vientitres -düzyazı-

1.6K 195 225
                                    

Seokjin dolabının karşısında boş boş bakınırken hızlıca giysilerini karıştırıyordu. Bej rengi boğazlı kazağını ve siyah dar kotunu üzerine giyerken şapkalarının arasındaki bej rengi bereyi dağınık saçlarının üstüne örttü. Yuvarlak ince çerçeveli gözlüğünü hızlıca takarken dışarıdan araba park etme sesi geldi.

Hızlıca merdivenlerden inerken mutfaktaki adanın üstünden telefonunu ve ev anahtarını aldı. Kapıyı açıp üstündeki kazaktan birkaç ton koyu olan botlarını giydi. Çimlerin arasındaki ince yürüyüş yolundan ilerleyip bahçe kapısına vardı. Kapının üstünden geçen gül sarmaşığının yaydığı hoş kokuyu içine çekerken bahçe kapısını açtı. Karşısında arabasına yaslanmış telefonuna bakan esmeri görünce ona seslendi.

- Hey, Joon.

Namjoon kafasını kaldırıp önündeki yakışıklı çocuğu süzdü bir süre.

- Tam da sana mesaj atıyordum.

Arabaya yaslanmayı bırakıp Seokjin'e ilerledi. Aralarındaki mesafeyi hızlıca kapatıp onu sıkıca sardı. Ne zaman birbirlerini selamlama şekilleri sarılmak olmuştu bilmiyordu, bilmesine de gerek yoktu. Halinden memnundu esmer. Seokjin de esmere karşılık verip sıkıca sarıldı ona. Ayrılırlarken kısık bir sesle konuştu.

- Parfümün yeni mi?

Namjoon onu onaylayıp arabayı işaret etti geçmesi için.

- Kokusunu beğendim.

Her zaman olduğundan daha özenli giyinmişti Namjoon. Mavi dar kotu uzun bacaklarını belli ediyordu, üstündeki beyaz tişörtün bir köşesinde siyah renkle bir şeyler yazılıydı, dışı kot benzeri bir kumaş içi yünlü dizlerine kadar bir hırkası vardı. Siyah saçlarının bir kısmını yana yatırmış kalanını dağınık bırakmıştı.

Arabayı çalıştırırken bir soru yöneltti Seokjin'e.

- Nasılsın Jinnie?

Seokjin koltuğa iyice yayılırken cevapladı.

- Oldukça iyi, sen?

Namjoon da iyi olduğuna dair bir şeyler mırıldandı ve yavaşça sürmeye başladı arabayı. Sokak lambasının ışığı altında parmak eklemine taktığı gümüş tonlarındaki yüzükler parlıyordu.

Araba her zaman olduğundan daha sessizdi. Seokjin, Namjoon'un 'önemli şey'i anlatmasını bekliyor Namjoon'sa konuya nasıl girebileceğini düşünüyordu. Sahile vardıklarında ikisi de bir süre arabada oturdular sadece. Garip ortamı biraz olsun dağıtmak için bir şeyler söyledi Seokjin.

- İnmiyor muyuz?

Namjoon sessizce kapısını açıp çıktı. Seokjin arabadan inerken onu kıracak bir şey yapıp yapmadığını düşünüyordu. Sabah yanına gitmediği için mi sinirliydi? Jin inince Namjoon kapıları kilitleyip hep oturdukları banka oturdu. Seokjin tedirgince yanına geldi ve sahildeki insanlara baktı bir süre. Birkaç metre ilerilerinde bir grup erkek içiyordu ve diğer bankta da bir anne ve kızı denizi izliyordu. Banka oturdu ve ellerinden gözlerini çekmeyen Namjoon'a döndü.

- Joon.

Namjoon'un gözleri Seokjin'e döndü ve ardından gözlerini tekrar ellerine çevirdi.

- Bak, istemeden seni kırdıysam özür dilerim. Bazen kendime odaklanıp çevremdekilerin ihtiyaçlarını unutuyorum ve bazen de kendimi övmeyi abartık yanımdakileri ezikliyorum ve eğer yine böyle yaptıysam senden çok özür dilerim. Seni kaybetmeyi hiç ist-

Namjoon kısık sesle konuşup böldü cümlesini.

- Bir şey yapmadın Seokjin ama sanırım ben yaptım.

Parmak eklemindeki yüzüğüyle oynamaya başlayınca Seokjin elini onunkinin üstüne koydu.

- Sorun değil. Ne yapmış olursan ol benim için sorun değil.

Derin bir nefes alıp devam etti.

- Eğer seni üzüyorsa bana anlatabilirsin, sana yardımcı olurum.

Namjoon elinin üstündeki elden gözlerini alamayarak konuştu.

- Yardım edebileceğin bir şey değil.

Ne güzel durmuştu elleri birlikte. Namjoon'un iri ve kemikli ellerinin üstünde sevdiğinin zarif elleri. Ellerinin uyumu bile büyülenmek için yeterli bir sebepti.

- Bak Jin. Başta sana gıcık oluyordum ama sonraları eğlenceli gelmeye başladın. Senle konuşmayı sevmiştim ya da alışmıştım. Bilmiyorum. Tek bildiğim senle konuşmaya devam etmek istediğimdi. Sana karşı arkadaşça şeyler hissetmiyorum Jin. Bunu mesajlarımla belli etmeyi denedim. Anlamadın ya da anlamamazlıktan geldin, bilmiyorum. Daha tanışalı çok olmadı birbirimizi iyi tanımıyoruz ama yine de seni kendime çok yakın hissediyorum. Arkadaşça bir yakınlık değil.

Derince bir nefes alıp Seokjin'in yüzüne bakmadan devam etti cümlesine. Yüzüne baksa konuşamazdı, dili tutulurdu.

- Gülümsemen çok güzel Jinnie. Sen çok güzelsin. Çocuksu neşen, parlak gözlerin, dağınık saçların... Her şeyin çok güzel Jin.

Elini yavaşça Seokjin'inkine sardı. Sıcaklığının eline yayılması bile huzurlu hissettiriyordu onu.

- Ve ben seni seviy-

Cümlesini bölen ileride içki içen erkeklerden birinin onlara doğru bir şişe fırlatmasıydı. Afallayarak kafasını kaldırdı.

- Seni orospu çocuğu. İbne.

Hızlıca ayağa fırlarken Seokjin'in elini daha sıkı tuttu. Her an koşmaya hazır duruyordu.

- Ülkemde ibne istemiyorum lan. Geberip gitseniz keşke.

Oturan gençler ayaklanmaya başlayınca Seokjin'i daha sıkı tutarken bağırdı.

- KOŞ!

Seokjin gelen komutla hızlıca koşmaya başladı. Namjoon'un elini sıkı sıkı tutuyor sendelediği zaman ondan destek alıyordu.

- Gelin lan toplar.

Arkalarından koşan bir grup erkekten kurtulmak için sokaklara sapmaya başladılar. İçkinin etkisiyle yalpalayarak koşan grubu bir süre içinde atlatmışlardı ama koşmaya devam ediyorlardı durumun getirdiği adrenalin ile. Seokjin bir sokakta gördüğü kolilere doğru çekti Namjoon'u. Kolilerle duvarın arkasına sıkıştılar. İkisinin de göğüsleri hızlı hızlı inip kalkıyordu. Namjoon, endişeyle sokağın başına bakmaya çalışıyordu.

- Kıpırdama.

Hareketlerini durdurup üstüne eğilerek duran Jin'e baktı. Oldukça yakın duruyorlardı birbirlerine. Gözlerindeki bakışları dudaklarına kayarken ıslak dudaklarının ne kadar güzel olduğunu düşünebiliyordu sadece. Seokjin dilini dudağında gezdirdi yavaşça. Esmer olanın dudaklarına dikti gözlerini. O an yapmak istedi. Onu öpmek. Ve yaptı da.

Kirli sokağın zemininde, koliler ve duvar arasına sıkışmışlarken dudaklarını buluşturdu esmerinkilerle. Onları yormayacak kadar kısa bir öpüşmeydi ama alev almalarına yetecek kadar da uzundu. Ayrılmayı ikisi de istemiyorlardı ama zaten nefes nefeselerdi daha fazla adrenalini kaldırmazdı birbirleri için çarpan kalpleri. Dudaklarına bakmaya devam ederken gülümsedi Seokjin. Bakışlarını sonunda esmerin gözlerine çıkartınca onun da kendisi gibi olduğunu gördü. Nefes nefese, korkmuş ama mutlu ve oldukça aşık.

Bir süre birbirlerinin gözlerine baktılar, sokaktan hiçbir ses gelmeyince ayağa kalktı Namjoon ve Seokjin'e elini uzattı kalkması için. Seokjin ona tutunup kalktı ama elini bırakmadı. El ele sokağın girişine kadar yürüdüler. Namjoon hafif bir haykırışla böldü ortamı.

- Hassiktir telefonumu bankta unuttum.

Seokjin de elini cebine attı ve telefonunu bulamadı.

- Ben koşarken düşürdüm galiba.

Geldikleri yollardan telefon araya araya döndüler. Banka varınca Namjoon telefonunu aldı ve hızlıca arabaya ilerledi. Seokjin hafif bir üzüntüyle arabaya bindi ve götüne batan şeye bakmak için tekrar indi. Telefonu koltuğun üstünde ona göz kırparken neşeyle haykırdı.

- Bebeğim benim, seni kaybettim sandım.

Narsist || Namjin textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin