Selim ve Şebnem burunları birbirine değecek kadar yakındı, Şebnem gözlerini Selim'in gözlerine kilitlemişken şaşkınlıktan ağzını bile açamamıştı. Selim her zamanki gibi onun ne düşündüğünü anlamaya çalışırken geri çekildi, koltuğun yanından dolanıp Şebnem'in yanına oturdu. Bir süre daha sessizce birbirlerine baktıklarında Selim gülümseyerek sordu. "Sen konuşmayacaksın sanırım? Susan bir Şebnem Gürsoy felaket habercisi..."
Gözlerini kırpıştırdıktan sonra cevap verdi Şebnem. "Yok, şaşırdım biraz." Selim'e şüpheli gözlerle bakarak sordu. "Sen Mine'yle birliktesindir diye düşünmüştüm ama?"
Selim soruya cevap vermekten kaçınırken Şebnem'e omzuna bıraktığı montunu çenesiyle göstererek, kollarını geçirmesini işaret etti. Boynundaki atkıyı çıkarıp Şebnem'in boynuna dolarken, hiç düşünmeden kendine doğru çekti. Şebnem de itiraz etmeden Selim'in göğsüne yaslanırken Selim mırıldandı yumuşak bir sesle. "Hasta olacaksın, niye öyle çıktın dışarı?"
"Unutmuşum almayı..."
"Niye çıktın ki?" diye sordu Selim sorgusuna devam ederken.
"Sıkıldım." dedi Şebnem omuz silkip. "Sen içeride neye maruz kaldığımı bilmiyorsun tabi, dünyanın en mıç mıç insanları bizim arkadaşlarımızmış. Utandım resmen!"
Selim gülerek yüzünü buruşturdu. "İyiki geç gelmişim o zaman..."
Şebnem başını kaldırıp Selim'e baktı. "Biraz daha yanlarında dursam psikolojim bozulacaktı, birbirlerine kuruyemiş yedirenler mi dersin, saatlerce bakışanlar mı? Biz böyle değiliz mesela, biz sevgili olsak kesin sürekli tartışan ama hep de birbirini kollayan, çok tatlı bir çift-" Selim'in afallayan bakışlarını görünce bir anda sustu Şebnem. Konuşkanlığından en çok nefret ettiği zamanlar ne dediğini bilmeden konuştuğu böyle zamanlardı, nasıl toparlayacağını bilemeyerek boş gözlerle Selim'e baktı.
Selim parlayan gözlerle Şebnem'e bakarken zorlukla yutkundu. Şebnem'se gülümseyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. "Neyse canım... Sen Mine'yle değil miydin?"
"Yok." dedi Selim az önce duyduklarının şokunu hala atlatamamışken. Bunlar bir anda öylesine söylediği şeyler miydi, yoksa Şebnem bunun üzerine gerçekten düşünmüş müydü bilmiyordu ama bir gün böyle bir şey duyacağını söyleseler asla inanmayacağına emindi. Şebnem'in soran bakışlarını fark edince devam etti. "Ailesiyle kutlayacakmış da..." Daha fazla Mine'den konuşmak istemediği için aynı taktikle kendisi de konuyu değiştirdi. "Sen kendi kendine bir şeyler diyordun, belki inanırım falan?"
Şebnem zaman kazanmak için gözlerini kırpıştırırken ne uyduracağını düşünüyordu. "Selim gelse belki beni sevdiğine inanırım," diye kendi çapında bir totem yapmıştı ama gelmesinin ne anlama geldiğini henüz kestirebilmiş değildi. Zaten bunu Selim'e anlatması da imkansızdı. "Kızlara bozuldum ya..." dedi bir anda. "Seninkileri görünce beni unuttular resmen, şey diye düşünüyordum, bunlar beni sevmiyor diye işte. "Şuan yanıma gelseler belki inanırım sevdiklerine," diyordum ki, sen geldin."
Selim gözlerini kısıp şüpheyle Şebnem'e baktı, bu açıklama pek mantıklı gelmemişti ama üstüne gitmesini sağlayacak bir sebebi de yoktu. "Klasik Şebnem Gürsoy'un ilgiyi her zaman üstünde istemesi mevzusu yani?" diye sordu imalı bir şekilde.
Şebnem sinirle Selim'in karnına ufak bir yumruk atarken "Öyle bir şey yok bir kere." dedi sevimli bir sesle. "Sevdiklerimi paylaşamıyorum diyelim."
Selim imalı bir şekilde gülerken "Bilirim, bilmez miyim?" dedi. Şebnem dil çıkarıp başını tekrar Selim'in göğsüne yasladıktan sonra bir süre ikisi de sessiz kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Hikaye (ŞebSel)
FanficYolları tekrar kesişen Şebnem Gürsoy ve Selim İnan'ın hikayesi...