35

679 376 13
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Dr. Stephan Cavan'ın Muayenehanesi

21 Haziran 2018

Uyanmaya çalışıyor, bir türlü başaramıyordum. Boğazım yanıyordu. Gözlerimin önünde parlak bir ışık vardı. Parlak ışığın tavandaki floresan lambadan geldiğini anladığımda her şey netleşmeye başladı. Bir hastane odasındaydım.

Tüm hafızam yerine geldiğinde gözlerimi devirerek "Allah'ım hâlâ Addison Malikânesi'ndeyim değil mi?" dedim. Her şeyin bir rüyadan ibaret olmasını nasıl da isterdim. En son hatırladığım şey duşun altında ağlıyor olmamdı. Ve kolyem. Ah tabii ki mucizevi bir şekilde tekrar boynumdaydı.

Koluma serum bağlanmıştı ve üzerimde hastane önlüğü vardı. Burnum tıkalı gibiydi ama neden hastanede olduğumu anlayamıyordum.

İçeriye daha önceden gördüğüm hemşire girdi ve "Günaydın efendim. Lütfen kalkmayın doktorunuza haber vereyim" dedi. İngilizce konuşuyordu.

"Bir saniye" dedim. Boğazım kurumuş, sesim çatallı çıkıyordu. Durdu ve bana döndü "Tuvalete gidebilir miyim? Yardım eder misiniz?" dedim.

"Sondanız var efendim, sıkıntı yok" dedi.

"Hayır, lütfen tuvalete gitmek istiyorum" diye ısrar edince lateks eldivenleri eline geçirip yanıma geldi ve sondayı çıkarttı. Damar yolunun tıpasını kapattıktan sonra serumun hortumunu çıkardı ve tuvalete kadar gitmeme yardım etti.

Klozete oturunca çok rahatlamıştım ve düşüncelerimi toparlama fırsatı bulmuştum. Karnım çok acıkmıştı ve en son ne yediğimi bile hatırlamıyordum. Tuvaletten çıktığımda ise odanın içerisinde bir sürü adam olduğunu görünce çok utandım.

Bunlar beyaz önlüğüyle Doktor Stephan Cavan, Robert Amca, büyükbabam ve tanıştığımızdan beri yüzünü görmediğim Harold amcamdı.

Büyükbabam bana sarılarak "Eva, iyi olmana sevindim. Bizi çok korkuttun" dedi.

"Bana ne oldu bilmiyorum büyükbaba, ama iyiyim sağ ol" dedim.

Yarı açık hastane önlüğünü elimle kapatmaya çalışıp ağır adımlarla önlerinden geçerek yatağın ucuna oturdum. Doktor söze karıştı.

"Soğuk suyun altında uzun süre baygın kalmışsınız hanımefendi" dedi.

Soğuk suyu açtığımın farkında bile değildim. O an yaşadığım ruh hâlini hatırlayınca gözlerim dolmuştu. Annemle babamın intihar ettiklerine bir türlü inanamıyordum.

"Kaç saattir buradayım?"

"Yaklaşık 32 saattir."

"Ne? Neden o kadar fazla?"

"Aslında sizi biz uyuttuk. Vücudunuzun toparlanmaya ihtiyacı vardı. Uzun süren açlık, uykusuzluk ve soğuk duş almanın yanında enerji dalgalanmanız da eklenince vücudunuz epey hırpalanmış."

Amcam sigara kokan vücudunu öne çıkarıp sert bir ses tonuyla "Küçük hanım kendinizi neden bu kadar hırpaladığınızı açıklayacak mısınız, yoksa bizim mi tahmin etmemiz gerekecek? Tüm dünyadaki krizlerle ilgilenmem gerekirken burada senin ergenlik tribinle uğraşamam" dedi.

Hayatımda yediğim en sert azarlardan birisi sanırım buydu. Hatta tek bile olabilirdi. Ağlamak üzereydim.

Büyükbabamın sesi gür bir şekilde tüm odada yankılandı.

"Harold."

Bu küçük uyarı ona yetmişti. İsteksizce geri çekildi.

"Hepinizi telaşlandırdığım için üzgünüm. Kafam çok karışıktı ve ne yapmam gerektiğini bilemedim. Bir karar almam gerekiyordu."

"Ne kararı aldın Eva?"

"Buradan gitmek istiyorum büyükbaba. Abant Gölü'ne gitmek istiyorum. Evime dönmek istiyorum."

Sonunda söyleyip kurtulmuştum. Bu kadar entrika ile başa çıkabilecek gücü kendimde bulamıyordum. Bana bu kadarı yetmişti.

Hepsi şok olmuş vaziyette birbirlerinin yüzlerine bakıyorlardı. Doktor, bu gergin ortamda izin isteyip dışarıya çıktı. Büyükbabam yanıma gelip "Eva acele karar veriyorsun. Önce toparlanman lazım sonra.."

"Bence geç bile kaldım büyükbaba. Hatta buraya hiç gelmemeliydim. Lütfen gitmek istiyorum" dedim. İlk kez büyükbabamın sözünü kesmiştim. Ondan öylesine korkup, çekinirken bu yaptığıma ben bile şaşırmıştım.

Robert Amca ise geldiğinden beri ilk defa konuştu.

"Richard, Harold, Eva ile yalnız konuşabilir miyim? Lütfen" dedi.

Herkes odadan çıkmış, bizi baş başa bırakmışlardı. Şimdi Robert Amca köşede duran sandalyeyi yatağın yanına kadar çekmişti. Neredeyse dizlerimiz birbirine değecek kadar yakın oturuyorduk.

"Robert Amca, söyleyeceğin hiçbir şey fikrimi değiştirmeyecek bunu bilmeni istiyorum."

"Fikrini değiştirmek istemiyorum, sadece nedenini öğrenmek istiyorum" dedi.

Tepkisiz duran yüzü az da olsa kendini ele veriyordu. Sanırım üzgündü.

"Nedeni herkesin bildiği ama benim bilmediğim sırlar olabilir mi?"

"Neyi kastediyorsun?" Şaşırmışa benziyordu.

"Annemle babamdan bahsediyorum. Onları siz mi öldürdünüz? Lütfen Robert Amca bana sadece doğruyu söyle, bunu bilmeye hakkım var."

"Ne? Hayır."

Direk gözlerinin içine bakıyordum. Yeşil gözlerinde doğruluğu arıyordum. Kendinden emin gözüküyordu.

"Peki, annemle babam intihar mı etti?"

"Olabilir."

"Evet ya da hayırı duymayı tercih ederim."

"Evet."

"Bunu bana neden söylemediniz?"

Gözlerimden sessizce akan yaşlara engel olamamıştım.

"Bu sonucu değiştirmezdi Eva. Baban bir karar vermişti ve uygulamıştı. İnancı her şeyin üzerindeydi. Aynı inancı senin de paylaşmanı isterdi."

"Bunu nereden biliyorsun?"

Elini ceketinin cebine atıp deri kaplı defteri çıkardı. İşte hırsız, çaldığı malı sonunda teslim ediyordu.

"Bu babanın defteri Eva. Okumaya hazır olmadığını düşünüp senden aldığım için özür dilerim."

"Şimdi hazır mıyım peki?"

"Öyle umuyorum."  

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin