Bir insanı çok ama çok seviyorsunuz. Hiç bir şekilde üzülmesini istemiyorsunuz, hatta en ufak derdinde yanında olmaya çabalıyorsanız gerçekten sevmişsinizdir. Gerek buna aşk deyin, ister dostluk deyin, kardeşlik deyin... Hepsinin ortak paydası çok sevmek ve çok değer vermek. Bir söz var ya hani nasıl hissederseniz hissedin, işte bu insanın çektiği en büyük ıstıraplardan içerir. 'Neden' sorusu içinizi kemirir durur. 'neden hiç sevmedi' ya da 'en çok biraz değer vermedi' cümlesi aklınızda hiç çıkmaz. Sizin yaptığınız onca şeyin karşılığını bir hiç uğruna olduğunu fark etmeye başladı mı mu hiç? Benim oldu. Karşınızdaki kişi için çekçe onca sıkıntı meğerse boşuna düşünün ne kadar zor gelebilir bunun tarifini anlatamam. Ona kızsam diyorsun, kızamıyorsun. çünkü çok sevmişsin, bağlanmışsın bir kere. Kendine kızmak istiyorsun ama ben ne yaptım ki? Sadece sevdim, değer verdim. Bunda kızılacak ne var ki?
Aslında hata kendimizde. Kendimizde çünkü aptal olduğumuz için. Bu kadar çok birisine bağlanmak aptallığımızdan. Can Yücelin 'Bağlanmayacaksın' şiirini ezbere bildiğim halde bu kadar bağlanmak benim aptallığım. Ya da Cüneyt Teymurun dediği gibi 'Gözünü kırpmadan söküp atacaksın ona dair ne varsa...' dizeleri aklındaysa. Ama bir kere bağlanmışsın, onu en kıymetlilerinden biri yapmışsın. Ne vazgeçebiliyorsun ne de kızgınlığını atlatabiliyorsun. Tam bir karmaşıklık içinde debelenip duruyorsun. Nasıl hissedeceğini bilmiyorsun!