BÖLÜM DOKUZ - 'Aşağılanmak.'

2.5K 104 2
                                    

Ulaş, Seçkin'le birlikte Maşa'ya küçük bir kulübe yapma girişimlerinde sürekli başarısızlıklar yaşarken ben, Selin ve Ezgi onlardan biraz uzakta, çimlere yayılmış, yengemin ev yapımı kurabiyelerini ve annemin meşhur mu meşhur, buz gibi limonatasını içiyoruz.

Ben, artık alıştığım ve nedenini artık kendime sormadığım 'Gece ve ben' temalı düşüncelerimi zihnimin içinde çalkalarken, Selin ve Ezgi ise 'erkekler' temalı bıkkın konuşmalarını Ulaş ve Seçkin'in bilerek duyması için yüksek sesle dile getiriyorlar. Gece, geçen akşam ki konuşmamızdan ve ceketinin bende kalmasını umursamamasından sonra, tek kelime etmeden beni evime bırakmış ve bir gece kulübüne gitmek istemişti. Aklım onda kalmasına rağmen onu bekledim. Bu kötü bir şey miydi, yoksa ellerimde tuttuğum bu fırsatı doğru insan için mi değerlendirmiştim, bilemedim o an. Ama, şimdi düşünüyorum da, sanırım Gece arkadaşım olacak en doğru kişi. En azından Cem'den daha çok umursuyor beni. Cem Akarsu, kendini bilmez en genç iş adamı, yaz tatiline iş taşıyan tek akılsız. İzmir'in erkekleri artık bana umursamamayı, düşünmemeyi, hiçten var olan şeyler için içerlenmemeyi öğretiyor bir nevi. Kızları ise daha çok arkadaş edinmem gerektiğini, edinirken dikkat etmem gerektiğini gösteriyorlar.

Çok kararsızdı Gece, o akşam. Tek kelime etmedi, yüz ifadesi hiçbir şey anlatmadı, dil dökmedi. Onu belki bir haftadan fazla tanıyorum fakat o, o ana kadar sanki hiç bu kadar kararsız kalmamış gibi duruyordu. Ben bunu anlamıştım o an.

Çok tuhaf bir şey hissetmiştim, beni bahçeye bırakıp kapıdan çıkıp gidişini izlerken. Kendimi... terk edilmiş... hissetmiştim. İki kişi arasında bir seçim yapmış ve diğer kişiyi seçip, çekip gidiyormuş gibi baktığımı fark etmiştim o gece. Sonra başımı, gökyüzündeki dolunaya çevirmiştim ve... elimi ona uzatıp yakalamak istemiştim. Bir Gece kalamamıştı yanımda, bari gecelerin dolunayı kalsın.., istemiştim.

Kulübe yapımından büyükçe bir küfür yükseldiğinde birkaç parça tahta çimlerin üstüne düşüyor ve Ulaş acıyla zıplıyor. Benim de içerlendiğim tüm duygular ve Selin ile Ezgi'nin konuşmaları toprak altında kalıyor.

''Ne oldu?''

''Çivi girdi. Hass...''

''Küfür etme.'' diyorum araya girerek.

''...binallah ya.'' ben acısını umursamadan gülümserken Selin çoktan Ulaş'ı içeri götürüyor bile. Seçkin ve Ezgi de peşlerinden girdiklerinde Maşa yanımda bitiyor.

Maşa'yı ve beni bahçenin ortasında terk eden arkadaşlarıma, sadece gülümsüyorum. Bu, kendi kendime yaptığım şu aptallıklara giriyor fakat, sanki biri tarafından izleniyormuşum ve sırf o kişi görsün diye yapıyormuşum gibi duruyor, dışarıdan görüldüğünde. Haklı da çıkıyorum, Gece hayretle ve kıkırdarken açtığı gözlerini kırpıştırıp yanıma geliyor.

''Selam, ne oldu az önce?''

''Ulaş, parmağını yaraladı.'' başıyla beni onaylayıp etrafa bakınıyor. Ardından tekrar bana dönüyor, aklına yeni bir fikir gelmiş gibi hareketlenerek.

''Bize gidelim mi? Canım sıkıldı da.'' eliyle kendi bahçelerini gösterdiğinde, nasıl bu kadar rahat olduğunu anlamaya çalışıyorum başta. Sonra kendi kendime gülümsüyorum, o Gece Çakıl bir kere. Rahat olması çok doğal. Ailesi evdeyken, kız bir arkadaşını davet ederken rahatsız mı olmalı?

Onu başımla onaylıyorum. Sessiz hareketlerle beni kucaklayıp sandalyeme oturtuyor. Ardından ikimizde sessizce bahçeden çıkıyoruz.

Gece'nin evinin bahçelerine geçtiğimizde bizim bahçeden pek farkı olmadığını, sadece daha fazla minder, şemsiye, daha küçük ama geniş bir masa ve farklı tonlarda bir ev olduğunu fark ediyorum. Gece sandalyeyi bahçe kapısından geçirip içeri sürüyor. Salondan geçtiğimizde ikimizde seslice nefes alıp veriyoruz.

ENGELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin