26

795 403 66
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Kütüphane

18 Haziran 2018

Huzursuz sabahlarıma bir yenisini daha ekleyerek uyandım. Victoria'nın ziyareti, konuşma tarzı ve dedikleri hiç hoşuma gitmemişti. Malikâneye adım attığımdan beri bozulan dengem bir sarsıntıyı daha kaldırabilecek hâlde değildi. Robert Amca'ya bir ay için söz vermiştim ama bu süreyi doldurmadan buradan gitmem herkes için en iyisi olacaktı sanırım. Bu evde yaşamak, tıpkı ayağına olmayan bir ayakkabıyla yürümek gibiydi.

Detayları öğrenme konusunda kararsız kaldığım 'Yeniden Doğuş Günü' ve adaylık konusu sürekli zihnimde dönmekteydi. Genel olarak bilgiye duyduğum açlık ve şu an ki merakım daha ağır basacak gibi görünüyordu.

Kahvaltımı yapmış, hazırlanmış bir şekilde yine korumanın gelmesini bekliyordum. Her günkü gibi bir kot pantolon ve bir bluz ile gayet pespaye gözüküyordum. Victoria'nın pijamalı hâli bile benden daha güzeldi.

Bu sefer kapımı çalan koruma aralarında en iri yapılı olandı. Artık onların nöbetlerini çözmüştüm. Önce yara izi olan koruma sonra iri olan koruma ve sonra diğerlerine göre daha esmer olan koruma geliyordu. İri yapılı olan koruma Bay Richard Addison'ın biraz meşgul olduğunu ve onu kütüphanede beklemem gerektiğini söyledi.

Zihnimin dağılmasını ve sakinleşmemi sağlayacak tek yer kütüphaneydi zaten. Oldum olası kitapları hep çok sevmiştim. Her yıl düzenli olarak babamla birlikte belirlediğimiz kitap listesini bitirmek için birbirimizle yarışırdık. Babamın her zamanki sözü zihnimde yankılandı.

"Hayat kısa, öğrenilecek çok şey var."

Tüm tedirginliğimi odamda bırakarak bitirdiğim Addison Tarihi Kısa Özeti kitabını yanıma alıp bir alt kata indim. Bu sefer korumanın eşlik etmemesi küçük de olsa bana özgürlük alanı kazandırmıştı.

Kütüphane ise huzurlu ve sessizdi. Doğan güneş hiçbir engele takılmadan pencerelerden içeriye dolmakta, genel olarak serin olan malikânenin içini bir nebze ısıtmaktaydı.

Sirius yıldızı ile ilgili aklıma takılan birkaç noktayı aydınlatmayı umarak astronomi bölümüne doğru gittim. Başparmağımı kitapların üzerinde gezdiriyor, gözüme kestirdiklerimi elime alıp inceliyor ama çok bilimsel olduğuna karar verip tekrar yerine koyuyordum. Aradığım şey, daha çok pratik bilgiydi.

O sırada bir gıcırtı duymuştum. Cevizden yapılma eski ahşap zeminin alarmı birinin varlığını haber vermek üzere çalmıştı. Arkama dönüp tüm kütüphaneyi gözden geçirdim ama kimse yoktu. Gaipten sesler duyduğum kanısına vararak tekrar kitaplara döndüm. Zeminin tekrar gıcırdamasıyla birlikte sesin nereden geldiğini anladım. Kütüphanenin asma katında kesinlikle biri vardı. Bir iki adım geriye çekilip yukarıya doğru bakmaya çalıştım. İşte o anda onu gördüm.

Bana arkası dönük olduğu için önce büyükbabama benzettim. Onunla aynı boydaydı ama bu kişi hem daha gençti hem de atletik bir vücuda sahipti. Üstelik büyükbabam her zamanki klasik kıyafetlerinden vazgeçmiş olamazdı. Bu kişi eskitilmiş bir kot pantolonun üstüne dirseklerine kadar sıvadığı siyah uzun kollu ince bir kazak giymişti. Çok iri bir vücuda sahip değildi ama kaslı kollarını buradan bile görebiliyordum.

Sağ bileğinde deriden yapılmış bir kayış duruyordu. İncelemekte olduğu kitabı beni fark etmesiyle birlikte kapatıp raftaki yerine koyduktan sonra bana doğru döndü.

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin