İngiltere, Addison Malikânesi
Beyaz Oda
18 Haziran 2018
Odamın kapısını kapatıp bir süre arkasında öylece dikildim. Merdivenleri koşarak çıktığım için bir anda dalağım şişmiş, nefes nefese kalmıştım. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim zamanlarda yapacağım ilk iş, sıcak suyun altında düşünmek idi. Küvet daha suyla dolmadan ben kıyafetlerimden kurtulmuş ve kendimi soğuk küvetin temasına bırakmıştım.
"Sakin ol Havva! Düşünmek için zamanın olacak."
Gözlerimi kapattığımda beynimde canlanan ilk anı, beş kelimeden ibaretti. Merhaba ben Eliot Kendrick Addison. Bir süre o güzel yüzün, beni derinden etkileyen bakışlarının ve cezbedici kokusunun tatlı hatırasını andıktan sonra realiteye dönmenin zamanı gelmişti. Ne olmuştu bana? İlk görüşte aşk dedikleri şey bu muydu yani? Daha hakkında hiçbir şey bilmiyordum bile. Güzel bir yüze kanacağım hiç aklıma gelmezdi.
Küvetin içinde birden doğrulup gözlerimi açtım. Eliot'ın tanıdık gelen yüzünü nerede gördüğümü hatırlamıştım çünkü. İlk anda malikânenin her yerinde duran portrelere benzetmiştim ama ben onu rüyamda görmüştüm. Robert Amca'yla buraya gelirken uçakta gördüğüm rüyada. Babamın gençliğine benziyordu ama o kesinlikle Eliot Addison'dı. Daha tanışmadığım birini rüyamda görmem mümkün olabilir miydi?
Tekrar arkama yaslanıp suyun içine girdim. Yaşadığım tesadüf beni iliklerime kadar sarsmıştı. Eliot Addison benim kaderim miydi, hayatımın dönüm noktası, yazgım mıydı? Eğer o benim alnıma büyük harflerle yazılmış kısmetimse, bu çok güzel bir kader olmalıydı.
"Aptal âşıklar gibi davranıyorsun Havva! Tüm tarikat hikâyeleri kanlı biter unutma."
Ama burada kan yoktu. Zorlama yoktu. Dışarıdaki insanlar için normal olan bir ilişkiyi çeşitli kurallara bağlamışlardı o kadar. Ve ömrün boyunca sana sahip çıkıyorlar, zararsız gözüküyor yani.
Diğer kızlar olmak zorunda mı peki? Ben de adaylığı kabul edersem bu dört kişi demekti. Eliot'ı paylaşma duygusu bir yana insan böyle bir genişliği nasıl kabul eder ki?
İçimden bir ses, ne kadar istemesem de Victoria ile konuşmam gerektiğini söylüyordu. 'Yeniden Doğuş Günü' nü ondan öğrenmiştim sonuçta. Eminim sırf benden daha bilgili olduğunu kanıtlamak için tüm eğitimler boyunca neler öğrendiğini seve seve anlatmak isteyecektir.
Oturma alanından sesler geliyordu. Öğle yemeğim gelmiş olmalıydı ama bugün hiçbir şey yapmak istemiyor sadece Eliot'ı düşünmek istiyordum. Normal bir evde olsam odama kapanıp istediğimi yapardım ama burada uymam gereken bir programım vardı.
Bugün sadece yürüyüş ve yüzme günüydü. Yaşam koçum Jack Thurston'la birlikte ısınma hareketleri yaptıktan sonra yarım saat koşu bandında tempolu bir şekilde yürüdüm. Düşüncelerimi toparlamam için en güzel fırsatlardan biri de yüzmekti. Jack Thurston yüzme stilimi beğendiği için müdahale etmiyor, beni yalnız bırakıyordu artık. Ayrıca onun yanında mayolu durmaktan utanıyordum.
Derin bir nefes alıp havuzun diğer ucundan çıkmak için güzel bir dalış yaptım. Suyun altında yarım metre kadar ilerlemiştim ki havuzun kenarında birinin yürüdüğünü fark ettim. Bu Jack Thurston olamazdı. Ondan iri yapılıydı.
Suyun altında bulanık görmeme rağmen bilinçaltım kim olduğunu algılamıştı. Kalbim damarlarıma yüksek adrenalinli kan pompalıyordu. Birden suyun altında olduğumu unutarak nefes almaya çalışınca genzime su kaçmış ve öksürerek suyun üstüne çıkmıştım. Küçük bir boğulma tehlikesi atlattıktan sonra elimle yüzümdeki suları silip doğruca gelen kişiye baktım.
Bu, Eliot Addison'dı.
Bir günde iki kez karşılaşmak çok tuhaftı.
Şimdi yüzdüğüm havuzda tsunamiler oluyordu. Kendimi bir su baloncuğunun içinde nefes alamayacak şekilde hapsolmuş gibi hissediyordum.
Bacaklarını havuzdan sarkıtmış suya atlamak için hakemin düdüğünü bekleyen bir sporcu gibiydi. Üstünde sadece uzun yüzme şortu vardı ve kaslı vücudu ortadaydı. Vücudundan çıkan elektrik akımı suyun iletkenliği sayesinde bana kadar ulaşıyor ve ondan uzakta olmama rağmen akıma kapılmama neden oluyordu.
"Burada ne işin var?"
Sonunda kendimi toparlayıp sorulabilecek en mantıklı soruyu sormuştum. Sesimi duyurmak için biraz bağırmıştım.
Etkileyici bakışları bir süre dalgalanan suyu izledikten sonra sanki varlığımı yeni keşfetmişçesine bana doğru döndü. Konuşmaya başlamadan önce gülümsemiş gamzesini ortaya çıkarmıştı.
"Yüzmeye geldim."
Ahh, espiri yaptığını düşünüyor olmalıydı. Bende zaten burada golf oynanıyor zannediyordum.
Hiçbir şey demeden ona doğru yüzmeye başladım. Bu çölün ortasında suya koşmak gibiydi ya da savaşın tam kızıştığı bir anda sığınak bulmak gibi. Kollarımı duvara dayarken kolum dizine çarpmıştı. Bunu bilerek yapmış olabilirim. Artık aramızda mesafe yoktu ve gözlerinin içine bakıyordum.
"Şu an yüzme havuzu dolu ama bir sonraki saat boş mu diye senin için kontrol edebilirim" dedim.
Ne kadar dengesiz tepkiler veriyordum. Bir yanım elinden tutup havuza çekmek isterken bir yanım buradan gitmesini istiyordu.
Bu cevabı o da beklemiyordu sanırım. Öylece yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Şimdi ciddileşme zamanıydı.
"Karşılaşmamız tesadüf mü Eliot?"
"Hayır. Seni görmek istedim."
Ne kadar ciddi olmak istersem isteyeyim bu cevap karşısında tamamen eriyip yok olabilirdim. Beni görmek istiyor. O anda bir şeyi fark ettim. Ben bu çocuğa ilk bakışta koşulsuz âşık olmuştum ama onun duyguları neydi? Anadolu'da genelde miras bölünmesin diye kuzen evlilikleri çok fazla olurdu ama sekizinci sınıftaki sıra arkadaşım da teyzesinin oğluna âşıktı. Bunda yanlış bir şey olduğunu sanmıyordum. Ama Eliot, kuzenini yani beni sever miydi? Adaylığım için sorun yoktu ama sevgi, aşk bunlar ayrı bir konuydu.
"Neden beni görmek istedin?"
Vereceği cevap benim için çok önemliydi.
"Bugün yanından bir şey söylemeden ayrıldım. Kabalık ettiğimi düşündüm. Senden özür dilemek istiyorum."
İçimde büsbütün hayal kırıklığı vardı. Ben aşk âleminde yaşarken o sadece kibar davranmaya çalışıyordu. Ama bu söylediğine inanmalı mıyım bilemiyorum. Yüzünde oynayan her bir hareketi anlamlandırmaya çalışıyordum ama artık objektifliğimi kaybetmiştim.
"Özrünü kabul ediyorum o zaman. Şimdi yüzmem lazım sonra görüşürüz" dedim ve kulaç atarak ondan uzaklaşmaya başladım.
Gözlerim dolmuş ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Gerçi havuzun içinde haykırarak ağlasam kimse fark etmezdi. Kendime bir türlü inanamıyordum. Hem Eliot'a göstermiş olduğum tavırlara hem de aşk acısı çekiyor olmama. Ondan uzaklaştıkça kalbim sızlıyordu ve onu şimdiden özlemeye başlamıştım.
Nefes alma bahanesiyle başımı her yana çevirişimde Eliot'ı kontrol ediyordum. Bir süre hiç kımıldamadan oturduktan sonra bacaklarını sudan çıkardı ve çıkışa doğru yürümeye başladı.
Yüzmeyi bırakıp arkasından öylece baktım. Dönüp arkasına baksa ne yapacağımı bilmiyordum ama o da zaten hiç dönüp bakmadan çıkıp gitmişti.
Ama o anda kararımı vermiştim. Yarın büyükbabama söyleyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021
Mystery / ThrillerGizemli olan ev mi? Zaman mı? Yoksa insan mıydı? Elime bir hançer tutuşturdu. Bronzdan yapıldığını düşündüğüm bu sade hançer belki de malikânedeki en eski nesneydi. Ürpertiyle birlikte bir hançere bir de Robert Amca'ya bakarken içimden "Bütün tarika...