Katniss
Üzerime kabanımı geçirip dışarı çıktım. Dışarıda dondurucu bir soğuk vardı. Kendimi Jack London'ın romanlarından birinde, Issız Diyar'da hayatta kalmaya çalışan bir şifacı gibi hissediyordum. Etrafımı saran kırmızı gözler kısa bir süre bana bakıp yollarına devam ediyorlardı. Onları üzerime çekecek kadar çekici değildim, aynı zamanda da faydalı.
Derin bir nefes verip kahvemden küçük bir yudum aldım. Hastane çok kalabalık değildi. Bu saatlerde-dokuza doğru- kalabalık varsa bunun sebebi çoğunlukla kaza olurdu, ya da toplu zehirlenme gibi şeyler. Onun dışında mesaisi bitmiş evine gidecek doktorlar ve hemşireler, nöbete başlayacak diğer insanlar hastanenin kalabalığını oluşturuyordu.
En acıklısı ise benim bu giden ve gelen grup arasında bir yere ait olmayışımdı. Bugün öğlene kadar izinliydim, sözde, fakat saat üçe doğru zincirleme bir kaza olduğu için hastaneye adım atmıştım ve saat yediye, nöbetim bitene kadar buradaydım.
Bazen gerçekten kendime acımak için gün içerisinde birkaç saat ayırmam gerektiğini düşünüyordum.
Hastaneden aradıkları sırada günlük almam gereken uyku saatini tamamlamaya çalışıyordum. Her zamanki gibi başaramamıştım. Üstüne üstlük bir de regl olduğum için kendimi normalden daha fazla yorgun hissediyordum. Bu yorgunluğu ve uykusuzluğı üzerimden atmak için boş bulduğum neredeyse her zamanı elimde kahveyle bahçede oturarak geçirmeye çalışıyordum. Yerlerde bileğe kadar kar vardı ve soğuk, kendime gelmemi sağlıyordu. Ayrıca herhangi bir acil durum olduğunda ambulansları gördüğüm için duruma el atmam daha kısa bir süremi alıyordu.
"Afiyet olsun, Scofield!"
Bakışlarımı kahvemden kaldırıp bana seslenen Brandon'a baktım. Acil Yardım'da çalışıyordu ve eve gitme vakti gelmişti. Otoparka doğru yürürken bana selam vermek istemişti. Etraftaki insanlar bir anlığına da olsa ona dönmüştü.
Gülümseyerek kahvemi havaya kaldırdım ve ona ben de selam verdim. Arabasının kilidini açıp arabasına binene kadar onu izledim. Brandon'ı severdim. Mesleğinde iyilerden olmasının dışında halden anlardı. Etrafta çok fazla bilgili kişi olunca ortam çoğunlukla gerilirdi, böyle durumlarda ya ben ya da o duruma el koyardı. Hastanenin önde gelen cerrahlarından biri olduğum için de genellikle bu işi bana atardı. Bu yüzden Kaptan diye bir lakabım bile vardı. Liderlik vasfınız olduğunda Kaptan lakabı yanında promosyon olarak geliyordu sanırım.
Arabasıyla önümden geçerken son kez korna çaldı ve yoluna devam etti. Derin bir nefes verip havada oluşan buhara baktım. Dinç hissetmek için burada oturuyordum fakat o kadar soğuktu ki bedenim belli belirsiz titriyordu. Artık emindim, Jack London'ın kitabında bir karakterdim. O yukarıdan beri tasvir ederken belki müsvette kağıtlarının başında el yazısıyla Vahşetin Çağrısı yazıyordu.
Vahşet olarak tanımladığı şeyin dört gün önce masada kalan küçük kız çocuğu olduğunu düşündüm. Kıvırcık saçlı güzel yüzü aklıma geldikçe kalbime ucu bilenmiş keskin bir bıçak saplanıyordu. Ameliyathaneden sonra ailesinin bana olan tepkisi de yarama dakikada bir tuz basıyordu.
Jack London'ın kalbi yaşadıklarıma acımış olacak ki bekleme yerinde yanıma gelip beni teselli etmeye çalışan onu yaratmıştı: Harry'yi.Böylesine aklıma yerleşecek kadar güzel bir yüzü ancak Jack London yazabilir, gördüğüm her renkte bana onu ancak Jack London hatırlatabilirdi.
Cildiye'de doktor olan Megan Jermine ve asistan sevgilisi James Timber el ele tutuşarak önümden geçtiklerinde dikkatım dağıldı. Muhtemelen James'in bu saate kadar mesaisi vardı ve Megan onu kendi odasında beklemişti. Cildiye'de randevular saat altıya kadardı çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle | styles
FanfictionBu hikaye, birbirlerini geç bulup sonsuza kadar sevebilecek iki insanın hikayesi.