Her zamanki gibi koridorlarda gezinirken eğitim alanının önünde istemsizce durup izlemeye başladım. Kafalarında kablolarla bağlı bir kask vardı ve yuvarlak bir alanın içinde duruyorlardı, ne şanslılar..
Bizim gibi yaraları tedavi etmek gibi şeyleri de öğreniyorlardı eğitimleriyle birlikte. Ben onlara kıskanç yüz ifademle bakarken benimle aynı şekilde düşünen tek arkadaşım Cyian gelmişti. Omzuma dokundu ve ona döndüm, Cyian ''Neyi düşündüğünü biliyorum.'' diyerek bana gülümsedi. Bende ona gülümsedim ve eğitim alanların ne kadar şanslı olduğundan tekrar bahsettim. Bugün aslında Cyian ve birkaç kızla birlikte duvarların arkasının az da olsa göründüğü bir yere gidip dışarıyı izleyeceğiz. Bu yüzden biraz fazla heyecanlıyım denebilir. Tabletimin ekranı yanıp söndüğünden tabletime bakarak Cyian'ın yanından hızlıca uzaklaştım. Sessiz bir yere gidip tabletteki aramayı açtım. ''Alo? Tiarin sensin değil mi? Tamam güzel cevap vermene gerek yok, sıkıntı olmazsa duvarlara biraz fazla yaklaşıp bir kaç paket sargı atar mısın? Bizim gruptan birisi fena yaralandı da. Sığınaktaki sargıları da bulamıyoruz..'' deyip kapattı, o kadar hızlı konuştu ki dediği şeye cevap bile veremedim..
İyi de o upuzun duvarların nasıl yakınına gireceğim ki? Neyse.. Eninde sonunda yapmam gerekiyordu zaten. Derin bir nefes alıp yapabileceğime inanmaktan başka bir seçeneğim yoktu. Ne de olsa fena yaralanmış, belki birkaç şey daha atarım. Bunları düşünürken malzeme odasına doğru yürüyordum. Malzeme odasına vardığımda kapıyı yavaşça açtım ve etrafa bakındım, kimsenin olmadığına emin olunca da içeri girdim. Normalde duvarların içinde yaraları iyileştirmek için sargı gibi eski yöntemler kullanılmaz, ama dışarıda her zaman kalacak yer değiştirdiklerinden kaynaklı bizim kullandığımız aletleri dışarıda koyacak bir yer bulamıyorlar.
Tozla kaplı bir kutunun içinde duran sargıları ve bant gibi duran şeyleri bi kenara koydum fena bir yarası varsa daha fazla sargı gerekirdi sanırım.. Bir sürü paket sargıyı ve bandı çıkardıktan sonra hepsini çantama tıktım. Çantayı tekrar sırtıma takıp malzeme odasından dışarı çıktım. Duvarlara fazla yaklaşmam için ne yapmam gerektiğini de söyleseydi keşke. Öyle herkesi duvarların yakınına yaklaştırmadıkları için.. İç çektim ve havanın biraz daha kararmasını bekledim. Hava biraz daha karardığında kimin dışarıda olduğunu ışıklarından görecektim. Aslında sargıyı dışarı da fırlatabilirdim ama o kadar uzağa fırlatacak kadar güçlü değilim..
Bunları koridorda yürüyerek düşünürken bizi eğiten AI'a çarptım. AI olanlar insan değildi ama tıpkı bi insan gibiydiler, onları insandan ayıran tek yönleri parlak gözleri ve kıyafetlerinde takılı olan rozetleriydi. AI'a bakıp endişeli bir şekilde gülümsedim. ''Bir şeyler mi planlıyordun yoksa?'' diyerek o da bana gülümsedi. Endişeli ifademi bırakıp normal bi şekilde gülümsedim, ''Hayır, sadece her zamanki gibi duvarın arkasını düşünüyordum.'' dedim. Yüzüme yaklaşıp ciddi ve soğuk bi ifadeyle bana baktı, ''Yasak olan şeyleri yapmaya kalkarsan neler olacağını kimse söylemedi herhalde.'' dedi. Bir anda o kadar korkmaya başlamıştım ki bacaklarım titriyordu. Yüz ifademi bozmamaya çalıştım.
(Umarım beğenmişsinizdir, 410 kelimede bırakmayı düşündüm. Medyadakini en korunaklı sığınaklardan birinin görünüşü olarak düşünün. :p )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Believe In Me
AdventureBizim zamanımızdan çok uzak bir zamanda, Dünyadaki her şeyi yiyen canlılar neredeyse tüm Dünya'yı çöl haline getirmişti. Devlet bu canlılara çare bulmak için 5 yaşın üstündeki erkek çocuklarına istediği silahı kullanmalarına izin veren teknolojik bi...