"o bir köle değil"

783 79 46
                                    

"Hazırlan Jeon, gün doğarken yola çıkacaksın."

Yaklaşık on beş dakika önce genç prens babasının huzuruna çağırılmıştı. Kral Jeon oğlunun ölümünden sonra küçük oğlunu korumak için bütün imkanlarını kullanmıştı. Sarayın etrafındaki asker sayısını üç kat arttırmış, prensin çıkması gereken seferleri iptal etmişti. Yetersiz asker sayısı ya da fazla güvenli olmayan seferler krallığı teslim edeceği son oğlunun ölüm nedeni olsun istemiyordu. Ancak şimdi durum farklıydı. Jeongguk gençti, başarılı bir şekilde krallığı kendinden sonraki nesillere emanet etmesi, yeni topraklar kazanması gerekliydi. Tüm bunlar için ise en az Jeon Krallığı kadar güçlü bir krallığın prensesi gerekti. Jeongguk iç çekti. Babasını onaylayıp odadan çıktı.

Sadece bir defa usülen çay partisine katıldığı tanımadığı bir prensesle evlenecek olmak genç prense ağır gelmişti. Babasının bu günü hazırlıklara ayırması kılıç derslerinin ve tüm o yorucu işlerin bu günlük iptal olmasına neden olmuştu. Prensin bir şeyi yapmaya dair en ufak isteği yoktu. Bu nedenle kralın yanından döndükten hemen sonra kendisini büyük yatağına bırakmış, gözlerini tavana dikmiş, derin düşüncelere dalmıştı.

Prens Jung-Hyun çıktığı seferde suikaste uğrayıp öldürüldüğünden Jeongguk'un çıkacağı sefer için kralın ordusundaki neredeyse tüm askerler görevlendirilmişti. Her bir asker prensi korumanın ne kadar önemli olduğuna dair itinayla uyarılmıştı.

Sarayın mutfağına ise her zaman olduğu gibi karmaşa hakimdi. Atlara yüklenilecek olan kuru gıdalar, içkiler ve prensesin sarayına gönderilecek hediyeler önce Aşçı Min'in lezzet testinden sonra da Kahyâ Kim'in denetiminden geçiyordu. Aşcının kaşlarını çatıp dik dik yardımcısı Hoseok'a bakması ya da kahyânın yüzünü buruşturması yiyeceklerin yeterince iyi olmadığı anlamına geliyordu.

••

Jimin, son zamanlarda sürekli yaptığı gibi kraliçenin peşinde gezinip misafirler için hazırlanan sofraya tabaklar yerleştiriyordu. Artan yaşı ve yaşadığı olaylar kraliçenin mükemmelliyetçi kişiliğini üst noktaya taşımış, onu çekilmez biri yapmıştı. Bu konudan en çok muzdarip olan kişi tabii ki şu anda koşuşturup ecel terleri döken hizmetçiydi.

"Hayır hayır, bu takım diğerlerinden de berbat durdu. Altın kaplamalı olanları getir."

"Hemen getiriyorum efendim."

Genç hizmetçi terlediğinden alnına yapışan sarı tutamları başını sallayarak geriye atmaya çalışmış, hayatında gördüğü ve muhtemelen görebileceği en büyük yemek masasına koşmuştu. Kraliçenin maksimum beş dakika önce sarayın malzeme deposundan yemek odasına taşıttığı tabakları üst üste dizmişti. Tabakların en üstüne masada duran tuzluğu koymuş, gücünü toplayarak tabakları yüklenmiş, arkasını dönmüştü. Tabaklar fazlaca ağır olsa da dikkatlice taşımaya özen gösteriyordu Jimin, ancak uzun süredir görmediği efendisini karşısında görmek tökezlemesine neden olmuştu. Bütün tabakları düşürüp büyük bir katliama neden olmaktan son anda kurtulup bir tuzluğu düşürerek kraliçeyi kızdırmayı başarmıştı.

Prensin dikkati annesindeyken duyduğu gürültüyle burada olduğunu yeni fark ettiği hizmetçisine kaymıştı.
Kaşları önce şaşkınlıktan havalanmış sonra ise annesinin verdiği tepkilerle çatılmıştı.

"Senin beceriksizliğin yüzünden hem  en pahalı takımlarımdan biri bozuldu hem de ortalık battı!" Kraliçenin bir anda sesini yükseltmesiyle hizmetçi irkilmişti. Azarlandığı için de başı önüne düşmüştü. Jimin'in tepkisiz kalması kraliçeyi daha da öfkelendirmişti.

"Öyle boş boş dikilme de yaptığın pisliği topla. Ne işe yaramaz bir kölesin sen!" Jimin'in üçüncü bir azardan kurtulmak adına elindeki tabak yığınını tekrar masaya bırakıp kırılan tuzluğa yeltenmesi kendisini izleyen Jeongguk'u biraz daha germişti. Genç prens, hizmetçisini durdurup boazını temizlemiş, sert bakışlarla annesine dönmüştü.

Abyssos • JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin