2.mevzu

152 17 112
                                    

Mehemmet, gün batımından önce bahçeye çıkmış, denizin kenarına gelmişti. Şimdi de Vefik Paşa'nın öldüğü tahmin edilen yere, kuzeye bakıyordu. Dalgalar sessizce salınıyor, rüzgâra Mehemmet'in bilmediği dilde bir şeyler fısıldıyordu. Mehemmet, denizin şahitliğine tanık olmayı çok isterdi, ancak o şu an yalnız rüzgâra kalbini açmış gibi görünüyordu.

Mehemmet, kendini dalgalara çok vermiş olacak ki Johanna'nın yanına geldiğini fark edemedi. Johanna, ilk önce Mehemmet'e sonra da dalgalara, kuzeye baktı ve onu daldığı uykudan uyandırdı.

"Neye bakıyorsununuz?"

Mehemmet hemen uyandı ve ciddiyetinin üzerine su serpti. "Sadece düşünüyorum."

"Ne düşünüyorsunuz?"

"Bildiğiniz gibi kurgum hakkında düzenlemeler yapıyorum."

"Nasıl? İlerleyebildiniz mi?"

"Tıkandığım yerler var tabi, onları çözmeye çalışıyorum."

"Denizle mi? Peki, denize bakınca ne görüyorsunuz?"

"Birçok şey... Bazı sırlara tanık oluyorum. Mesela hiç düşünmüş müydünüz? Dalgalar rüzgârın desenidir. Dalga ne denize aittir, ne de bayrağa. O sadece rüzgârın bedeni, dokunuşudur ve dostları da onun bu nahif dansını bizlere göstermekle yükümlüdür."

"Gerçekten bir yazar olabilirsiniz. Peki, hikâyenizde ben de var mıyım?"

"Sizin gibi bir hanımefendi olmasa sıkıcı olurdu."

"Peki, ne yapıyorum?"

"Sıklıkla konuşuyorsunuz."

Johanna çok da yapmadığı bir şey yaptı, gülümsedi. "Konuşuyor muyum? Neden bahsediyorum? Mıhlamanın tuzundan mı? Eminim şu an da beni sadece geçiştiriyorsunuz, çünkü iyi bir karakter olacak kadar konuşkan olmadığımı siz de biliyorsunuz."

Mehemmet'de gülümsedi. "Haklısınız."

"Peki, eğer yazsaydınız ben o hikâyede nasıl bir karakter olurdum?"

"Zor bir soru. Buna siz karar vermelisiniz belki de."

"Katile ne dersiniz?" dediği vakit irkilen Mehemmet, ellerini ceplerine koydu, ancak tuhaf davranmamaya çalıştı.

"Katil mi?"

"Ya da kurban? Şöyle nasıl olur? Hadi şimdi beraber bir hikâye kurgulayalım sizinle."

"Kahraman siz mi olacaksınız?"

"Hayır, katil olurum." diyen Johanna, Mehemmet'in bilmediği bir sırda gülümsedi. "Olay tıpkı böyle bir malikânede geçer. Adamı da tam şu denizde boğarım ve parayı alıp kaçarım. Beğendiniz mi? Ben de sizin kadar güzel kurgulayabiliyor muyum?"

Mehemmet, beklemediği bir itirafa hazırlıksız yakalanmış gibiydi, ancak hemen de karar vermemeliydi. Sonuçta bu sadece kurgular üzerine yapılan bir sohbetti, değil mi? "Biraz hızlı oldu."

"O zaman kurban olmama ne dersiniz? Bir malikânede bir kişi gizemli bir şekilde ölür, masum görünen çekici bir hizmetli tüm aileyi parmağında oynatıp birbirine düşürür. Sonucunda ise suçlu asla ortaya çıkmaz. Aile birbirini yerken de suçlu parayı alıp kaçar. Nasıl sizce? Eğlenceli değil mi?"

"Ah... Okunabileceği bir gerçek. Fakat neden hep kötü son?"

"Hayatta bir kötü son değil midir?"

"Hakkın kazandığı da görülmüştür."

"Nerede? Göremiyorum."

Johanna, acı bir ifadeyle gülümseyip de başını dalgalara çevirdiğinde, Mehemmet olduğu yerde kalakalmış ona bakıyordu. Johanna gerçekten bir şeyler mi biliyordu, yoksa hayal dünyası fazla geniş bir kaçak mıydı?

Bu sırada evin balkonuna çıkan James "Orada ne yapıyorsunuz öyle?" diye bağırdı. "Rüzgâr dokunmadan önce içeriye geçin hadi. Bizim için Türk kahvesi hazırlattım, yanında Türk lokumu da var!"

Mehemmet, bir şey demeden tam ardına dönmüştü ki Johanna'nın çağrısı onu durdurdu. "Balolardan hoşlanır mısınız?"

Mehemmet ona dönüp baktı, ancak az önceki şaşkınlığını hala gizlemeye çalışıyordu. "Balo mu? Hayatımda hiç baloya gitmedim ben."

"Ne kadar da dürüst bir yazar." deyip gülümseyen Johanna, rüzgârla salınan altın sarısı saçlarını kulağının arkasına sakladıktan sonra bakışlarını Mehemmet'e çevirip "Peki, sizi Pazar günü gerçekleşecek bir baloya davet etsem gelir miydiniz?" diye sordu.

"Burada mı? Her baloya izin verilmediğini sanıyordum."

Mehemmet'in masumiyetine kahkaha ile cevap veren Johanna, üşümüş olan omuzlarını sıvazladı. "Ah, yasaklar en sevdiğim. Ve bir Fransız asla yasak tanımaz."

"Üzgünüm, aksine yasaklarla aram hiç iyi değildir ve riski sevmem."

"Bakın ne diyeceğim. Yeni bir ilham için bir konağa taşınacağınız yere riske girmeye ne dersiniz? Üstelik balo birinin düşmanını ispiyonlamaması için maskeli olacak. Yani hiçbirimiz tanınmayacağız."

"Dans etmeyi bilmiyorum."

"Tabi ki de siz bir Türksünüz!" diyen Johanna, yavaşça Mehemmet'e yaklaşırken konuşmaya devam etti. "Sizi oraya dans etmeniz için değil, bana eşlik etmeniz için çağırıyorum. Belki de böylelikle beni de dans etmekten ve sıkıcı bir gece geçirmekten kurtarırsınız ha, ne dersiniz? Hatta şöyle yapalım, balodan önce birbirimizi asla görmeyelim ve siz beni bulmaya çalışın. Biliyorsunuz, bir yazar aynı zamanda iyi bir gözlemci de olmalıdır." Johanna, Mehemmet'in yanından geçerken de "Bakalım ne kadar iyi gözlemleyebiliyorsunuz? Bakalım rüzgâr mı dalgalı, deniz mi?" diye mırıldandı.

Mehemmet'e mi öyle gelmişti, yoksa Johanna'nın sesinde bir kinaye mi işitmişti?

"Neden bunu yapıyorsunuz? Neden birden bire bana karşı iyi davranıyorsunuz?"

Eve doğru yönelen Johanna, ardına bakıp bir kez gülümsedi. "Yanılıyorsunuz, iyi davranmıyorum. İnsanlar düşmanlarını da balolara çağırır. Sizinle sadece eğleniyorum. Belki de böylelikle bu evi terk edersiniz ve en kısa sürede sizden kurtulurum diye."

.

Sizce katil aramızda mı?

Mektuplar Mevzular MerhumlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin