🎵girl in red- we fell in love in October🎵8. Bölüm
Yaşadığınız tüm yıllar boyunca aslında uyuduğunuzu ve rüyalar gördüğünüzü, bir gün yabancı bir elin sizi o rüyalardan gerçeğe uyandırdığını hissettiniz mi hiç? Ben hissettim. Hayatımın büyük bir bölümünde gerçekleri görmediğimi anlamak tüm inanç sistemimi sarsmıştı. Benim ailem canavarca kurulmuş bir düzenin başındaydı ve ben o düzenin içinde her şeyden habersiz bir şekilde yaşarken kendi basit dertlerime sızlanıyor ve insanların gerçek ve büyük sorunlarını görmüyordum.
Larv'da çıkan isyanlar, kayıp haberleri, okuldaki dedikodular... Her şey aslında gözlerimin önündeydi fakat ben görmezden gelmeyi seçmiştim çünkü böylesi daha kolaydı. Ne kadar az şey bilirsem o kadar az sorumlu hissederdim kendimi. Oysa şimdi birer hayvan gibi -ki hayvan deneylerinin bile yasak olduğu bir çağda- karşımda denek olmak için bekleyen insanlar vardı ve hikayenin yalnızca küçük bir kısmını bildiğim halde kendimi olan ve olacak her şeyden sorumlu hissediyordum. Karşımda bana gerçeğin kapısını açan bir adam vardı ve yardım istiyordu. Tüm benliğimle ona yardım edeceğimi biliyordum, sadece bunu nasıl yapacağım hakkında bir fikrim yoktu.
"Uzun süre burada kalamayız," dedi iç hesaplaşmamı bölerek. "Bir tanıdık sayesinde buraya girebildik ve şimdi çıkmamız ve çantayı teslim etmemiz gerek." Onu belli belirsiz onaylarken gözlerim akvaryumdaki ölü balıklar gibi duran insanların üzerindeydi. Bir ömür geçse bu görüntü zihnimden silinmeyecekti. Arın önüme geçip bakış açıma kendi gövdesini soktuğunda gözlerimi kaldırıp duygusuz gözlerine baktım. Bu görüntüyü ilk kez görmediği belliydi; burayı gören bir insanın tepkisiz kalmasına imkan yoktu.
"Dışarıda istediğini yap; ağla, bağır, kız, gül, umursama ama şimdi çıkmak zorundayız." Tüm gece yaptığı gibi büyük eliyle elimi kavrayıp beni kapıya doğru çekiştirdiğinde son kez arkama bakmış ve onunla birlikte kapıdan çıkıp karanlık koridor boyunca yürümeye başlamıştım. Adımlarım düzensiz ve güçsüzdü ancak ona uyum sağlamak zorunda olduğum için kendimi toplamaya çalışıyordum. Yakalanmadan buradan çıkamazsam verdiğim yardım sözünü tutamaz ve başka bir aksiyonun içinde kendimi bulurdum.
Asansöre ulaşmış ve kimseye yakalanmadan yukarı çıkıp en başında olmamız gereken yere yaklaşmıştık. Karşımızdaki kapıyı geçtiğimizde güvenliğin bize gösterdiği koridora çıkacak ve çantayı teslim edecektik. Elbette işler her zaman yolunda gitmiyordu, kapıdan iki kadın ve bir adam girdiğinde ve bizi fark etmelerine fırsat kalmadan Arın beni duvara yaslayıp ağırlığını üzerime vermeye başladığında nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Bakışlarım ne yaptığını sorgularcasına ona baktığında "Sakin ol ve bana güven." demişti. Onlar bize doğru yaklaşırken Arın'ın bal rengi gözleri dudaklarım ve boynum arasında eziyet verici bir gezintiye çıkmış ve kararsız kaldığını hissettiğim bir ifadeyle kısacık bir an bana baktıktan sonra dudaklarını boynuma bastırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULUM: Son Nefes
Science FictionDünya'nın son savaşını vermesinin üzerinden yıllar geçmiş, köklü ve yıkılmaz medeniyetler tarihin tozlu sayfalarına karışmıştı. Artık yeni bir dünya düzeni vardı ve bu düzenin en güçlüsü ULUM'du. Başkentleri sahte bir gökyüzünün altına inşa edilmiş...