3.mevzu

138 16 101
                                    

Mehemmet, sabahın burun yakan kokusuyla birlikte denizin tuzlu havasını solumaya alışmıştı, ancak şu tuhaf aileyle kahvaltı yapmak hala bir tuhaftı. Yine kahvaltı da herkes sessizliğini korumak için büyük bir çaba sarf ederken, Mehemmet'in daha önce görmediği bir adam çıkageldi.

Krem takım elbisesi özenle ütülenmiş, gömleğinin üzerindeki mavi süveterine beyaz Noel geyikleri işlenmişti ki henüz yeni yıl bile değildi. Biraz James'in kıvırcık saçlarını almış, biraz Johanna'nın renkli gözlerini, biraz da Mehemmet'in bıyıklarını... Kardeş olmamalarına rağmen Mehemmet ile aynı stil bıyık taşımaları, bir süre birbirlerine tuhaf bakışlar atmalarına sebep oldu.

Adam her kimse Mehemmet'i pek sevmiş görünmüyordu. Sandalyesine oturmadan önce de bir yumruğunu bel kemiğine koydu ve "Kahvaltı soframızda neden şüpheli bir adam var?" diye sordu.

Mehemmet, onun bu aileden bir başka kardeş olduğunu anlamadan önce, şu evde karşılaştığı tek gerçek akıllı insan olduğunu düşündü. Sonunda biri onu dürüstçe sorgulamaya başlamıştı, ancak bu bir taraftan da endişelendiriciydi.

James yine saf gülümsemesiyle birlikte "Geç otur kardeşim." dedi. "Seni görmeyeli uzun zaman oldu, konuşulacak çok şey var. Dert etme de otur hadi."

"Neden kahvaltı soframızda bıyıklı bir adam var dedim?"

Johanna, James'in sessizliğine fırsat vermeden "Onu James eve aldı." dedi. "Bir yazar ve konağımızı kurgusunda kullanıyor."

James, gerçeği bir anda aşikâr ettiği için kız kardeşine sabırsız bir bakış atarken, yeni gelen kardeş oturmamakta ısrar etmeye devam etti. "Neden kahvaltı soframızda bir tiyatrocu var peki?"

Dayanamayıp ayağa kalkan James "Julian!" dedi. "Kardeşim, hadi otur da normal insanlar gibi kahvaltımızı yapalım, ha?"

"Bana bak James. Bu evi bu tür kalpazanlıklar için sana emanet etmedim ben. Evimizi yabancı insanlara açmamızın doğal olduğunu bilmiyordum ve bunu hepiniz gayet normal karşılamış görünüyorsunuz. Yazar ya da tiyatrocu her neyse kendinize bir kuklacı almışsınız ve eğleniyor musunuz? Neden evimizin bir kurguda kullanılmasını isteyeyim ki? Bu ne saçma iş? Yazar, kendi fantezi dünyasını anlatmak için pekâlâ bir otelde kalabilir. Bunun için bir aileyi rahatsız etmesine ne gerek var?"

Johanna "Fantezi değil, polisiye." dedi. "Katil de var."

Mehemmet, tüm konuşmayı çıt çıkarmadan izlerken, Johanna'nın bu şekilde tepki vermesine şaşırdı. Ona polisiye ya da katil dememişti. Tüm bunları o söylemişti. Üzerine Johanna'nın ona bakıp gülümsemesi de cabası oldu. Bu kadından şüphelenmeli miydi, yoksa bir şeyden haberi olmayan bir polisiye sever miydi?

"Neden kahvaltı soframızda Arthur Conan Doyle yerine bir başkası var peki?"

Herkes susup Mehemmet'e baktığı an bir anda gerçeğin açığa çıkacağını düşündü. Ayağa kalkıp Julian denen kardeşi başıyla selamladı. "Benim adım Mehemmet. Ben..."

Julian onu daha fazla dinlemeden tekrar James'a döndü ve "Bunun için bir de para aldığını söyleme." dedi. James yalan söylememek için bir nevi kıvrandı. Julian ise bıyık altından tuhaf bir şekilde gülümsedi. Bu gülümsemesinin James'a benzemediği bir gerçekti. "Babam bunu yapmanı hoş karşılamazdı."

James, Mehemmet eve geldiğinden beri ilk defa ciddileşti, buz kesildi. "Babam burada değil."

Bu sefer Johanna da ayağa kalktı. "Evet, herkes şuna bir son verebilir mi? Sabah sabah iştahımı kaçırmaya çok niyetli gibisiniz."

Deniz tarafından yükselen martı seslerinin ardından, Mehemmet'in eve geldiğinden beri şahit olmadığı bir şey daha gerçekleşti. Uyumayı seven kardeş Jason, terliklerini sürüyerek çıktı geldi ve bir sandalye çekip oturdu.

Yeni kardeş Julian gelir gelmez bu evde olmayan şeyler gerçekleşmeye başlamıştı. Mehemmet bunun onun için şans mı yoksa musibet mi getireceğini bilemedi. Bu da onu korkuttu.

Jason, tabağına dökülen çorbasını tuhaf bir şapırdatmayla içerken gözleri hala yarı kapalıydı. Saçı başı dağınık, pijaması savaştan çıkmış gibi buruşuktu. Göz torbaları başka bir organa dönüşmüş, kirli ve bakımsız sakalı yüzüne gölge düşürmüştü. James, nişanlısı onu terk ettiğinden beri böyle olduğunu söylüyordu. Johanna ise işten atıldığından beri diyordu. Mehemmet ise bu ailenin babasının başına her ne geldiyse o andan beri normal olmadıklarını düşünüyordu.

Herkes sandalyesine oturdu. Johanna yemeye niyetlenmediği çorbasını kaşığıyla oynamaya, Jason onun aksine şapırdatmaya, James sıkıntıdan kaşınmaya ve Julian'da Mehemmet'i süzmeye devam etti. Mehemmet ise suçlu bir mahkûm gibi dimdik oturuyor, kaşığıyla ilk defa Johanna'yı taklit ediyordu.

Mehemmet, neredeyse hiç konuşulmayacağını düşünürken, Julian sessizliği yine bozdu. "Bir yazar mısın?"

"Evet efendim."

"Polisiye mi yazıyorsun?"

"Pek sayılmaz..."

"Ne tür yazıyorsun?"

"Genelde macera." Sanırım.

"Kitabının adı ne?"

"Efendim?"

"Bastırdığın bir kitap vardır diye düşünüyorum. Öyle değil mi? Bir yazar unvanının olması o kadar kolay değildir diye düşünüyorum."

"Evet..." Ve sıkıştığında paşanın vermesini istediği ismi söyledi. "El-gâribül insaniyyet vel-vâcibül emsaliyyetül acâyip."

Bir süre Josan'ın tuhaf çorba içme sesi devam etti.

Julian "Harika." dedi. "Eve aldığın adam bari tanınmış bir yazar olsaydı. Zaten hep amatörlerle yatmaktan bir işe yaramıyorsun."

James, kardeşinin yumuşadığını düşünmüş olacak ki "Sen iyi bir adamsın Julian." diye yağ yakmaya başladı.

Johanna ise konuyu değiştirmek için "Hafta sonu baloya hepiniz katılıyorsunuz değil mi?" diye sordu. "Eğlenceli olacak, yazar efendiyle birlikte bir oyun oynayacağız."

Bu ise sadece Julian'ın öfkesini bir kat daha arttırdı. "Bir de onu baloya mı davet ettiniz?"

"Bunun neresi yanlış?"

"Bunun neresi yanlış mı? Johanna sana ne oldu böyle? Bu ailenin nesi var ha? O baloya her yoldan geçeni davet etmediğimizi sanıyordum."

James, bir anne edasıyla yanında oturan Julian'ın elinden tuttu. "Sakin ol kardeşim, sadece balo."

Onlar tartışmaya daldıklarında, Mehemmet sessizce sofradan kalktı. Buraya geldiğinden beri bir anda hiç bu kadar ter döktüğünü hatırlamıyordu.

Elini yıkamak için bahçedeki çeşmeye yöneldiğinde, Julian'ın onu ardından takip ettiğini fark etti. O elini yıkamaya başladığında ise yanında belirmişti. Mehemmet sesini çıkaramasa da Julian bir kaç kelime etti ve gitti.

"Gerçek niyetinin ne olduğu bilmiyorum, ama sana bir hafta veriyorum yazar efendi. Senin gibi biri için bu bile fazla. Sonra seni bu evde dolanırken görürsem acımam, elimde kalırsın."

.

Peki, şimdi yeni bir isim var mı aklınızda? :)

Mektuplar Mevzular MerhumlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin