güzel bir şekilde başa çıkabilir'
Başkalarının kararları ile adım atmanın sonucunda kendim olamadığımı içten içe biliyordum ve bu durum karşısında özsaygımı yitirmiştim. Sonuçta ben beceriksizdim. Yetersizdim.
Bu yüzdendir ki kendi aklımla hareket etmek yerine kontrolü tamamen başkalarının eline vermiştim.
Bu da içimde biriken acı, öfke, kendimi iyi ifade edememe, anlaşılamama, yalnızlık ve hatta sevgisizlik ile harmanlandı.
Onlara kulak tıkadım.
Çünkü algıladığım kadarıyla tutarlı olmalıydım.
Öfkemi belli edersem geçimsiz,
duygularımı söylersem zayıf,
alınganlığımı iletirsem yalnız kalacağıma inandım/inandırıldım.
Onu yapma.
Öfkelenme.
Saçmalama.
Fazla düşünme.
Alıngan olma.
Sonuç: duygularından ve hatta kendinden bile emin olamayan bir karakter.
Kimi suçlamalı? Aileyi mi? Çevreyi mi? Yoksa kendimi mi?
Aile bir noktadan sonra yetersiz olabilir, çevren seni anlamayabilir. Peki ya kendin?
İtiraf et. Kendini hiçbir zaman dinlemedin. Fırsat bile vermedin. Düşüncelerin hiçbir zaman sana ait değildi.
Başkalarınındı.
Kol kırılır yen içinde kalır atasözünün karşılığı olabilirim, ama bir şeyi daha keşfettim: bunun da sorumlusu bendim. Onlara izin verdim, beni tutsak etmelerine razı oldum.
Pişmanlık ve hayal kırıklığı kalbime bir cam parçası kadar yavaş yavaş işlerken düşündüm. Ne kadar onların etiketlemelerine maruz kalırsam o kadar duygularımdan uzaklaşacak, onların isteklerine, yaşanmışlıklarına boyun eğecektim.
Kısacası kendimi göz ardı edecektim.
Ses etmedin.
Kırmak istemedin, kırılacağını bile bile.
Yüzleşmekten korktun, kaçtın.
İtiraf edemedin, hislerini bastırdın.
Güçlü olmak istedin ama uğruna feda etmekten korktun.
Bir döngü insanı ancak bu kadar yıpratabilir, ancak bu kadar yok edebilirdi.
Şimdi ne yapmalı?
Seni şekillendiren tüm o dayatmalar, normlar, öğütler...
Hepsi onlarındı. Senin değil.
Bu yüzdendir ki kabuğuna çekilip isteklerini gözden geçirmen. Arkana yaslanıp aheste aheste kendini izlemen.
Her zaman affedici olsan da yapıcı değildin.
İnsan kendinin en büyük düşmanı olabiliyormuş. Bu zamana kadar kendime yaptıklarımdan özür diliyorum.
Evet bu bir kendini bulma hikayesi. Nereye ulaşacağımı bilmiyorum ama en güzeli de bu değil mi zaten?
Bilinmeyeni keşfetmek.
Kendini öğrenmek.
Arayışta olmak.
Sanırım yolculuğumu tanımlayan en güzel sözcükler bunlar olurdu.
Şimdi keyifle açtığım yeni sayfamı kendi başıma doldurmanın huzuruyla başbaşayım.