Otuz yedinci gün

42 18 0
                                    

Canlarım son 3.
Çabuk bitti ayol.
Bitirdiğim ilk kitap.
Yazmayı yani.
SON 3!!
Final geliyorrr...
Bölüm şarkısı: Taylor Swift- out of the Woods
👇🏻👇🏻👇🏻

     Yüzümün yalanmasıyla uyandım. Karşımda Beyaz'ı gördüm. "Günaydın" dedi, aynı şekilde karşılık verdim. Ayağa kalktım ve ateşi yükseltmek için kızların topladığı dalları tutuşturdum. Acıkmaya başladığımı hissettiğimde ayağa kalktım ve telefonun çekip çekmediğini kontrol etmek için mağaradan çıktım. Dışarı çıktığımda büyük şok geçirdim. Muhtemelen gece boyunca kar yağmış olmalı çünkü karın seviyesi çok yükselmiş ve bu kar yumuşak, yani zor yürürüz, ve de telefon hala çekmiyor, şarjımın bitiyor olması da kötü yanı. Power bank'i yanımda getirdiğim için hemen taktım ve şarj olduğu sırada ısınmaya devam ettim. "Telefon çekmiyor, kar çok yükselmiş ve yumuşak. Burada kaldık. Bizi bulmaları çok zor" diye durumumuzu açıkladım. Güneş ağlamaya başladı, "hepsi kar topu oynama isteğiyle geldi başımıza. İnanmıyorum" dedi. "Güneş, ağlama, bilemezdik ki kaybolacağımızı... ama şimdi ne yiyeceğimizi bulmalıyız" dedim dolan gözlerimle ona sarılırken. Ada da katıldı bize, oracıkta korkudan ne yapacağımızı bilemeden sadece birbirimize sarıldık. "Bende çok açım" dedi Ada. Ayağa kalkıp bir parça buzu erittim, oluşan suyu içtim. Biraz da kızlar için erittim. "Beyaz, sende ister misin?"

Hayır, teşekkürler

    Aklıma gelen fikirle gülümsedim. "Kızlar, çıkış yolumuzu buldum" dedim. "Ne?" dedi Güneş yaşlı gözlerle. "Beyaz, diğer kurtlar, yapacağım şeyden korkmayın" yere oturdum ve gözlerimi kapattım. Odaklandım ve gözümün önüne ejderhamı getirdim. Gözlerimi açtım ve yükselmesi için emrettim. Herkes şok içinde bana bakarken ben ejderhamın gözünün içine cesurca bakıyordum.

Bizi çıkart buradan...

     Sırtına atladım. Ada ve Güneş beni takip etti. Kurtlarda bindiklerinde yükseldik. "Bu şey harika!" diyordu Güneş. Göz yaşlarını silmişti ve uçarken etrafına bakıyordu. "İşte, oradalar! Bizi arıyorlar" dedi Ada. O tarafa doğru alçaldık. Bizi göremeyecekleri bir yerde indik ve onlara doğru koştuk.

Sağol Beyaz, siz olmasanız biz ne yapardık?

     Vardığımızda hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Bizi aradıklarını söyleyince yakınlarda gezintiye çıktığımızı söyledik. Bize inandılar. Çadırımıza girip üstümüzü değiştirdik ve kahvaltı için geri çıktık. "Bunu tekrar yapalım" diyordu ikiside. "Neyi?" "Ejderhaya binmeyi. Sen bundan bize bahsetmemiştin" "olabilir" bana kötü kötü baktılar. Bende onlara 32 diş sırıttım. "Bence bugünlük bu kadar macera yeter, dedim ve kahvaltıma döndüm. Çok acıkmıştım. Yemekten sonra tüm katılımcılar daha yükseğe doğru yürümeye başladı, bizde dahil. Burada kimseyle tanışmadık, kimseyle tek kelime etmedik, çünkü biz bize yeteriz. Bugün akşam geri dönüyoruz.

     Gidebileceğimiz en yüksek yere gittik, kızak tepesine. Önce bir kızak seçtik, 3 kişinin kolayca bilebileceğim büyüklükte bir tane. Sürükleye sürükleye en tepeye çıkmaya başladık. "Sizde kayak kaymayı deneyelim mi?" dedim. "Olur! Hatta çok güzel olur" dedi Ada. "Ben cesaret edemedim ama" diye araya girdi Güneş. "Birlikte yaparız yine" dedim. Başlarını salladılar. Kızağı çekmekten kollarım yorulduğunda rüzgarla ilerlettim. Sanki çekiyormuş gibi içindende tuttum ama. Biraz fazla kullanınca rüzgarı benim çekiyormuşum gibi gözüktüğümden daha fazla geldi ve tuhaf kaçtı. Bunu fark eden Ada konuştu "sen yine gücünü mü kullanıyorsun? Bana bak sıra bana geldiğinde asla çekmem, elinle çek şunu" "boş verin çekmeyi ya böyle çıkartırız yukarı" "sen olmasan biz böyle yorula yorula eğlenirdik kanka ya. İyi ki varsın. Bugün uçurdun bizi resmen! Hemde var olduğuna inanmadığım bir şeyin üstünde!" diye sesli sesli konuşunca Güneş ona kaşlarımı çatarak susması gerektiğini hatırlatan bir bakış attım. Etraftakiler duyarsa bizi deli falan sanabilirdi. Doğrusu hoşuma gitmişti bu dedikleri. En sonunda yukarı vardığımızda öne ben, arkama Ada, onun arkasına boy sıralaması gibi Güneş oturdu, en kısa ben olduğum için maalesef ilk sırada ben vardım. "Gidiyoruz!" diye bağırdım ama kızak çok yavaş iniyordu. "Ya ben sıkıldım!" dedi Ada. "Bende!" diye ekledi Güneş. "Hazır olun o zaman" deyip rüzgarın bizi sonuna kadar hızlandırmasını sağladım. Aşağı varana kadar bağırmaktan boğazımız ağrımıştı ama vardığımızda şaşkınca kızağın üstünde biraz bekledik. Saçlarımız çok fenaydı. Birden aynı anda kahkaha atmaya başladık. Millet bize bakıyordu ve nasıl bu kadar hızlı gittiğimizi sorarcasına kaşlarını kaldırıyorlardı.

     "Ya boşverin yürümeyi, ayaklarınızı koşarcasına sallayın" dedim ve hepimizi hafiften havalandırdım. Tepeye tekrardan ama daha hızlı vardığımızda bu sefer tam tersi şekilde dizildik. Aslında sadece ben ve Güneş yer değiştirdik o kadar, ama Ada da bende bir şey göremediğimizi fark edince söylenmeye başladık "sırık gibi boyun var hiçbir şey gözükmüyor!" diye sızlanıyordu Ada. Bende benzer tepkileri verince yeniden yer değiştirdik. Aynı pozisyonda bu sefer resmen uçarak başlamıştık. Saçlarımız her seferinde bir tuhaf oluyordu ve yüzümüz buz tutuyordu ama aşağı inince gizlice yüzümüze ateş tutuyordum. Bu böyle giderken kızak süremiz doldu. Millet 5-6 kere kayarken biz bu şekilde 20 kez falan kaydık. Herkes şaşkınlıklarını belli edecek şekilde bakıyordu bize. Bazıları video çekmişti ama kimse anlamamıştı gerçekten ne olduğunu.

    Bu sefer kayak kiraladık. Teleferik olduğu için uçmamıza gerek kalmamıştı, çıkmadan önce bize nasıl kayacağımızı anlatmışlardı da. O yüzden korkum biraz olsun azalmıştı. Ama kim bilebilirdi ki karlar içinde yuvarlanarak aşağı varacağımızı? Yan yana kayarken birbirimize çok yaklaştığımız için kayaklarımız birbirine takıldı ve yuvarlanmaya başladık. İndiğimizde ben oturur pozisyona geçerken Ada yatıyordu ve Güneş tepe taklak olmuştu. Şaşkınlıktan ve soğuktan gözlerimiz kocaman açılmıştı, resmen çizgi filmlerde olduğu gibi olmuştu. "Birbirimizden uzak kayalım" dedim ayağa kalkarken. Bu sefer doğru şekilde kaydık ve indiğimizde çok eğlendiğimizin farkına vardık. Benim saçlarımda sorun yoktu ama onlarınki bembeyaz ve karmakarışık olmuştu eğlencelerimizin sonunda. "Ya ben bir pozda fotoğraf istiyorum" dedim kamp alanına dönerken. Arkada kaldık ve bizi göremeyecekleri yerde ormana karıştık. Beyaz'ı ve diğer kurtları çağırdım. Taylor Swift'in Out Of The Woods şarkısının klibinde sonlara yakın verdiği kurtlarla olan pozdan vermek için üstümdeki ceketi çıkarıp kızlara verdim. Koluma biraz sarmaşık doladım ve rüzgar estirdim. Ne yazık ki üstümde elbise yoktu ama kazak ve pantolon sorun olmaz herhalde?

     Fotoğrafımı çekindikten sonra kamp yerine döndük. Eşyalarımız toparlayıp eve giden otobüse attık. "Keşke bitmeseydi" diyordu Güneş. "Yarın okula gidin ama, siz gitmeyince ben üzülüyorum". Otobüs artık telefonun çekeceği yere varınca telefonuma bildirim yağdı. Annem aramış ama telefonun çekmediğini anlayınca bir daha aramamış. Mert yazmış, hemde bir sürü. Ve böylece gidiyor. Aklıma çantamdaki çikolata gelince onu zaten gelmeden cebime attığım için açıp yedim. Kitabı çantada unutmuştum ama. Sıkılmamak için kızlarla konuşmayı düşündüm ama ikisi de uyuyordu. Biri benim omzumda diğeri de benim omzumdakinin omzunda. Komik. Fotoğraflarını çektim. Uyanınca gösterecektim. Telefondan müzik açtım. Bu sefer bilerek Out Of The Woods başlattım ve fotoğraflara baktım. Çok güzel çıkmış olduğum bir tanesini sosyal medya hesaplarımın hepsinde paylaştım ve profil resmi yaptım. Müzik dinleye dinleye uyuyakaldım.

      Ada'nın beni dürtmesiyle uyandım. Eve vardığımızı anladım. Hemen kendime gelip kalkmaya çalıştım ama kimsenin kalkmadığını görünce geri oturdum. "Beni neden uyandırdın pis kuzen?" "İki sebebi var, ilki bu" dedi telefonunu gözüme sokarak. Üçümüzün uyurken çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Ama hepimiz uyurken kim çekmiş olabilir ki bunu? "Kim çekmiş bunu?" "Şu kek getiren kadın var ya, bizi öyle görünce benim telefonu ortada bulmuş. Önce fotoğrafımızı çekmiş sonra da beni uyardı telefonu ortaya koyma diye, ha bir de kek verdi hepimize, uyandığınızda onu çağırabileceğinizi söyledi. Bence bir kahve çok iyi olur" dedi Ada. Güldüm ama doğrusu bende ne dendiğini hatırlamıyordum. "İkinciside çok yaklaştık, vardığımızda halsiz olmak istemeyiz. Bir de şu kulaklığı çıkart artık, aynı şarkıyı saatlerdir duyuyorum" bende dediğini dinleyerek bir kahve ve su istedim.

     Vardığımızda hava tamamen kararmamıştı ama kararmak üzereydi. Bunu fırsat bilerek koşa koşa evlere dağıldık. Eve vardığım gibi çekindiğimiz tüm fotoğraflara bir göz attım. Aileme yaptıklarımızdan bahsettim, ama kaybolduğumuzu söylemedim. Daha çok bugün olanlardan konuştum, kazak ve kıyak maceralarımızdan. Babam o kurtlar olan fotoğrafı nasıl çektiğimi sorduğunda fotoşop dedim. Ama annem anlamıştı olmadığını. Odama geçtiğimde ona kaybolduğumuzu ve kurtulurken kurtlardan yardım alışımızı anlattım. Biraz kızdı dikkatsizce oyun oynadığımız için, ama kurtlarla konuşmam onun hoşuna gitmiş olmalı ki bunu söyledikten sonra bana sarıldı. Odadan ayrıldı ve uyumam için izin verdi. Bende telefonda biraz daha takıldıktan sonra Mert'e iyi geceler deyip yatağa girdim...

Bölüm bittiiiii
Son 3
Yıldız kaşınıyor aşağıda👇🏻
👋🏻

Yağmurlu Geceler /Tamamlandı/Wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin