•11•

1.1K 129 93
                                    

༄༄༄

Rosé'den;

"Sadece birkaç saatliğine... Bak, gerçekten de çok güzel olacak. Lütfen Rosé, kırma bu yakışıklı adamı."

"Jungkook Bey ol-"

"Olur diyecektin kesin, o yüzden sen hiç nefesini yorma. Ben anladım zaten. Neyse işte, gideceğimiz zaman alırım seni evinden. Seni seviyorum..."

Şaşkınca ona bakarken, o ise beni hiç umursamamış ve gülümseyerek ellerini hafifçe kahverengi saç tutamlarım arasında gezdirip sonra da hızlıca yanımdan ayrılmıştı.

Olmaz diyecektim sana, laftan anlamaz adam! Olmaz!

Bir süredir beni yemeğe çıkartmak istediğini söylüyordu fakat her seferinde reddettiğim için konu da kapanmış oluyordu ama bu sefer reddetmeme bile izin vermemişti.

Ayrıca... Belki ben de bu sefer çok fazla reddetmek istememiş olabilirdim.

Ama olsun yine de inatçılığı beni deli etmeye yetiyordu. Hayatım boyunca onun kadar inatçı bir adam da hiç görmemiştim. Başka bir adamı bu kadar çok reddetsem, yüzüme bile bakmazdı herhalde diye düşünüyordum.

Heyecanlanmadım desem yalan olurdu ama yine de kendimi sakinleştirmeliydim çünkü bu işin sonu hiç iyi görünmüyordu. Gün geçtikçe onun yanında deli gibi hızlanan kalbim, hiç de iyi bir şeye işaret değildi.

Kafamdaki düşünceler odamın tıklatılan kapısıyla beraber dağılırken, "Gel!" diyerek gözlerimi kapıya doğru çevirmiştim. İçeriye giren Jennie ile beraber gülümsediğimde o da bana karşılık aynı şekilde gülümsemişti.

Bana doğru gelmiş ve de birkaç adım uzağımda durmuştu. "Müsaitsin değil mi Rosé? Biraz erken geldim sanırım... Gerçi gece de, heyecanımdan dolayı hiç uyuyamadım zaten."

Tatlılığı karşısında hafifçe kıkırdayıp, "Müsaitim tabii, ayrıca erken de gelmedin merak etme." dedikten sonra da hemen yan tarafımda duran masadan elime birkaç dosya almıştım.

Acaba Jungkook'un yakışıklılığını düşünmeyi bırakıp da Jennie'nin güzelliğini mi düşünmeye başlasaydım?

İçimden düşündüklerime gülmek istesem de tabii ki de bunu yapmamıştım. "Hadi gidelim o zaman Jennie. Sana şirketi tanıtayım, sonra da odanı falan göstereyim."

Cumartesi günkü toplantıdan hemen sonra Jennie'nin odası hazırlatılmış ve bugün yani Pazartesi günü de şirkete gelip, artık işe başlaması söylenmişti.

"Rosé, bir şey sorabilir miyim?" Sorusuyla beraber gözlerimi ona doğru çevirip kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onaylamıştım. "Ben sana sadece adınla sesleniyorum ama eğer rahatsız oluyorsan Rosé Hanım da diyebilirim. Kime nasıl seslenmem gerektiğini şaşırıyorum da biraz, kusuruma bakma o yüzden."

Dedikleriyle beraber gülümseyerek kafamı sorun olmadığına dair iki yanıma sallarken, tam konuşmaya başlayacaktım ki benden önce konuşan Jisoo Hanım ile beraber gözlerimi ona doğru çevirmiştim. "Daha Rosé'ye bile alıştıramadım ama olsun ikinize birden alıştıracağım şu 'Hanım' dememe olayını."

Kim Jisoo'nun inanılmaz tatlı bir kadın olduğundan bahsetmiş miydim hiç?

"Jennie ve Rosé, bana sadece Jisoo olarak sesleneceksiniz, anlaştık mı? Ayrıca, Lisa'da sevmez öyle resmi olmayı falan haberiniz olsun."

"Bak bak nasıl da tanıyor görümcesini..."

Kahkaha atarak yanımıza gelen Lisa Hanım yani Lisa ile beraber hepimiz gülerken Jisoo ise, "Tabii ki kızım, ne sandın?" diyerek daha da çok gülmüştü.

"Sonunda sadece adlarımızla seslenmeleri gerektiğini öğretebildin mi Jisoo?" Lisa'nın dedikleriyle beraber Jisoo onu kafasıyla onaylamıştı. "Yani öğretebildiğimi umuyorum..."

"Neyse neyse, Rosé sen istersen işinin başına dön. Ben Jennie'yi götürürüm odasına. Hem şu tasarladığı elbise hakkında falan da konuşuruz. Bu arada Rosé, senden şirketin son bir aylık raporlarını getirmeni isteyebilir miyim? Acelesi yok zaten, ne zaman müsait olursan o zaman getirirsin."

Lisa'nın dedikleriyle beraber kafamı aşağı yukarı sallamış ve, "Tabii ki, zaten hallederim yarına kadar." diyerek gülümsemiştim. Tekstil üzerine kurulmuş olan bu NPV Holding'in, her ay düzenli olarak raporları tutulurdu ve bu işin büyük bir kısmı da bana aitti.

Lisa, benim dediklerimle beraber gülümsemiş ve ardından da Jennie ile beraber yanımızdan ayrılmıştı. "Ben de gideyim artık Rosé çünkü biricik(!) kocam beni bekliyor. Toplantımız varmış da."

Jisoo'nun gözlerini devirerek söyledikleriyle beraber güldüğümde, o da aynı şekilde gülmüş ve birkaç saniye sonra da yanımdan ayrılmıştı. Boşluğa düşmüş gibi hissederken ne yapacağımı bilemeyerek bir süre boyunca etrafıma bakınmıştım.

Tam bu sırada Jungkook Bey'in arsız bir surat ifadesiyle beni izlediğini fark ettiğimde de bıkkınca bir nefes vermiş ve onu umursamamaya çalışarak odama doğru ilerlemeye başlamıştım.

❦❦❦

Jisoo'dan;

Rosé'nin yanından ayrılıp Namjoon'un odasına doğru ilerlemeye başladığımda yanından geçtiğim şirket çalışanlarına başımla selam vermeyi de ihmal etmiyordum.

Az önce kızlarla konuşurken, Lisa'nın Jennie'ye karşı ılımlı yaklaşmış olması da çok sevindirmişti beni çünkü acaba o da Min Ji gibi sorun çıkarır mı diye düşünmeden edememiştim doğrusu.

Fakat Lisa'nın daha anlayışlı ve insancıl biri olduğunu zaten bildiğim için böyle davranmasına da çok şaşırmamıştım. Diğerleri de bir sorun yapmamıştı Jennie hakkında fakat Min Ji, gerçekten de tam bir baş belasıydı.

Bir insan ancak bu kadar itici ve sinir bozucu olabilirdi sanırım. Ayrıca ben, en çok Jimin'in itiraz etmesini beklerken tam tersine Min Ji'yi Namjoon'la beraber o da susturmaya çalışmıştı.

Bu gerçekten de çok garibime gitmişti fakat bunu daha fazla umursamamaya çalışarak düşünmeyi de bırakmıştım. Gerçi böyle olması da beni oldukça mutlu etmişti çünkü Jennie gerçekten de çok tatlı bir kızdı.

Hem çok kibar hem de çok sevecendi ve tüm bunların yanında bir de yetenekli olması takdire şayan bir şeydi. O yüzden şirkette çalışmasını herkesten önce en çok da ben isterdim.

Tanışalı çok kısa bir zaman olsa da kendini gizleyen ya da sinsi bir insan olmadığı için, iyi bir insan olduğunu da çok rahat bir şekilde anlayabilmiştim.

Namjoon'un odasının önüne geldiğimde aralık olan kapıyla beraber kaşlarımı çatarken, kapıyı tıklatmadan yavaşça açmaya başladım. Kapıyı açtığımda gördüğüm şey ise ağzımın kocaman açılmasına sebep olmuştu.

Üstünde hiçbir şey olmayan yani sadece pantolonuyla duran bir Namjoon, hemen onun başında hatta neredeyse kucağında duran bir kadın -bu kadının kim olduğu hakkında da hiçbir fikrim yoktu doğrusu- ve de onlara şaşkın bir şekilde bakan ben...

Namjoon, beni fark ettiği anda kadını kendinden uzaklaştırmış ve, "Gerçekten göründüğü gibi değil..." diyerek durumu izah etmeye çalışmıştı fakat ben şu anda bu durumu izah edebileceği hiçbir açıklaması olduğunu düşünmüyordum.

Gözlerimin dolduğunu hissederken, bana doğru gelmeye başlayan Namjoon'u umursamamış ve hızlıca arkamı dönerek odadan çıkmıştım. Peşimden seslendiğini duysam da bir kere bile dönüp arkama bakmamıştım.

Beni sevmemesini ya da üzmesini bir şekilde sindiriyordum fakat beni aldatması... Bu, oldukça ağır bir şeydi ve ben böyle bir şeyi kaldırabileceğimi de pek sanmıyordum.

༄༄༄

Tailed StarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin