Jimin ayakkabılarının bağcıklarını hallettikten sonra yerdeki çantasını kapıp doğruldu. Tek koluna asarken annesini öptü.
"İyi dersler oğlum. Sandviçini yemeyi unutma."
Jimin gülümseyip kafasını salladı. Kapıyı açıp dışarı çıkınca arkasından kapanan kapıyla birlikte yüzü düştü. Hiç modunda değildi bugün.
Durağa doğru yürürken yerdeki taşları tekmeliyor, aklını başına almaya çalışıyordu. Gece boyunca düşünmekten pek fazla uyuyamamıştı. Durağa vardığında iç çekip kafasını direğe yasladı. Çok geçmeden otobüs geldi.
Tam otobüse binecekken aynı anda yanında biri de binmeye çalışmıştı. Kafasını çevirip ona baktı. Karşısındaki gülüp konuştu.
"Ah, özür dilerim. Önce sen geç."
Jimin elini sallayıp sorun olmadığını dile getirecekken karşısındaki tanıdık kişi sırtından hafifçe otobüse ittirdi.
"Geç, geç."
Jimin hızla binip kartını bastı. Boş olan ikili koltuğun cam tarafına geçer geçmez çantasını kucağına koydu ve başını cama yasladı.
Otobüs hareket ettikten bir süre sonra kolundan dürtüldüğünü hissetti. Başını kaldırıp yanına baktı. Otobüse girerken karşılaştığı aynı sınıfta olan Hoseok yanına oturmuştu.
"Jimin-ah günaydın."
Pek de samimi olmadığı sınıf arkadaşına zorlama bir gülümseme verdi.
"Günaydın, Hoseok."
Tam geri cama dönecekken Hoseok yine konuştu. Pek bırakacağa benzemiyordu.
"Nasılsın?"
"İyiyim, ya sen?"
"Ben de iyiyim."
Hoseok gülümsemeye devam ediyordu. Jimin ise asık suratlılığına iyice siniri bozulmuştu.
"Şey, bana bir saniye verir misin?"
Jimin cevap beklemeden cama dönüp hafifçe yanağını sıkıp aklında kendini uyardı. Kendi kötü olsa bile başkasının da moralini bozmamalıydı. Derin nefes alıp gülümsedi ve Hoseok'a döndü. Hoseok'un şaşkın bakışlarını görünce hafifçe güldü.
"Aslında sabah biraz moralim bozuktu da."
Kendince açıklamaya çalıştı. Hoseok da pek takılmadı. Yarım saat boyunca okula varana kadar havadan, sudan ve derslerden öylece sohbet ettiler. İyi anlaşmışlardı.
Otobüsten indiklerinde yavaşça yürümeye başladılar.
"Pek sınıfla ilgilenmiyorum. Kendi halimde takılmak daha iyi geliyor bana."
Jimin diyeceği şey için duraksadı.
"Ve aslında içime çok kapanıktım. Birisi sayesinde açılabildim."
Hoseok gülerek koluna girdi.
"Artık sınıfta konuşacağın bir arkadaşın var o halde. Tekrardan içine kapanmana izin vermem."
Jimin kafasını eğip gülüşüne eşlik etti. Kafasını tekrardan kaldırdığında gülüşü yavaşça soldu.
Jungkook tam karşısında, gireceği kapının yanında tek ayağını duvara yaslamış kolları bağlı şekilde ona bakıyordu. Önünde Taehyung bir şeyler diyordu ama o öylece Jimin'e odaklanmıştı.
Jungkook'un bakışları önce kolundaki kola sonra sahibine baktı. Kaşları hafifçe çatıldı.
Kapıdan girerken birbirine bakmaya devam ediyorlardı. Jimin dayanamayıp gözlerini kaçırıp adımlarını hızlandırdı. Hoseok da onunla beraber hızlandı.
"Hey! Yavaş ol biraz."
Jimin gerçek dünyaya geri döndüğünde Hoseok'u hatırlamıştı.
"Ay özür dilerim. Derse geç kalmak istemiyorum da."
Hoseok ses etmeyip kolunu ondan çekti ve beraber dolaplarına ilerlediler. Jimin dolabını açacakken yanındaki dolabı da Hoseok açınca kaşlarını kaldırıp ona baktı.
"Dolap komşusuymuşuz. Hiç de karşılaşmamıştım burada seninle."
"Ben de öyle."
Derslerine ait kitabı alıp kapatacakken dolabın köşesindeki petunya yaprağı dikkatini çekti. Öncekilerden dökülmüş olmalıydı. Çantasındaki kitabı alıp yaprağı içine koydu. Dolabı kapatıp çoktan işi bitmiş onu bekleyen Hoseok'a baktı.
"Tamamdır. Gidebiliriz."
Hoseok yanına geçip kolunu omzuna attı.
"Gidelim yeni arkadaşım."
Sınıflarına giderlerken arkalarından onları izleyen Jungkook'tan haberleri yoktu.