Siz okumaya geçmeden Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar kitabından bir alıntı paylaşmak istiyorum.
Keyifli okumalar:)
Beni hemen anlamalısın; çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
****
Bir insanı sevmekle başlar her şey. İçindeki çiçekler bahçeye döner, gözlerinde yeşerirler. Aldığın nefes onları yaşatır, besler, büyütür. Bir amacın olur. Yaşamak için, nefes almak için bir nedenin olur. Sevmek, sana kendini anlatır. Seversen kendini tanırsın. İçinde hiç bulamayacağın köşeler aydınlanır, güneş ışığını benliklerine doğururlar. Eğer bir insanı seversen hayatındaki en büyük deneyimi tadarsın. Ölüm bile kulağa ninni gibi dökülür. En önemli şey sevdiğin kişi olurken kendini tüketirsin. Kendini tüketmemen için tek bir şeye ihtiyacın vardır. Sevdiğin insanın da seni besleyip büyütmesine ihtiyacın vardır. Zehirli sarmaşıklar gibi birbirinize dolanırken ölümü değil, yaşamı seçmelisiniz. Sen onu beslerken o da seni beslemelidir.
Baran ikinci defa zehirli sarmaşığını içime dolarken ben kendimi tüketiyordum. Onun beni besleyip beslememesinin pek bir önemi yoktu. Karşılık beklemiyordum. İlk defa duyduğum bu hisleri dizginlemeden yaşamak istiyordum. Sonunda tükenip kuruyacağımı bilsem bile kendime dur diyemiyordum.
Daha ne olduğunu anlamadan dudaklarımı döven dudaklarıyla ciğerim oksijen diye yalvarıyordu. Nefes almaya çalıştığım için boğazımdan bir hırıltı kaçtığında o bunu yanlış anlamış olacak ki elini bel boşluğumdan çekip bedenimi kendi bedenine çekti. Kaslı kolları benim narin omuzlarımı sarmıştı. O beni öperken dudaklarım yanıyordu. Hareket etmek için yalvarıyorlardı. Dizlerimin bağı çözülürken kaslı kolları düşmeme izin vermedi. Kollarını daha da sıkılaştırırken yakasındaki ellerimi sıktım. Yaşadığım hislerin tarifi yoktu. Bana ilk defa böyle hissettiren biri karşıma çıkmıştı ve kendimi toparlayamıyordum.
Düşmemem için beni saran kolları sıkılaştıkça içimdeki tutku alevleniyor, ona karşılık vermek istiyordu. Alt dudağıma dişlerini geçirip çekiştirdiğinde boğazımdan bir inilti koptu. Kontrolümü buraya kadar ancak tutabilmiştim. Tişörtünün yakasını tutan ellerim daha da asıldı. Dudaklarım karşılık vermek için yanıyorlardı ve artık kendime dur demek istemiyordum.
Karıncalanan dudaklarımı onun hızla hareket eden dudaklarının aksine yavaşça hareket ettim. Bu hareketimle bir hırıltı çıkarıp daha sert öpmeye başladı. Yarıda kalan nefesim artık bir işe yaramıyordu. O ise sanki dudaklarımda nefes buluyordu. Ciğerlerim acıyla kasıldığında dudaklarımı çektim. Benden kopmak istemediğini alnıma yasladığı alnıyla anlıyordum.
Gözlerimi açmaya korkarken nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Kollarının arasındayken onu tekrar öpmemem için hiçbir sebep yoktu. Bu düşünceyle boğazımdan hırıltılı bir nefes kopup aramıza sızdı.
Hızlı nefeslerimiz havada dans ediyorken, "Anla, Asya," dedi. Kalbim bu kısa kelimeyle burkuldu. Dört harf kelime, oysa o kadar uzundu ki.
Gözlerimi araladığımda yüzümün her zerresine bakan adama baktım. Bende onun yüzünü ezberler gibi zihnime kazıdım. Gözlerimiz buluştuğunda aramızdaki atmosfer daha da daraldı ve bizi birbirimize çekti. İçime onun nefesini çekiyordum.
Yeşilleri gözlerime bakarken, "Ben söyleyemem," dedi. O konuşuyor ben susuyordum. Onu anlamak için söylediği her kelimeyi ezberliyordum. Gözlerimizi ayırmadan kafamı salladım. Verdiğim tepkiyle burukça gülümsedi. Gülümsemesinin ağırlığı gözlerime düşerken yüzünü saçlarıma gömdü. Bende ona sarılmak için parmak uçlarımda uzanıp kollarımı boynuna sardım. O saçlarımın kokusunu içine çektiğinde gözlerimden bir yaş düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAM
General FictionBiz birbirimizi tanıdığımızı zannediyorduk oysaki iki yabancıydık. **** Baran.. Yeşil gözlerin sahibi. Hem huzuru hem huzursuzluğu tattıran adam. Beni seven adam. Ama bizimkisi bir aşk hikayesi değil. Biz geçmişimizden kurtulamayanlardanız. Üstümüzd...