16

197 24 37
                                    

Büyük alışveriş merkezinin bahçesinde bir banka oturmuş ayaklarımla ritim tutarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Gergindim, mutsuzdum. İçimde açıklayamadğım duygular vardı.
Sabah Taeyang'la olan bakışmamız gözümün önünden gitmiyordu. Geçmiyordu işte, ne kadar hiçbir şey olmamış gibi davransa da vardı bir şeyler ikimiz de farkındaydık. Niye kabullenemiyordu? Ben onu çok iyi anlıyordum, öğretmenimdi sonuçta. Yasak bir şeydi ama üstesinden gelebilirdik.

Düşünmeyi  bir kenara bırakıp etrafıma bakmaya başladım.  Akşam neredeyse sekiz olmuştu ama ben olması gerekenden daha erken gelmiştim ve onları bekliyordum. Chanhee ve Seokwoo'nun gelmesine az kalmıştı. Kendimi gergin hissediyordum çünkü Seokwoo'yla aramızda koskoca bir duvar vardı. Bana yaptığı soğukluğu bir kilometre öteden bile hissedebiliyordum. Gayet mantıklı sebepleri vardı bunun için, zaten bir şey diyemiyordum da. Söylemeden edemeyeceğim o da aptalca davranmasaydı biz de ona böyle bir oyun oynamayacaktık.

"Hey, Kyun! " diyerek bağıran Chanhee'nin sesini duyunca ayağa kalkmıştım. İkisi el ele tutuşmuş benim olduğum yere doğru yürüyorlardı. Seokwoo, sevgilisinin aksine aşırı somurtkan ve isteksiz görünüyordu. Kendimi zorlayarak gülümsedim.

"Merhaba. " dedim hafif el sallayarak. Chan yine lafa atlayıp karşılık verdi.

"Çok bekletmedik değil mi?" dedi ve Seokwoo'nun tuttuğu elini çekiştirmişti. Fark etmemem için görmeyeceğimi düşündüğü bir şekilde yapmıştı bunu ama ben görmüştüm.

"Hayır, çok beklemedim. " dedikten sonra Seokwoo'ya döndüm.

"Nasılsın Seokwoo? " diye sordum gülümsemeye çalışarak. Bir yerden başlamam gerekiyordu artık. O da dişleri kapalı bir şekilde bana gülümsedi.

"İyiyim teşekkürler. Sen? " diye sordu. Vay canına, bu da bir ilerlemeydi. Cidden, aramızın bu kadar kötü olmasını beklemiyordum o yüzden fazlasıyla gergindim.

Ona ben de iyi olduğumu söyledikten sonra üçümüz bir kafeye oturma kararı almıştık. Sessizce yürümeye başladık. Kimseden bir çıt bile çıkmıyordu. En sonunda boğazımı temizleyip konuşma kararı aldım.

"Seokwoo, boş zamanlarında neler yapıyorsun?" diye sordum. Başlangıç için iyi diyebilirdik.

"Spor yapıyorum veya kitap okuyorum genelde. " dedi ve sustu. Pekala, yeterince çabaladım bile. Kafeye varana kadar başka bir şey konuşmamıştık.

Güzel kahve mekanlarından birine girdiğimizde içime derin bir nefesi çekmiştim. Kahve kokusu o kadar güzeldi ki saatlerce burada kalabilirdim. Gerginliğim biraz azalmıştı. Hep birlikte cam kenarı olan bir masaya oturduk.

"Ne içersiniz? " diye sordu Seokwoo. Demek ki o alacaktı içecekleri. Ayağa kalktı.

"Ben americano istiyorum. " dedim gayet normal bir şekilde. Kafasını salladı ve gitti. Şaşırarak Chanhee'ye baktım.

"Ne oldu?" dedi gülerek.

"Sana sormadı? " diye sorar bakışlarla baktım ona. Cevabı aslında basitti ama yine de sorma gereği hissetmiştim kendimde.

"Buzlu latte içtiğimi biliyor zaten. " dedi gülerek yine. Beğeniyle anladım der gibi kafamı salladım. Sanırım daha önce benim sevdiğim şeyleri bilen birisi hayatımda olmadığı için garip gelmişti.

"E anlat bakalım. Neler oldu? " diye sordu heyecanla. Anlatacak çok şey vardı ama nereden başlayacağımı bilemiyordum.

"Taeyang'la biz öpüştük. " dedim bir hamlede. Chanhee'nin gözleri büyümüştü bir anda.

what a beautiful teacher! || hwitaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin