Korku.
İnsanın en büyük korkusu nedir?
Tabi bu kişiden kişiye değişen bir kavram. Herkes için tanımı farklı olan bir kavram. Bana soracak olursanız şu an benim için korku; tanımlanamayan soyut bir nesne gibi.
Emir karşımda durmuş bana kahkahalarla gülüyordu. İlk defa onu böyle görüyordum. Dağınık saçları, kot gömleği, güldüğü için kısılmış olan gözleri..
Sanki karşımda bir çocuk varmış gibi hissettiriyordu bu. Peki neye gülüyordu? Parmağıyla beni işaret edip zar zor konuşabildi. "Sen...sen çok aptalsın Deniz. Çok aptal." Ve yine yükselen kahkaha sesi. Üzerimde komik bir şey mi var diye baktım, fakat gayet normaldim. Ona doğru bir adım attım. Ve bir adım daha. Gittikçe yaklaşıyordum. Arkasındaki aynayı farkedince durdum. Hâlâ ondan uzaktaydım. Fakat yanımdaymış gibi kahkaha sesleri kulağımda çınlıyordu. Aynanın hizasına geldiğimde çığlık sesleri etrafı sardı. Fakat ben çığlık atmıyordum. Emir ise kahkahasını kesmiş bana bakıyordu.
Aynadaki yansımama baktığımda bu sefer etraftaki çığlık seslerine benim sesim de dahil oldu. Aynadaki yansımam o kadar korkunçtu ki. Bendim ama farklıydım işte. Arkamı dönüp koşmaya başladım. Sert bir şeye çarpınca durdum. Emir. "Çok aptalsın!" Kaşlarımı çattım. N'oluyordu burda? Yere yatıp cenin pozisyonunu alarak kulaklarımı tıkadım ve bir an önce bu ânın bitmesini bekledim.
﹏﹏﹏
Birden bire açılan gözlerim, başıma âni bir ağrının saplanmasına neden oldu. Sırtımdan akan ter damlaları tişörtümün tenime yapışmasını sağlıyordu. Kupkuru olan ağzımı ıslatmak için yutkundum. Fakat bu boğazımın da ağrımasına sebep olmuştu. Hafif öksürdüğümde ise belimde sızlamalar başladı. Daha hava karanlıktı. Saatin kaç olduğuna bakmak için komodine uzanıp telefonumu aldım. Kapattığım için açılmasını bekledim. Telefon açıldığında saate baktım. 04:25.
Ağrılarım yüzünden sızlayarak kalktım. Aşağı inerek mutfağa gidip bir bardak su içtim. Şuan kendimi o kadar yorgun ve boş hissediyordum ki.
Tıpkı...tıpkı bir pilli bebek gibi. Pili bitmek üzere olan bir pilli bebek gibi.
Boğazımda öksürmeme sebep olacak bir yumru hissettim. Tekrar öksürünce bu sefer sırtımdaki ağrılar arttı. Nefes alınca bile ağrıyo gibi bir şeydi bu. Yüzümü buruşturdum. Bardağı tezgaha koyup 8 kişilik yemek masasının kenarından bir sandalye çekip oturdum. Dirseğimi masaya koyup, elimi başıma yasladım. Gözlerimi bile zar zor açıyordum.
Hafif doğrulup çokta uzağımda olmayan sıralı prizlere elimi uzatarak ışığı kapatmak için düğmeye bastım. Sandalyeye sinip başımı arkaya atarak gözlerimi açtım. Perdenin arasından içeri süzülen ay ışığının etkisiyle görebildiğim tavana baktım.
Başıma saplanan âni ama küçük bir acıyla yüzümü ekşittim. Kafamın içinde yapışkan ve katıya daha yatkın olan iğrenç bir sıvı hissediyordum. Bilmem kaç dakika daha boş boş tavana baktıktan sonra gözlerimi kapattım.
Şu an karanlıkta tek başıma oturuyordum öyle değil mi? Korkmam gerekmez miydi? Fakat ben tuhaf bir şekilde kendimi huzurlu ve iyi hissediyordum. Başım, boğazım ve sırtım hariç.
Kendimi bu kadar yorgun ve bitkin hissederken uyumam gerekirdi. Fakat gözümde uykuya dâir en ufak birşey bile kalmamıştı. Kendimi çok tükenmiş, hastalıklı ve yorgun bir o kadar da canlı hissediyordum. Bu saçma düşüncelere kaşlarımı çattım. Ardından tekrar gözlerimi açıp kapattım.
Karanlıktaydım. Tek başıma karanlıkta oturuyordum. İçeriye süzülen ay ışığından başka hiçbir şey yoktu. Korkmuyordum. Korkmuyordum ve bu bana kendimi güçlü ve huzurlu hissettiriyordu.