49

635 366 3
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Büyük Salon

17 Temmuz 2018

Bu sefer olması gerektiği gibi çok şık giyinmiştim. Gece elbisesinden sönük, günlük kıyafetten olabildiğince uzak şık bir elbise seçmiştim. Topuklu ayakkabılarla yürümem zordu. Ama kendinden emin görünüşüme zarar vermemek için uğraştım. Tüm gün kasıklarımı ovalamış minik bebeğimi sevmiştim. Artık ben de kendimle gurur duyuyordum.

Beni almaya gelen koruma ise Stone'du. İsmini öğrendiğim günden beri Stone, bana daha sıcak davranıyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Şimdi de gebeliğimden haberi olmuşçasına daha dikkatli muamele ediyor, her an düşmemi engellemek için elini sırtıma yakın tutuyordu.

Büyük salona son giren yine bendim. Bunu bilerek ayarlıyor olmalılardı. Victoria ve Sophie her zamanki yerlerine kurulmuş, büyükbabamla kahkahalar eşliğinde sohbet ediyorlardı. Anlaşılan hamile kalamayan kişi Grace'di.

İçeriye girmemle birlikte yine kahkahalar susmuş, büyükbabam beni karşılamak için ayaklanmıştı. İki yana açık kolları bir anlığına olağanüstü bir nesneye bakıyor gibi çenesinin altında birleşti. Son gördüğümde durgun olan büyükbabam, şu an gayet neşeli görünüyordu.

Bana sımsıkı sarılıp yanaklarımdan öperken "Tebrik ederim kızım, ailemizi ve atalarımızı onurlandırdın" dedi.

Bana ayrılan koltuğa geçerken Victoria'nın gözü yine üzerimdeydi. Gözün panoramik yapısından faydalanıp beni izlediğini anlasam da ona dönüp hiç bakmadım. Sophie ise Victoria'ya nazaran daha sıradan gözüküyordu. Hafif kambur bir şekilde oturmuş çay fincanı ile oyalanıyordu.

Büyükbabam içinde yine onur, inanç, ata, tarikat, vâris kelimeleri geçen cümleler kuruyor, sırasıyla gözlerimizin içinde dolanıyordu. Victoria ellerini dizinde birleştirmiş, dikkatli bir şekilde konuşulanlara odaklanmıştı.

Benimse anlamsız bir şekilde gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için çayımdan yudumlar alıyor, farklı yerlere bakmaya çalışıyordum.

Büyükbabamın dediği aile kelimesi içimi acıtmıştı. Ne annem ne babam ne de eşim vardı. Bu malikâne bir ev, bir yuva olmaktan ne kadar uzaksa biz de bir aile hatta akraba olmaktan o kadar uzaktık. Herkesin ayrı odalarda yemek yediği, ayakkabıyla dolaşıp korumalar eşliğinde gezdiği, birbirini görmek için randevu almak zorunda kaldığı ve hatta görüşemediği bir yerde neden beklentiye girmiştim ki?

Aile diyebileceğim tek şey, her dakika içimde büyüyen yavrumdan başkası değildi. Bu yaşıma kadar anneliği hiç düşünmemiştim. Nasıl annelik yapılır bilmiyordum. Yapabileceğim tek şey onu çok sevmek ve tüm tehlikelere karşı koruyup huzurlu bir hayat sunmaktı. Şansımız varsa bu hayata babasını da dâhil edebilirdik.

Ben ne kadar hüzünlüysem, Victoria da bir o kadar neşeliydi. Sanki elle tutulur bir mutluluğu vardı. Ayrılırken herkes hak ettiği tebriği tekrar alırken, Victoria hâlâ ağız dolusu gülümsemekteydi.

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin