1

14 2 1
                                    

Seul... Uzun süre sonra ilk kez Seul'deydim. O felaket olaydan sonra ilk kez buraya gelmek bir taraftan beni korkutuyor, diğer taraftan heyecanlandırıyordu.

Ne olmuş olursa olsun burası benim kendi yuvamdı. Çocukluğum, anne ve babamla mutlu anlarım, çocuk kalbime yakın bıraktığım ilk oyun arkadaşlarım, ilk bisiklet deneyimim ve başka bir sürü şey. Hepsi burada olmuştu. Burayı kalbimden tamamen söküp atamazdım.

O günü düşündüğümde kalbim hâlâ aynı acıyla sarsılıyordu. Ama öğrenmiştim. Hayat bana şükür etmeyi öğretmişti. Daha kötüsü olabilirdi. O lanet yangında ben de ölebilirdim. Ama yaşıyordum, mutlu bir ailem vardı, iyi eğitim almıştım, iyi arkadaşlarım vardı. Daha ne isteyebilirdim ki?

Uçağın iniş anonsu yapıldığında heyecanım ikiye katlanmıştı. Uçak yavaş yavaş inerken aklımda oraya vardığımda yapacaklarımın rotasını çiziyordum.

Uçak inmişti. İnsanlar kemerlerini çözüyor, bagajlar boşaltılıyordu. Kemerimi çözmeden önce derin bir nefes aldım. Hazırdım. Hazır olmalıydım. Tüm yaz boyu buraya geleceğimi bilerek kendimi psikolojik olarak hazırlamıştım bu duruma.

Terleyen ellerimi pantolonuma silip kemerimi çözdüm. Ayağa kalkıp yukardan çantamı aldım. Fazla eşya getirmemiştim. Dayım tüm ihtiyaçlarımı karşılamada oğlu Chan'ın bana yardım edeceğini söylemişti.

Uçak koridoru boyunca ilerleyip, sonunda kapıya vardım. Bir kez daha içimden kendime iyi şeyler telkin edip dışarı ilk adımımı attım.

Havaalanının genişliği, ferahlığı stresimi biraz da olsa çekip almıştı. İnsanların yakınlarını beklediği alana doğru ilerledim. Burada beni kuzenim olan Chan beklemeliydi.

Gözlerimi insanlarda gezdirdim ama çok fazla kişi vardı ve onun yüzünü seçemeyeceğimden korktum. Bu yüzden artık insanların elindeki isim yazan kartlara bakmaya başladım.

Çok geçmeden gözlerim kendi ismim ve yanında küçük bir kalp olan kartı bulmuştu. Chan hiç değişmemişti anlaşılan. Her zaman olduğu gibi sevgi doluydu.

'Hwang Hyunjin♡' yazan kartın sahibine baktım bu kez. O da gözlerini etrafta gezdiriyor, sanırım beni bulmaya çalışıyordu.

Ona doğru yürümeye başladığımda benim olduğum tarafa bakmış, beni görmüştü. Beni gördüğü anda yüzü güzel bir gülümsemeyle aydınlanmış, kartını aşağı indirmişti. O da bana doğru gelmeye başladığında hızlıydı.

"Kuzen!" deyip yanıma koşmuş ve bana sıkıca sarılmıştı. Onu tam üç yıldır görmüyordum. Hasretle onun sarılışına karşılık verdim.

"Seni çok özledim. Çok büyümüşsün, Hyunjin. Boyun beni geçmiş."

"Senin boyunun kısa olacağı hep belliydi zaten, hyung."

Bana sarıldığı elini kaldırıp sırtıma hafifçe vurdu. "Hemen başladın laf sokmaya. Yok iyisin iyisin. Yolculuğun da iyi geçmiş anlaşılan. Yoksa Avustralya'dan buraya kaç saatlik yol gelip, iner inmez laf sokman mümkün değil."

Sözlerine gülüp kendimi geri çektim. O da gülümsüyordu.

Yaşanan o kötü olaydan sonra Chan'ın babası, yani dayım beni evlat edinmişti. Gerçi beni o olaydan kurtaran da oydu. Canımı, nefesimi, şimdiki halimi - herşeyi dayıma borçluydum. Eğer o gün orda olmasaydı ben de ailem gibi ölmüş olacaktım.

O olaydan bir kaç ay önce dayımın karısı onu terk etmişti. Üstüne o yangın olmuş sonra dayım, oğlu Chan ve beni alıp Avustral'yaya gitmişti. Burada kalmak onun için zordu sanırım. Sonuçta burası onun karısının onu terkettiği yer ve ablasının öldüğü yerdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 27, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

because I have you | hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin