"Sonunda başına neler gelirse gelsin, güzel şeyler yapmak için uğraşmak güzeldir."
-Platon
~~~
Normalde her bir faaliyette atılgan olan ben şuan o kadar pasiftim ki kendime inanamıyordum.
Goeun, yanında emanet edildiği cariye ile birlikte yanımıza gelmiş ve gülümseyerek bizimle konuşmaya başlamıştı. Ne kadar iyi dans ettiğimizden, herkesin hayranlıkla baktığından, hatta öyle ki çoğu kızın bizden gözünü alamadığından bile bahsetmişti. Bu demek oluyor ki o beni dikkatle izleyip etrafımdaki kızlara göz gezdirerek kimlerin beni izlediğine bakmıştı.
İçimdeki çocuk şuan festivaldeki insanları takmadan tüm meydanda çığlık atarak koşup bağırmak istese de kalbim daha yeni tanışmakta olduğumuz bu kıza karşı rezil olmak istemiyor bu yüzden yerimde kalmamı, sevincimi şimdilik içimde yaşamamı söylüyordu.
Yanımdaki Soojang ise onun aksine beni rezil etmek istermiş gibi ellerini beline yerleştirmiş ve tek kaşını havaya kaldırmış şekilde Goeun'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Sanırım o bu muhafızlık görevini oldukça önemsiyordu.
"Sen... biz dans ederken kimlerin bizi hayranlıkla gözetlediğine mi baktın? Doğru söyle. Dansımıza o kadar hayran kaldın ki herkesin bizi izlemesine dayanamdın, tüm o kızları en kıskanç duygularında kesip içinden her birine lanet yağdırdın. Ayrıca..."
"Evet gösterinize bayıldım. Hatta en sonda yaptığınız baloncuk gösterisine de hayran kaldım. Sonuçta her zaman soylu insanların sabun yiyip de ağzından baloncuklar çıkardığına şahit olmuyoruz."
Goeun, Soojang'a karşı iğneleyici olsa da asla öyle gözükmeyen bir biçimde konuştuğunda ben çoktan yerin altındaki katmanlara doğru karışmaya başlamıştım. O bizim sabun yediğimizi nereden anlamıştı?
Soojang da benden farksız olarak şaşırmış şekilde bana bakarken ben kaçamak bakışlarla Goeun'a bakıyor ardından yakalanacağım korkusuyla bakışlarımı kaçırıyordum. Tanrım rezil olmuştum! Ayrıca hem şuan onun yanında her zaman olduğum gibi davranamıyordum hem de kendimi düzgün bir şekilde ifade edemiyordum. Tanrım konuşamıyordum bile!
Aklım bu düşüncelerle doluyken abim Veliaht Prens Ohgong'un baş muhafızı yanımıza doğru yaklaşmış ve o sert bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirerek Soojang'a son bir bakış atıp konuşmuştu.
"Prensim izninizle Muhafız Soojang'ı almam gerekiyor. Veliaht Prensimiz tüm muhafızları toplayıp saray bahçesindeki meydana götürmem için bana bir emir verdi. Saray için yaptıkları fedakarlıklar ve bulundukları hizmetlerden ötürü Veliaht Prens teşekkür olarak onlara minik armağanlarda bulunacak. İzninizle."
Önümde hafif bir selam verme amacıyla eğilmiş ve Soojang'ın bana attığı şaşkın bakışları umursamadan ona doğru başını 'gitme zamanı' dermişçesine hareket ettirip ilerlemeye başlamıştı. Soojang başta beni yalnız bırakmak istemese de bu gitmek zorunda olduğu gerçeğini değiştiremiyordu. Yandan yanda Goeun'a attığı bakışlara bana yaklaşmış ve onun duyamayacağı bir şekilde fısıldamıştı.
"Prensim eğer bu kız sizi başka kızlardan kıskanıp da sorun çıkarmaya kalkışırsa bana seslenin. Hemen uçup gelirim!"
Soojang'ın dediklerine göz devirirken içten içe böyle bir şey olması için de dua ediyordum. Tanrım kim kime ilk görüşte bu kadar bağlanabilirdi ki?
Goeun yavaş yavaş bizden uzaklaşan Soojang'a bakarken ben de aklıma dolan tilkilerimle yine saniyeler içerisinde tüm planımı yapmıştım. Yanındaki cariyeyi gönderip onunla birlikte festivali gezecektim. Her sene Soojang'la gezmekten bıkmıştım. Tamam bıkmamıştım çünkü festivallerde biz ikimiz her zamankinden daha heyecanlı, coşkulu ve espritüel oluyorduk. Genel olarak onunla dolaştığımız yerler hep aynıydı fakat her zaman ayrı bir komik ve unutulmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince Of The Garden // Park Jimin
Novela JuvenilPark Jimin, Park Hanedanlığının 3. erkek güzeli prensidir. Haylazlıklarıyla geçirdiği hayatından ne şikayetçidir, ne de memnun. Park Jimin yine bir gün en kadim dostu, muhafız arkadaşıyla birlikte bildiğini okurken biriyle tanışır. Biriyle tanışır...