"Ne dilediğini söyleyecek misin?" Ali hala Deniz'e ne dilediğini soruyordu. İnatçı olmasına rağmen Deniz hiçbir şey söylememişti.
"Bu yıl ölmeyi diliyorum."
Deniz'in dileği buydu. Dileğini diledikten sonra hepsi alkışlamıştı.Özlem kapının önünde ayaklarına terliklerini geçirirken "Ben çöpü indirip geleceğim."diye bağırdı. Ali ve Bulut yine bir konu hakkında tartışmaya başlamışlardı. Bir yandan gülüp bir yandan da birbirlerine bir şeyler kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Deniz masanın üstüne oturmuş ayaklarını sallandırıyordu. Ağca elinde ki çakmağı çeviriyor ve son derece düşünceli gözüküyordu.
Deniz'in gözleri ona kaydı. Onun baba olacağını düşündü. Ona benzeyen minnacık bir şeyin ona baba diyeceğini. Ağca onun ellerini tutup gezdireceğini düşündü. Bunlar hep Deniz'in hayallerini düşlerdi. Ağca'yı hayal ettiği gibi görecekti. Sadece hayal ederken yanına koyduğu kişi farklı olacaktı. Bunları düşünürken yine cebinde ki telefon titredi.
Oturduğu yerden zar zor çıkardı telefonu. Mesajın yine Ecevit'ten olduğunu görünce şaşırdı, sallanan ayakları istemsiz durdu. Mesajı açtı. "Araba yığınlarının oradayız. Özlem'e ve karnında ki bebeğine bir şey olmasını istemiyorsan tek başına gel."
Deniz hızla indi masadan. "Karnındaki bebeğine." Ecevit onun hamile olduğunu bilmiyordu. Deniz telaşlanmıştı. Özlem ve Ecevit birbirlerini tanımıyordu bile. Bu ne demek oluyor diye beyni süzgeçten geçirdi. Deniz'in yüz ifadesi, aniden masada inişi diğerlerini de tedirgin etti.
"Ne oldu?"diye sordu Bulut. Deniz yüzünde ki korku dolu ifade ile üçüne baktı. "Bir şey söylesene ne oldu?"Ağca da korkmaya başlamıştı artık. Ecevit'in mesajı geldi aklına Deniz'in. Yüzünde ki ifadeyi silmeye çalıştı. Ne olduğunu hala idrak edememişti. "Yok bir şey."dedi. Ali iyice yüzünü inceledi Deniz'in. "Emin misin?"diye sordu. Deniz kafa salladı. "Ben Özlem'e bakayım. Belki oturur kız kıza konuşuruz."diyerek kimsenin cevap vermesini beklemeden çıktı evden.
Ecevit, Özlem'i kaçırmıştı. Özlem hepsinin geleceğini elinden almıştı.
Deniz araba yığınlarının arasında dolaşmaya başladı. Üşümeye başlamıştı. Herhangi bir yerden bir işaret, bir ses bekliyordu. Eli cebine gitti. Ceplerini karıştırdı ama telefonu yoktu. O an içinden küfür etti kendine. Telefonunu evde unutmuş olması deli etmişti onu. Normalde gerekli gereksiz her şeyi eksiksiz yanında bulundururken telefonunu masanın üstünde unuttuğu için kafasını bi yere sürtmek istiyordu.
Nefesi kesilmeye başlasa da koşmaya başladı. Kulübeden sızan ışığı görünce durdu. Karanlık yerde ki tek ışık oydu. Orada olmaları lazımdı. Kulübeye doğru ilerledi. İçeride ne olduğunu ya da ne ile karşılacağını bilmiyordu. Kısa bir nefes aldı ve yavaş hareketlerle açtı kapısını.
Kapıyı açınca gördüğü manzara dehşet içinde kalmasına neden oldu. Ecevit, Özlem'in tam şakağına silah dayamıştı. Özlem elleri bağlı, çaresiz bir şekilde oturuyordu. Gözleri doluydu.
"Özlem."
Deniz'in dudaklarından istemsiz dökülmüştü. Arkadaşını sağlam görmenin rahatlığını hissediyor olsa da gördüğü silah bu rahatlığı bastırıyordu. Her şeyi bastıran şey ise Özlem'in şakağında ki silahın diğer ucundakinin Ecevit olmasıydı. Deniz hiçbir şey anlamıyordu. Bir şeyleri anlamaya en çok şuan ihtiyacı vardı belki de.
"Git Deniz." Özlem'in sesi kısılmıştı. Kaçırılırken o kadar çok bağırmış mıydı cidden? Duymamış mıydı onun bağırışlarını? Bir an arkadaşının o an ki korkusunu hissetti, ne kadar çok korkmuş olabileceğini düşündü. Deniz'in de yavaş yavaş gözleri doldu. Nefes nefese hızla inip kalkan göğüs kafesi şimdi normaldi ama tüm bedenini dehşet kaplamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNETİN ÇOCUKLARI
Teen Fiction"Betimlemelerin çoğunu kaldırdığım ve ağlayarak bitirdiğim hayatımda hep kelimeleriyle var olacak dört çocuk;" ------- Cehennemde kaybolan cennetin çocukları. "İnsan hayatı kalp ritmine benzer. Monitörde görünen düz çizgi senin öldüğünün işaretidir...