"Ne?! Şaka yapıyorsun değil mi?" diye bağırdı Mira, dediğime tepkisi buydu. Bilmeliydim.
"Hayır şaka değil... olan biten her şeyi bilmek istiyorum bende ayni senin gibi."
"Kızım aklını mı kaçırdın sen?! Sen bu işlerden anlamazsın... bir ajan bile değilsin!"
"E anlatırsın işte," dediğimde ikna olmadı. "Bak, biliyorum sen kendin gidince kesin on adım önde oluyorsun ve böylelikle kolayca hedefini yakalıyorsun. Bende önden bilmek istiyorum her şeyi, sonuçta bende etkilendim o bombadan," dedim sessizce.
"Ama iyi gözüküyorsun, nasıl etkiledi? İki ayakta kalkıp geziyorsun, topallama falan da görmedim," dedi Mira, beni baştan aşağı yine bi kontrol ederek.
"Sorun da bu ya zaten ama burda gösteremem sana," diye garsonu çağırmaya çalıştım ama o kadar kalabalıktı ki kafe beni kimse duymuyordu. Bu yüzden, kalkıp bar taraflara gittim. Orda çalışan gördüm ve hesabı ödedim. Miranın yanına gitmek için döndüğümde barda duran birisi tanıdık geldi ve bankta oturan adamın olduğunu çıkardım.
"Hey!" diye adamın omzuna tuttum dikkatını çekmek için. Hemen dönüp elimi sertçe çekti.
"Sen miydin?" diye tuttuğu nefesini bıraktı. "Sen beni takip mi ediyorsun?" diye sessizce sordu bana yaklaşarak.
"Ne? Tabi ki de hayır," dedim, elimi sertçe geri çekerek. "Asıl sen beni takıp ediyor olmasın?" diye sinirli bir yüz ifadeyle adama yaklaştım. "Al," diye telefonunu göğsüne vurarak bıraktım. Adam telefonu kolaylıkla tuttu.
"Steve, kim bu?" diye sordu yanında duran adam, aynı önümde ki adam gibi şapkayla gözlük takıyordu o da. İki adama bakakaldım sonra sarışın adamın arkasındaki duvara asılmış televizyondaki haberlerde Kaptan Amerika'nın fotoğrafı gözüme takılınca dikkatımı bir kaç saniyeliğine ona verdim. Kaptan Amerika'nın tutuklanma kararı çıkmış. Gözlerim adamı yine bulunca yavaşça arka arkaya adımlar atıyordu, ve tam o anda anladım her şeyi.
"Sakın," diye ellerini birazcık kaldırdı. "Sam," diye yanındaki adama bakarak başını kapıya doğru eğdi biraz. İkisi bi anda döndü ve kafeyi terk etmek üzereydiler ki kolundan tuttum Steve'i.
"Shield ajanı," diye kapının yanında durup beni bekleyen Mirayı gösterdim.
İç çekti ve, "Teşekkür ederim," dedi Steve denen adam. Neden böyle bir şey yaptım ki şimdi ben?
"Bu tek seferlik bir iyilikti. Eğer yine karşılaşsak, şikayet etmem gerekecek," diye adamın yanından ayrılarak Miranın yanına gittim.
"Neden bu kadar uzun sürdü?" diye sordu Mira yanına yaklaştığım zaman.
"Hiç sorma. Hadi gidelim."
♥︎
Kaldiğim otel odaya geldiğimizde, "Ne göstereceksen göster hadi, benim bir an önce gitmem lazım," diye acele etti Mira. Yatağa oturdum ve pantolonumu çektim. Cam kırıkları hâlâ cildimin altında duruyordular.
"Onlar ne öyle?" diye sordu Mira yaklaşarak. Bu sabah getirdikleri kahvaltının yanındaki bıçağı aldım ve cildimi keserek en büyük cam kırığını çıkartım. Kesik hemen iyileşti. Bi anda Miranın nefesi kesildi. "A-Alya," dedi sadece ve yanına gelip oturdu. Cam kırığını alıp inceledi sonrada az önce kestiğim yeride inceledi. "Alya ne oldu sana?"
"Bilmiyorum, ama öğrenmek istiyorum. İşte bu yüzden yanına alman gerekiyor beni," diye anlattım. Mira bir kaç saniyeliğine düşündü ve sonunda bir karara vardı.
"Peki. Hazırlan Bükreş'e gidiyoruz."
"Tamam... ortak!" diye tebessüm ettim.
On dakika sonra tüm cam kırıklarını çıkarıp valizimi kapıya doğru cektim. "Onu almıyorsun herhalde?" diye sordu valizimi kastederek.
"Nesi var ki?" diye sorusuna kendi sorumla cevapladım.
"Kızım, gizli görevde bir ajanın ordan oraya valiz taşıması nerde görünmüş?" diye sordu kendini duvara yaslanan pozisyonundan iterek. Şimdi düşünüyorum da Mira dünyayı gezmiş olabilir ama hiç bu kızı valizle görmedim.
"Ama kıyafetlerim..." dedim valizime bakarak. Miranın sert yüz ifadesi değişilmeli. "Peki." Aşağıya valizimi indirdim ve sokakta yaşayan birisine verdim.
♥︎
"Mira?" diye sordum havalanına gelince.
"Efendim?" diye cevapladı, daha yeni aldığımız biletlerimizi hostese göstererek.
"İzinin var mı bu James'ın peşinden gitmeye? Yani bu bahsettiğin yeni patronun izin veriyor mu?" yerlerimizi arayarak sordum.
"Merak etme, Coulson'ın haberi var. Hem bana güveni sonsuz, keşke sende biraz güvensen bana," dedi yerlerimizi bulup oturunca.
"Ben güveniyorum sana... meraktan sordum sadece," dedim yerleşerek.
♥︎
Uçak indiğinde hemen bir taksiye atlayıp Miranın bulduğu adrese gittik. Yolda, Mira aynadan bakarken arabayı durdurdu. "Ben burda iniyim," dedi taksi şoförüne bakmazdan. Elindeki parayı şoföre verdi. "Sen devam et, bende birazdan yanına gelirim. Silah kullanmaya biliyor musun?" diye sordu. Bir aralar dersler aldığım için başını onayla salladım. Kendimi korumak mahiyetinde evde bir silah tutuyordum, sonuçta babamın evinden taşınınca kendi evimde yalnız yaşıyordum.
"Al şunu," diye belinden bir silah çıkarıp verdi. "Adres şurda, oda numarasıda altında." Bu sefer cebinden kâğıt çıkarıp elime verdi, üzerinde de aceleyle yazılmış Miranın el yazısı vardı. "Eğer odasında kimseyi görürsen, ateş et. Tamam mı? Hele ki Kaptan Amerika'yı, o da Barnes'ı arıyordur muhtemelen, ve görüldüğü yerde vurma emri var," dedi ve tam kapıyı kapatacaktı ki bir anda durdu. "Benim yapmayacağım bir şey yapma, tamam mı?" dedi.
"Peki," dediğimde kapıyı örtüp gitti. Taksi şoförü Miranın verdiği adrese bıraktı beni. Girmeden bi durup baktım daireye, yıkılmak üzereydi resmen.
İçimde çok kötü bi his vardı, ama yinede dik durup, Miranın verdiği silahı çıkarıp, dairenin ön kapılarına yöneldim.
𖠌
yazardan- Veee aksiyon başlasın! Oy verip yorum yapmaya unutmayın arkadaşlar, sizin düşünceleriniz benim için çok önemli. Kendimize iyi bakın.
-d.m.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yaralı kalpler » s. rogers
RomanceBir bombanın patlaması Alya Ross'un hayatını değiştirdi. Alya Ross hayatı boyunca kalp cerrahı olmak istedi. Hayal ettiği işi yapmak için onca okudu, ama hepsi bir günde değişti. Alyanın üvey babası, dışişleri bakanı Ross, Alyanın bir toplantıya ka...