Birinci Bölüm

6.3K 374 9
                                    

Babamın gazetenin arkasında kalmış haline bakarken konuşmak için dudaklarımı aralıyor fakat hemen vazgeçiyordum. Hayat, daha uyanmamıştı. Annem sofradaki eksikleri tamamlayabilmek amacıyla sürekli mutfak ve salon arasında mekik örüyordu. Ben ise kahvaltı tabağıma aldığım zeytinlerle oynuyordum. Bugün aklımdakileri aktaracaktım babama. Tabii dinlerse...

Annem elindeki çaydanlıkla masaya yaklaştı ve ‘‘Hayat’ı uyandırır mısın?’’ diye sordu. Lafını ikiletmeden yavaşça geriye ittim sandalyemi. Adımlarımı Hayat’ın odasına çevirirken içimden çok fazla huysuz olmamasını diliyordum. Yıllardır gelenek haline gelmişti, birbirimizle ilgilenmiyor veya konuşmuyorduk. Ben lise sonuncu sınıfta, o lise ikinci sınıftaydı. 

Nihayet odasının önüne gelebildiğimde beyaz kapının motiflerini izledim bir süre. Bugün okulun ilk günüydü ve biz aynı liseye gidiyorduk. Belki aramız düzelirdi. Kapıyı işaret parmağımın eklem kısmıyla tıklatırken derin bir nefes aldım. 

‘‘Hayat!’’ 

‘‘Giyiniyorum!’’

Uyanmış olması işime geliyordu, çünkü odasına girersem kıyameti koparırdı. ‘‘Yemek hazır.’’ dedikten sonra tekrar salona doğru ilerledim. Aynı anda kendimi cesaretlendirmeye çalışıyordum. 

Çok zeki sayılmazdım, güzel de. Pek becerikli olduğum konular yoktu. Bu yüzden asosyal, kendi başında takılan, başarısız birisi olup çıkmıştım. Bir de cesaretsiz...

Salona girdiğimde babam gazetesini katlıyordu. Masanın kenarına gelerek siyah sandalyemi kendime doğru çektim. Yerime yerleşirken babamın yüz hatlarına bakıyordum. Yılların getirdiği yükle kırışan alnı, herhangi bir şeyin hoşnutsuzluğuyla çatılmış kaşları, Hayat’ınkilere benzeyen ela gözleri, hafif kemerli burnu ve yeni kesilmiş sakalıyla pek mutlu görünmüyordu. 

‘‘Bir sorun mu var Hazan?’’ diyen annemin sesiyle olduğum yerde sıçradım. Kendi kendimi sakinleştirmeyi denerken soruyu alelacele cevapladım. ‘‘Hayır, yok.’’ 

Şu an söylemek istediklerim için doğru zaman değildi. Son iki yıldır olduğu gibi...

Çatalımı elime alırken kapıdan giren Hayat’a kaydı gözlerim. Katladığı için kısalan bir karış boyundaki eteği, gömleğinin açılan ilk iki düğmesi ve düzleştirdiği saçlarıyla benden oldukça farklıydı. ‘‘Günaydın.’’ diyerek ortaya konuştuğunda bende kısık sesle tekrarladım. Kendi ailemden çekinmiyordum, sorun yıllardır oluşan ortama alışmaktı. 

Kabullenmiştim fakat bu ortamdan memnun olduğum anlamına gelmiyordu. 

Minik ekmek parçasına biraz peynir ve salata dilimi koyarak ağzıma attım. Benim aksime Hayat, ekmek yemeden sadece kahvaltılık atıştırıyordu. Onun koruması gereken bir formu vardı. 

‘‘Voleybol maçın ne zaman?’’ dedi annem hevesle. ‘‘İki gün sonra.’’ diye cevap verdi hiç heyecanlı görünmeyen Hayat. 

İkimizin farklı olduğunu düşünürken yanılmıyordum. Hayat, sınıf birincisiydi. Voleybol oynuyordu. Üç tane kazandığı bilgi yarışması ödülü vardı. Bütün bunlara ek olarak yan flüt çalıyordu. Ve kesinlikle benden çok daha güzeldi. 

Ben, sınıf sonuncusu olmasam da ona yakın bir yerlerdeydim. Hiçbir uğraşım veya ödülümde yoktu. 

‘‘Gelmeye çalışırım.’’ dedi babam dudağının ucuyla belli belirsiz gülümsemeye çalışarak. Ki bunu söylüyorsa gelmesi imkânsızdır. 

‘‘Sorun değil!’’ diye tısladı dişlerinin arasından Hayat. ‘‘Zaten hiçbir maçıma gelmedin!’’

Kavganın patlak vereceğini anlayan annem, araya girdi. ‘‘Kızım biliyorsun, baban bizim için çalışıyor! Bizim rahatımız, refahımız için. İzin almaya çalışır, olmazsa sağlık olsun. Bak ben geleceğim, Hazan’da orada olur.’’

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin